Kaçıncısıdır bu beynimizin dibinden zıplayıp gelen baş ağrılarıdır bu inleyerek gelen?
Kaçıncısıdır bu yüreğimizin kuytularında derleyip, acısını bütün bedenimizde ve ruhsal yapımızla hissettiğimiz?
Bu neyin acısıdır veya kimin bıraktığı acı demetidir?
Aslında biliriz ama yapıştırmak istemeyiz sevdiğimize…
Bir tek cümle ile tarif ederiz belki…
Gitmeseydin, bitmeseydi, belki de bu acıları tanımaz olacaktık…
Her sözün bir nasihat şimdi içimde…
Ama benim de bazen yüreğim konuşur…
Dün ilk defa, kendime,
özgür bir hayatımı özledim dedim…
Sadece acısız ve kimseyi özlemeden yağmurda dolaştım…
İlk defa yağmurun soğukluğunu hissettim yüzümde…
İçimdeki yalnızlıkla ve canım yanarken yandı durdu sadece…
İstediğim gibi yaşamak, istiyordum bundan sonra…
Özgür hayatım olmalı kendime…
Kimseyi ardımda taşımadan belki de kimsesizliği yaşamak istiyordum…
Yalnız ve de aydınlıkta…
Oturduğum yerde, bir masal anlat dedim kendime…
Bana umutları,
umudun peşinden koşan göç kuşlarını,
umuda koşanları,
ben gibi olanları,
benlik savaşı verenleri,
uçurtmanın peşinden koşan çocukları
ve
balonları anlat istersen dedim kendime…
Bir de,
merak ettiğim sevgiyi,
sevdim, dediğini anlat bir de istersen…
Sevgi peşinde koşanları,
sevgide canı yanan benleri,
ben gibi olanları anlat dedim…
Hasreti anlat, hasret çekmeyenlere sormadan, ben gibi sor onlara,
anlat bakalım doymam dinlemeye…
Bana göç kızını anlat,
bana sevdiğini söyleyeni anlat,
nerdesin desin bana, gitmeseydin gelmezdi bu hasret de...
De bakalım görelim kendimizi, ne diyecek, bir de onun sesinden duy gitmenin bedeli neymiş…
Boş ver sen beni bana anlat… Çektiklerimi, özlemlerimi, bir de bu baş belâsı baş ağrılarımın nedenini anlat…
Kim doymuş seviyorum demeye de başı ağrımamış…
Sen neden sevdin de bana, neden umuda asıldın benliğinle de bana…
Bir bilsem bir kez inanmanın bedelinin bu kadar ağır ödendiğini bir bilseydim sever miydim diye sor istersen bana…
Sevgi uğruna gurbete gidenleri, şehirlerini terk edenleri, göçerken arından gözyaşlarını bırakanları sor bakalım, gidişten sonra kaç şehri yasaklamışlar kendilerine, kaç sokakları yasak etmişler kendilerine, kaç şehirler yakmışlar kendileri için, hadi bir sor… Sor bakalım ne denecek…
Önce benden dinle istersen kaç bulvar yasakladım kendime ve kaç belde yasaklı listeme girdi…
Biliyor musun sen, ben kaç deniz kenarını, kaç kumsalı yok saydım kendimde…
Kaç sahilde, kumdan kaleleri yıktım, ayaklarımın ökçesiyle hınçla basarak…
Kaç sahil kahvesindeki masada çay bardağını göremez oldum, kaç defa gidip gidip de, seninle oturduğumuz yerlere oturamadım… O dumanı gölgesine düşen çay bardağından tekrar içmek isteyip de içemez oldum o çayı…
Bunun sebeplerini sor bana, istersen istediğine sor bakalım benim dediğim gibi demeyecekler mi?
Unuttum hepsini diyorum, bir de gülüyorum, sen inandın mı buna ha? İnandın mı?
İnandım diyorsan sen de onun gibi ben sana inanmam… Ben kendime inanmam…
Ki, inanmadım…
Hadi bana biraz masal anlat… Çocukluğumu, onu tanıdığım ilk günü anlat…
O gün onu tanıdığıma kahrettiğimi anlat… İşte buna inanırım…
Bazen diyorum O gözler görmez olsaydı onu diye, buna da inandığıma inan…
Ne zormuş insanın kendine, kendini anlatması, bir söz dinletemiyorsun yüreğine sevmeseydin onu keşke diye… Keşkesiz bir yaşam bu… Seven yürekte keşke olmaz diyorum durup durup kendime…
Keşke demeden yüzlerce cümle dökülüyor dilimde… Şiirler yazmak istiyorum ona…
Ama hiç keşke demek istemiyorum…
Tutma umarsızca bıraktığın ellerimi…
Ne olur ellerimi tekrar tutma…
Tutup da bıraktığın eller onlar…
Bir göz deymesiyle geçip giden bir hayat bu…
Bıraktığın eller bunlar…
Boş…
Boştu…
Boş kalacak sandım da kahrettim hayata…
Bir sonsuzluk sandım senin yokluğunu…
Bir arsızlık sandım seni tekrar istememi…
Ama bitti…
Bitti o dönem…
Bir masalmış o şarkımız dediğin…
Şimdi söylenmiyor artık…
Tutma umarsızca bıraktığın ellerimi…
Biteviye gel denilmeyeceğini öğrettin bana…
Kahır olsun içi sana dön gel diyecek dilimin…
Duracak bu devinim, duracak seni beklemem…
Başaracağım ama bir gün,
sen de şaşacaksın…
Ölürsün bensiz dediğin zamanlara…
Bir solgun lâle bu…
Bir dökük yapraklı karanfil bu,
solmuş…
Geç kalmış yeniden sevmeye bir yürek bu…
Unut diyen, unutuldun denilen…
Bir hastalık bu körkütük sarhoşluk sanki…
Ama unuttun sen benim içmeye hiç niyetim olmadığını…
Sadece bak yıldızlar aynı yerden kaymıyor…
Bir sevda bu tekrarı yok denilen…
Biliyor musun sen de kaydın yüreğimden…
Bazan insan bir şeyle veya biriyle yaşamak ister...
Bazen de yanında hep birini görmek ister...
Bazen de birinin yanında hep olmak ister…
Ama
kaderi yalnızlıksa, hep yoksun kalır hayata… Ve de kendine… Bu onun kabul ettiği yalnızlıktır…
Geceydi ve sakindi ortalık...
Çığlık çığlığaydı bakışlarımız...
Bir sessizlikti sanki yüreği delen...
Bir sessizlikti sanki son nefese uzanan...
Geceydi... Ve karanlıktı... Kimsesizlikti… Ve sonsuza uzanırdı bakışlar...
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 2.11.2009 11:45:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

kimbilir fırtına olur gönlümde..
delilik değil mi
fırtınalar ulaşır mı menzile
menzili anlat..
bitimsiz huzurlar la..
o bulunur mu oralarda..
kutluyorum
namık cem
TÜM YORUMLAR (3)