Tutarsızlar Tiyatrosu Şiiri - Mustafa Bulan

Mustafa Bulan
155

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Tutarsızlar Tiyatrosu

İbiş tutarsızdır ve şaklabandır amma
Sevimli bir karakter orta oyununda.
Mimikler konuşur, sözler gelmez kıvama...
Oynar güldürür hep, alkışlar arasında.

Ne var ki ibişlik geçmez gerçek hayatta.
Oyun değil hayat, kurgulanmaz kolayca!
Ve ciddiyet ister olaylar karşısında...
Bir yere varılmaz tutarsız davrandıkça.

Gerçek hayat değil bir tiyatro sahnesi.
Hem inanır yalana, hem yalanı söyler!
İnsanı bunaltır ibişin boğuk sesi...
Tutarsız konuşur, insanı deli eder!

“İbiş” sorgulamayı kendine zul görür.
Tutarsız sözleri, konuşur da konuşur.
Ezberleriyle yaşar, durmadan böğürür!
Yüzüne vurunca bir yerlere savrulur.

Tutarsızlığını yakalarsanız eğer
Konuyu saptırır, geçer başka konuya.
Bir de tarih dersi verir, insanı gerer.
Her biri tutarsız, alışkın sallamaya…

Bir takvim sayfası bulur sosyal medyada;
Bin dokuz yüz yetmiş iki, yirmi dört Nisan.
“İsrail’in kurtuluşu” yazar sayfada(!)
“Okullar bugün tatil”, okuruz altından(!)

Hemen paylaşır sayfayı sosyal medyada.
Söylersin; “İsrail kurulmadı Nisan’da!”
“Okullar tatil, çocuk bayramı sonunda!”
Ne kadar anlatırsan anlat, etmez fayda!

Tutarsız, takvimi biraz dikkatli görse;
Geçtik montajı, bir baksa şu internete
Anlar montajı ancak göremez nedense(!)
İsrail kurulmuş Mayıs’ın on dördünde...

Bazen bu montajlar karşı mahalle işi.
Alaya alırlar bunların saflığını.
Maksat sazan bulup kırmak değil kirişi.
Tutarsız göremez tiye alındığını.

Tutarsız hemen atlar başka bir konuya!
Atatürk satmışmış Filistin’i savaşta(!)
Takvimde ki tahrifatı anlamayana
Gel de Atatürk’ü anlat, kolay mı usta?

Gazi iki defa atandı Filistin’e...
Dedi; “Araplar bize ihanet edecek”.
Savaş planını yanlış buldu birincide...
“Harp nizami ve gayri nizami geçecek...”

Harekât planlarına itiraz edince
Ters düştü üstlerine hem savaştan önce!
İstifa etti kabul ettiremeyince!
Haklı çıkmıştı Filistin elden gidince...

Sonra itirazında haklı görülünce
Yeniden atandı! Atatürk Filistin’de…
O yokken Filistin elden çıkmıştı önce!
Üstelik Araplar artık karşı cephede!

İşte tutarsız göremez bu ihaneti!
Ama Atatürk tam görmüştür hakikati...
Aldı Mehmetciği, Filistin’e girmedi!
Götürdü kuzeye, savundu memleketi...

Tutarsız, soru sormaz, diyemez bu yalan!
Çünkü özgür düşünemez, bağlıdır “beyni”.
Malum hem İngilizler hem Araplar düşman!
Gazi kimden kurtaracaktı Filistin’i?

Tutarsıza sorsak gerçeği söyleyemez.
Mustafa Kemal kurtarsaydı Filistin’i
Önlenir miydi işgaller? Asla düşünmez!
İbişlik başa bela, çalıştırmaz “beyni”...

Tutarsız ikide bir der Çanakkale’de
“Var Arap kardeşler, bakın şehitliklere…”
Halbuki çoğu Hama’da, Şam’da, Halep’de…
Yerleşik Türkmenlerdi, bakmaz isimlere!

Çoğunun kendisinde ya da babasında
Yazıyor “Mehmet” adı, dikkatini çekmez!
Taşlarda çok var başka Türkmen adları da…
Araplar bebelere bu adları vermez!

Tutarsızın sorulara yoktur cevabı.
Bir yandan Aziz Nesin’e dinsiz der, söver!
Nezdinde tutarsızlığın olmaz ayıbı...
Ancak Atatürk karşıtı sözünü över?

Uzaktır dinden imandan şu Rıza Nur da!
Normalde zerre hoşlanmazlar bu adamdan!
Ama Atatürk’ün aleyhinde olunca
Nasıl da beslendiler şu hatıratlardan?

Filozof Rıza Tevfik’i bilmezler hala(!)
Hem şair, Vahdettin’in Maarif Bakanı!
Şu yazdığı “Sorma Hocam” şiiri varya
Bugün yazılsaydı linç ederler yazanı!

Tutarsız bahsetmez mason Rıza Tevfik’ten!
Ama bahseder Mustafa Reşit Galip’ten...
Sıfatlar yakıştırır ve “Dönme” der birden?
Şüphe eder “Türküm, doğruyum” demesinden?

Tutarsız, hep vurur İttihatçı zümreye...
Ama sıra gelince lideri Enver’e
Lafı başlar eveleyip gevelemeye...
Çünkü yumuşar, Atatürk karşıtı diye...

Toprak kayıplarından bahsetmez nedense?
Üstelik kaybedenlere der cennetmekan.
Sıra kısmen geri alanlara gelince
Vallahi bulamaz bir ünvan ya da mekan.

Üstelik “Sakarya Harbi’ne” dil uzatır;
Dünkü vilayeti yenmek değilmiş zafer(!)
Soramaz vilayeti kim devlet yapmıştır?
Ve arkasında kim var? Sormak akıl ister!

Bu vilayet daha devlet bile değilken
Kime kafa tuttu, bağımsızlık kazandı?
Yoksa bağımsızlık verildi mi törenlen?
Soramaz! Vilayet bunu nasıl başardı?

Tazminat aldık Karaağaç’ı Yunan’dan.
Ama tutarsız az bulurken tazminatı
Biz ödedik mi onlara geçmez aklından!
Müttefiklere savaş açan Osmanlı’ydı…

Tutarsız der; Gaye şu Yunan’ı kovmaksa
Paşa neden Ege değil gitti Sivas’a?
Sanki yağlı güreşçi mi çıksın meydana,
Bodoslama girsin savunma savaşına?

İkiyüz elli yıl kaybedilmiş topraklar!
Ülke zayıf, işgal altında, hazır değil.
Milleti topyekün bu savaşa hazırlar.
Bunun için düştü yollara, keyfi değil!

Tutarsız nedense hiç görmez Peygamberi!
Mekke’de iken savaşmadı müşriklerle!
Hicret etti Medine’ye, çekildi geri…
Güç topladı o eşsiz kurmay aklı ile…

Hicreti benzetir bir turistik geziye…
Görmez bunu; strateji uygular peygamber!
İyice güçlenir, geri döner Mekke’ye
Ve kurtarır Mekke’yi, yenilir Müşrikler.

Tutarsız nedense konuşmaz Osmanlı’da
Milyonlarca gelen Yahudiler hakkında.
Der “Atatürk bir milyon Yahudi’ye, oysa”
“Vermiş vatandaşlık”, nereden uydurduysa?

O dönem nüfus on milyonun az üstünde!
Bir milyon Yahudi’yi kim nasıl kaydetmiş?
Nerede, hangi nüfus dairelerinde?
Yok mu şahidi hem de isim değiştirmiş?

Ah benim kolay inanan aptal ibişim!
Yahudi kolay ad değiştirmez, göç etmez!
İspanya, Almanya… tarihe bir bak derim!
Katliamlara direndiler, hem de kaç kez?

Tutarsız, savaşan bir çok gazi yiğide
Demiştir onlar Yahudi, sonradan dönme?
Ancak biz söyleyelim ibiş bilmese de;
Yahudi el için kolay gitmez ölüme!

Tutarsız der: “Osmanlı şeriat devleti”.
Girersek bu konulara, boğulur sesi…
Nedense pek hatırlamaz şu hakikati:
Osmanlı kurmuştur bira, rakı tesisi...

Tutarsız, her zaman halifelik der bize...
Fatih müslümanlara değilken halife!
Nasıl Asya, Avrupa getirmişti dize?
Bu nasıl olmuştu, hep alıyor hafife?

“Halifelik büyük güç”, duyarız ibişten!
Oysa işgalde destek görmedi kimseden?
Sultan Fatih dünyaya boyun eğdirirken
İçerde, dışarda düşman yok mu gerçekten?

Nedense Kur’an’a soramaz şu soruyu:
Kur’an’da yazıyor mu kral ya da saltanat?
Kur’an adalet, meşveret bağlar konuyu
Ve der; şura, emanet, ehliyet, liyakat...

Bu ilkeler olmazsa sonu tam istibdat...
Nebi, Ebubekir’e vermemiş hilafet.
Yine değil oğlu, olamazdı saltanat...
Allah adına yönetmek yok, seçim elbet...!

Yönetimde herkes hesap verecek halka!
Hesap bu dünyada verilmezse şayet
Şirk, şirretlik, münafıklık, istismar, riya…
Yayılır her tarafa ve sarsılır devlet...

Şayet sultan olursa Allah’ın gölgesi
Olur bir çok hikmeti, hatası örtülür(!)
Allah’a bağlar, mahşerdir hesap adresi(!)
Tutarsız amin der, sultan etse de küfür(!)

Hele İngiltere son verirken işgale
Tutarsız sorar: Neden tek kurşun atmamış?
Nedense soramaz en basitinden şöyle:
Acaba işgal ederken kaç kurşun atmış?

Tutarsız hiç utanmadan şunu da söyler:
Yunan yenseydi şu İngilizler gitmezmiş(!)
Sonra tutarsız konuşur, herkesi gerer…
Hem halifelik de aynen devam edermiş(!)

Hiç gördünüz mü siz böyle parlak zekayı(!)
Tutarsız söyler: Hilafet devam edermiş(!)
Görün çelişkilerde bu ince detayı!
Sonra der: Atatürk kaldırma sözü vermiş(!)

Tutarsızın tutarsızlıkta yok sınırı.
Taaruzda görünür bir rasat subayı.
Yorumlar! Şapkanın çok geniştir kenarı…
“Der: İşte senaryo, bu İngiliz subayı!”

Rasat subayı dürbün ile gözetlerken
Halbuki şapkanın kenarını kaldırmış.
Maksat ışığı azaltmak gözlem yaparken…
Bunları düşünmez ibiş, hepten şaşırmış…

Bir çok resimde rastlanır o şapkalara.
Tasarımları da Enver Paşa’ya ait.
Bu yüzden “Enveriye” denmiştir onlara.
“Kabalak” da denir, tarih bunlara şahit…

Tutarsız, der; vatanın kurtuluşu için
“Gazi Atatürk’e görev verdi Vahdettin(!)”
Sonra der: “İşgal yok bunlar senaryo neyin…”
Bu tutarsızlık içinde çalışmaz beyin!

Tutarsızda hiç yoktur ne ahlak ne vicdan!
Asla değişmez hep söyler aynı şarkılar(!)
Çanakkale’de bahsederken evliyadan
Şu Sarıkamış’a söyler soğuk ağıtlar(!)

Tutarsız ona buna hep mason der durur.
Pek haberi yok misyoner okullarından?
Osmanlı’da sayıları binleri bulur.
Ancak hoşnut değil bunları kapatandan.

Gazi’nin hutbe verirken resmi bulunur!
Ve camiden çıkarken de var Adana’da.
Ancak tutarsız derken: Namazda hiç yoktur
Asla sormaz var mı diğer paşaların da?

Hele Fevzi Paşa beş vakit namaz kılar!
Bir resmi olmasa da aksi söylenemez!
Ama o kuşaklar bilmez dinde istismar!
İstismar yoksa, tutarsıza secde yetmez?

Hep kıyaslar Cumhuriyet’le Almanya’yı(!)
Almanlar yaparken motoru, arabayı…
Ne yapıyordu? Sorgulamaz Osmanlı’yı…
Tutarsız cevap için göstermez çabayı.

Tutarsız der: Milyonlar asılmış şapkadan?
Ama sormaz! Hiç yok mu soyundan kimseler?
Uzak akrabalardan veya komşulardan...?
Çıkıp dava açıp itibar istesinler(!)

Asılsaydı şapka ve çarşaf giymeyenler
Kimse unutmaz konuşurdu dilden dile…
Hele asılsaydı Kur’an okuyan beyler
Aranıp bulunurdu yedi bir sülale…

Tutarsız sallarken başvurur yalanlara.
Ancak bazen zorlanır, başlar ağlamaya(!)
Göz yaşı sel olur, bulaşır aptallara…
Bu yalandan tiyatro oynanır dünyaya…

Şile/05.09.2023

Mustafa Bulan
Kayıt Tarihi : 29.2.2024 15:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!