Hayatimin anlami yarim
Senin davranislarin cok zalim...
Senle mi sensiz mi karar veremedim
Senden baskasini bir türlü sevemedim...
Ask mi tutku mu aliskanlik mi?
Sana kosmakmi, senden kacmakmi?
Bilemedim.....bilemedim
..
Eğer yaşam
Seni değil,
Sen yaşamı koyabildiysen cebine
Dağcının
Soluğunda tutku
Ressamın tuvalinde tutku
..
Yaşamak güzel
Seninle daha güzel Atatürk
Bu gök
Bu deniz
Irmak
Bu aşılmaz dağlar
Görkemli bakışlar
..
Katıksız gecenin gerisi hatırlatır tutkuyu
Ellerin ucu ıslak, anı dolu
Acıyoruz bitmişcesine farketseniz..
Farketseniz ruhlar dolanır bu alemde
Nicesi zırhlı
Kimi titrek! mum misali..
Hem yanar hem de birikir özünde
..
Ilık bir ormandı geçtiğim
Ağaçları renkten, umuttan, ışıktan.
Bir şehre yolculuktu yaşadığım
Unutmanın asla mümkün olmadığı.
Sende keşke anlamasaydın beni
Ne sevda, ne tutku, ne acı
Ne gözlerinde elmaslar
..
Tutku yumağı oluyorbeynimde,
karşı çıkışların.
Duvar dibinde, bir sarmaşık gibi
sarmak istiyorum seni kollarıma.
Binlerce yağmur bulutu gönderiyorum;
sevgimi yağdırsın üstüne..
Gülüşünle aydınlansın evren.
..
Her yazdığım şiirde sen varsın
Aklımdan geçen her cümlede
Her karaladığım satırda
Seni anlatır oldum duygularımda
Varlığın benim için yaşama hevesi
Sevdiğimse tarifi imkansız bir tutku denizi
..
Hiç kimse hiçbir zaman elde etmek istediklerinin tümüne sahip olamaz. Bu sebepten kişi sahip olduklarıyla yetinip şükretmeyi bilmeli Allah’ın (c.c.) ona verdiklerinin ve vermediklerinin hikmetini anlamaya çalışmalıdır.
Şükretmek Cenab-ı Hakk’ın (c.c.) vermiş olduğu maddi ve manevi nimetler için kulun O’na teşekkür etmesi demektir.
Şükürsüzlük ise Yaratan’ın (c.c.) tasarrufuna rıza göstermemek anlamına gelir ve bir tür isyandır. Dolayısıyla insanı mutsuz eder. Mutsuzluk ise kişinin hayat karşısındaki duruşunu etkiler.
Tabiatı gereği insanoğlu elindekinin değerini bilip şükretmeyi bilmelidir ki yaradılış sebebine uygun bir hal içinde olsun.
..
Değmez diyorlar...
Haklılar;
Değmiyor....
Ne elin saçlarıma,
Ne gözlerinin yeşili baharıma
Ne de yüreğin sevdama...
Temassız bir aşk bu
..
SEVGİ DERECELERİ
Sevginin ilk basamağı TUTKU dur.. bunda sevgi zannedilen şey sahiplenmedir ve bencilliktir.aşk ve sevgi ile çok karıştırılır..çölde görülen serap gibidir.. çok güzel bir gülün koparılmasına benzer.en belirgin özelliği bencillik ve kıskanma,sahiplenmedir... maçoların mankenlere olan duyguları gibidir... ya onun olur ya kimsenin...ya onundur ya da kara toprağı haketmiştir... bu gibi bencilliklerdir....
ikinci basamak AŞK tır. kaşa,göze,zülüfe. endama,yürüyüşe hayranlık ve istekle başlar.. sevgi zannedilir sevgi değildir...başka biri görüldüğünde bundan vazgeçer.. bu maymun iştahlılıktır.. gül bahçesinede gül den güle kararsızca dolaşmaktır......dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olanların davranışı dır.....
üçüncü basamak SEVGİ dir.. bunda gerçeklik vardır..sevdiği uğruna fedakarlık vardır.. kendi karakterini sevdiğinin karakterinde eritme vardır.....sevdiği gülün yanında onunla birlikte ölüme razıdır..... bunda öyle haller vardır ki.. ağıtlar.acılar.hüzünler.hepsi yaşanır türküler şarkılar. şiirler çıkar.. kavuşamamadan kara sevdalar oluşur....sevilen incitilmez....ama sevginin gerçeği budur.. böyle sevene aşkolsun....
..
Yıllar geçmiş iki ayrı hayat,iki kaybolmuş ruh
Buluvermiş damlalarda birbirlerini,
Yanyana gelmiş iki ayrı kolda,bir bedende,
Saklanmışlar giyinmiş bedenlere
Gün gelmiş kalmışlar iki ayrı kolda iki çıplak karşı karşıya
Bir bedende yüz yüze
Kalplerine düşmüş o tutku, vazgeçememe, odürüst
..
Sevinç koydum adını seni bulduğumda
Gayemdin pembe bulutlarımda umudumda
Hep seni yaşardım bardaktan boşalır gibi yağmurda
Giderken bir elveda demeyi neden çok gördün
Tekelinde zannettin bu sevdamı
..
Anılar en değerli hazinedir,
Kaybolmayan, eskimeyen bir mücevher misali,
Saklanır gönüllerde ölüme dek,
Hüznü, mutluluğu içinde saklar,
Anı demek tutku demek,
Anı demek aşk demek,
Anıyı sevmek,
..
Her tutku bir aşka
Aşk acıya gebe
Her acı içinde isyanı taşır
İsyan yüceltir
Ruhunun bir yanını
Yüreğin aydınlanır
Ruhun bedeninle barışır
..
Niçin yaptın bunu? Sebebine dokunmak, böylesine derin bir ıslığa dönüşünü vurur muydu al yanağına.Acısına uzanırken feryatların teninde kayboluşu....Aman Allahım! Irmakların doğduğu yere dönmek gerekiyorsa; baht-ı evvel ve ahirindedir dem,ab-ı hayatın zemzeme dönüştüğü anlarda...
Yırtık eskilerin cana hissedişleri nefeslenirken, azgınlaşan yaraların çığlıklarını kovalıyor, "Adı batasıca! " deyişlerin ahengine, muhabbetin ruhani lutfunu okşatıyor, hırçınlaşan bedeni, cismaniyatın zuhurunda hasıl olan yekunü idrak ettirmeye koyuluyordu.
Zira sabahlara ramak kalan hayallerin rüyaya dönüştüğü hissini bekliyor,ummana daldırdığı kollların her bir kulacını " Ahenk-i muttasır-zaman" da görüyor, inlemesini tesis ettiği kalbi derinliğine boğuluyordu. Kimlerin hanlarında kiracı olmalıydık? Vusul-u ayineye adanmış ruhaniyatların zevk-i muhabbetine şafakları çağırıyordu. Yaşanılası ile yaşanılamayan rasındaki benzerliklere zıt olanı hatırlatıyor, dikkatine celbi bulunmayan tavrını sergiliyordu.
Vesilesine nedeni olanların haddinde ifratlarını aksettiriyor, doğanın batışını, ardı sıra yepyeniden tazeliyordu. Viranelerine alışık olunan sakinlerin gafletlerini kurcalıyor " Var olmak ile Yaşamak..." mukayeselerinin nihayetsiz hududunu aşıyordu. Gerçekliğin hayalle örtündüğü bu "Saltanat-ı müthişe"nin yaldızlanan asaletine esfel-i safilinin gölgesi düşüyordu.
..
12 Mart 2013 Salı 08:48:15
“KREUTZER SONATI” (TOLSTOY) Adlı Kitaptan Kısa Bir Anlatı:
/ Onlar da başkalarının umutlarını kırmak istemezler! . Ben de kimsenin düşünü bozmadım ama, gerçeği neden söylememeli sanki? . Gerçeğin bilinmesinin çok yararlı olacağını da düşünüyorum! . / Ben de tıpkı ilk sigara içtiğim zamanki gibi oldum! . / İnsancıl ilişkilerin en doğal olanından söz etmiyor musunuz sanki? . / Bir çabanın amacı ise, kendi sonuçlarını yok etmek olamaz! . / İnsanın da, insanlığın da tek gayesi refah, bu mutluluğa ulaşmak için insanlığa yerine getirmesi, uygulaması gerekli bir yasa verilmiş! . Bu yasa da insanlığın birleşmesi! . Bu refaha, iyiliğe aşk da diyebilirsiniz elbette! . / İnsanlık aşkla birleşecekse, bu amacı engelleyecek ne olabilir ki? . / Maddi aşk. İşte bundan dolayı, tutkular / yok edilirse bu öngörüler yerine gelir, bu varsayım gerçekleşir, insanlık bir sevgi birleşmesine ulaşır! . / İnsan var oldukça bu ülkü hep onun karşısında olacaktır! . / Bu ülkü kendini tutmayla, sabır göstermeyle, saflıkla ulaşılmış bir iyilik, mutluluk olacaktır! . İşte insanlar bu ülküye doğru ulaşmaya çabalamışlar, gene de çabalamaktadırlar! . Peki, bu ülküye ulaşana kadar, insanlık ne yapacak? . / Tutku sürdükçe yeni bir kuşak var olacak, giderek bu amaca ulaşma çabası bir sonraki kuşağa geçecek! . / Bu böyle sürüp gidecek, ta ki amaca ulaşılıp, varsayımlar yerine getirilip, insanlık bu birleşmeye hazır olana kadar! . / Tanrı’nın biz insanları belli bir amaca ulaşmamız için yarattığını, / hem hatalarını düzeltmelerini, hem de mükemmelliğe ulaşmalarını beklemiş olacak! . /Kendi kendini tutkularından çekmeye yönelmeli; yakıcı, yok edici bir isteğe değil! . / Bir ahlaklılık var olabilmesi için, kendilerinin de, seçtikleri amacın da bir temizlikten, iffetten ibaret olması gerekir! . Bu iffete yönelirken, insan düşüyor, düşüyor, sonuç olarak da ahlakçı bir evlenme oluyor! . / Bir ahlak yasası çiğnendiği zaman, öcünü kendi alır! . / Artık birbirimizi gerçek ışıkta, gerçek yüzlerimizle görüyorduk! . / Düşüncelerinin izini kaybetmeden, yeniden söze başladı: Bizler, hepimiz… kadınlar, erkekler, aşk dediğimiz bu duygu için bir çeşit saygıyla yetiştirilmişiz! . / Aşık olmaktan daha yüce bir şey yoktu dünyada! . / Hiç şüphe yok, durumu düzeltecekler elbette! . / İnsanlığın iyiliğe, gerçeğe doğru gelişmesini sağlayacak! . {12 Mart 2013 Salı 09:20:45}
..
Gözlerindeki kıvılcımı seyretmek
Dalmak maviliğine coşkunun
Islak ıslak öpmek dudakları
Hiçbir şeyin yerini tutmaz
Bu tutku
Seni anlıyorum
Sevmiyorsun.
..
Seni son kez alnından öptüm İstanbul
Giderken bir dolunay vardı peşimde
Yağdıkca gözlerime yağmur
Hasret vurmaya başladı pencereme
Her çizgi bir bitiş yada başlangıç
Her yalanda bir doğruydu aslında
..
Karın lapa lapa yağışını izlerken içime tarifi imkânsız muazzam bir coşku, harikulade bir huzur ve mutluluk doluyor. Birde, yağmur yağarken hissederim aynı şeyleri… Sanki bir kargaşa gizlidir bu sessiz düşüşlerin ardında, bir coşku, telaş, kararsızlık… Bir boyun eğiş belki ama vakur bir mutluluk… ve büyük bir tutku, özlem mutlaka... Tüm evreni içine sığdıran, tüm duyguları kapsayan bir kavrayış hissederim tenime değen her bir kar tanesinde yahut yağmur damlasında… ve kanıma işleyen bir sıcaklık; eriyip yanaklarımdan kayan her bir zerrede… - yüzyıllar öncesinden miras kalan bir içgüdü ile belki de kim bilir- uçsuz bucaksız vadide yağmurdan kaçıp bir kaya kovuğuna sığınarak çalı çırpı ateşinde ısınmak isterim. Ciğerlerime derin derin toprağın ve yağmurun kokusunu çekmek ve sadece karnımı doyuracak kadar yiyeceğin tasasında, yalnız geceyi geçirecek kadar gelecek kaygısında olmak… Tenimle birlikte kalbimi de yakan bir tutkuyla, belki de hiç gelmeyecek 10 yılları ya da hiç olmayacak çocukları düşünmeden yanıp kavrulmak yüreğimin tüm coşku ve arzusuyla…
Karın sessiz sessiz yağışını izlerken temel taşlarından biri olduğum doğaya ne kadar yabancılaştığımı fark ediyorum birden… ve ne kadar özlediğimi onun parçası olduğumun farkında olmayı, buna ne kadar ihtiyacım olduğunu… Rüzgârın önünde savrulan sarı yapraklarda -belki biraz hüzün dolu ama- büyük bir coşku hissediyorum, heyecan dolu bir yolculuk… huzur dolu sıcak bir sığınak var sanki takılıp kaldığı kuytu köşede… Sandığımız gibi bir terk ediş bir bitiş ya da… ya da ne bileyim bir kahrediş olmadığı, tersine olgun bir kabulleniş ve olağanüstü bir bütünlük var gibi gelir sonbaharda da…
Karın yavaş yavaş tükenişini izlerken içimde gerçek bir hüzün ve büyük bir özlem beliriyor. Ne garip… işte bu dakikalar bana bir ayrılık ya da terk edişi, apansız bir gidiş belki de ölümü hatırlatıyor ve acıyor içim… Sanki sessiz bir ağıtla ağlıyor her bir hücrem. Uçsuz bucaksız topraklar, ağaçlar, hayvanlar, binalar, dağlar… Hepsinin, hepsinin bir yanı kanıyor aynı ağıtla sanki… Gözlerimi kapayıp toprak ana oluyorum… Kuşların dalımda öttüğünü, hayvanların kuytularımda koşup, yavruladığını, otların, tarlaların tenimde yeşerip yetiştiğini hayal ediyorum… ve kocaman insanların; surlar, kaleler ya da duvarlar ardına saklanıp yalnızlaşan küçücük insancıkların tersine; göğsüme uzanıp sere serpe huzur içinde uyuduklarını, koşup oynadıklarını, yiyip içtiklerini… Biraz buruk vedalaşırken kar taneleri ya da yağmur damlalarıyla, tenime bıraktığı damlacıklar için şükranlarımı sunuyorum, kokusu ve ondan kalanlarla avunmaya çalışarak…
Sessizce yanağıma düşen kar taneleri ya da yağmur damlaları bana hep bu masalı anlatır yıllardır… ve ben saygı dolu bir sükûnetle dinlerim hiç bıkmadan usanmadan hem büyük bir özlemle…
..
Bir adın olmalı senin…
Dağlar, taşlar haykırmalı, sesleri gökyüzünü ulaşmalı.
“Senin bir adın olmalı, Adın olsa da adı Aşk olmalı” diye…
İşte hayat bu, öyle geliyor böyle geçip gidiyor…
..