Tut Ellerimden Babaa... gülce söyleşi

Refika Doğan
165

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

Tut Ellerimden Babaa... gülce söyleşi

Baba…
Bugün kendimi yapayalnız hissettim...koca evrende minnacık bir çakıl taşı gibiydim; hoyrat ayaklar basıp geçtikçe savruldum oradan oraya...
Sana öyle gereksinim duydum ki baba! Ne olurdu bugün, sadece bugün yanımda olabilseydin, keşke…

Bugün inan çok yalnızım bugün isyankar
Ruhum fena örselendi baba derinden
Bu mahkeme salonları bana keder ar
Göz şaşıyor öz taşıyor tut ellerimden...
--Gördüğüm her yüzün elim öykülerinden
--Ağıt dolu yürek yakan türkülerinden
-----Çıkamadım, kalakaldım. tut ellerimden...

Canım acıyor, acıyor baba! Vurdukça kıyılarıma isyan dalgaları, sarsılıyor nazende bedenim! Omuzlarım...omuzlarım acıyor bir görsen! Yüklediğim hayat küfesinin ipleri kestikçe, ağlıyor sessizce yokluğuna...
Baba, babacığım! Hiç aklına gelir miydi –hâlâ anlayamadığım, anlamakta zorlandığım bir nedenle- mahkeme koridorlarında volta atacağım?
Bugün mahkemedeydim baba’ m! Öyle ağırıma gitti, öyle onuruma dokundu ki…
Dürüstlük neden bu kadar ağır yük… neden hep iyiler kaybediyor, acıyı en hasıyla iyiler yaşıyor iliklerine kadar...neden baba, neden?

Betim benzim gitti bak, artıyor sızı
Karardı gözlerim, eser yok ferinden
Mübaşir seslenir: Filancanın kızı…
Ellerim üşüyor tut, tut ellerimden…
--Bilemedim ki ne bu cevrimde dönen
--Kim ne ister bilmem ki, alın terimden
-----Sorgular sualler savurdu yerimden

Koca adliyede bir başımaydım. Duvarlar üstüme üstüme geldi, çınladı koridorlar; içimdeki adaletin dışımdaki adaletsizliklere feryadıyla! Şimdi ben suçlu muyum? Yapmadığım bir şeye nasıl yaptım diyebilir; savunmadığım, doğru diye benliğime kazımadığım şeye nasıl doğru deyip tenezzül edebilirim? Üzerim -nereden geldiğini bilemediğim- toz toprak içinde; yardım et baba, yardım et temizleyelim...

Ciğerim kanıyor, ellerim üşüyor...bu yüzden tut ellerimi, tut baba! Hâlâ çocukluğumun masumiyeti, gecekondumuzun küçük bahçesindeki çiçeklerimizin kokusu var ellerimde! Korkuyorum ellerimin kirletilmesinden… Tut ellerimi, tut ki gitmesin çiçek kokusu, sinmesin başka kokular ellerime… Baba! Saçlarımdan aldılar sabun kokusunu; bu yüzden küstü tellerim, tek tek...

Bugün çok yalnızdım, bugün ben öldüm, İşlemediğim bir suçla yargılandım baba! Ne diyeceğimi, kendimi kime karşı ne kadarcık, nasıl, neden savunmam gerektiğini bilemeyerek, şaşırdım kaldım! Bugün bir kez daha gördüm ki bütün namussuzlukların kılıfı hazır satılıyormuş! Bak, gördün mü? Kılıflar da tezgaha düşerek para ediyormuş! İyi de… Neden namussuzluklar kadar namusluların da kılıfı para edip satılamaz tezgahta baba? –Hesap kitap yapmaksızın- iyiliği bir yaşam biçimi olarak benimseyen, çoğaltmaya çalışan ve böyle yaptığı sürece kendisine saygısıyla mutlu olan ben; bu yüzden mi burada bu anlamsız eza cezayı çekmekteyim? Eğer öyle ise, neden bize namussuzluğu öğretmedin… Neden fitneliği, fesatlığı, kurnazlığı, üçkağıtçılığı öğretmeyerek daha mutlu, daha rahat yaşamamıza mani oldun? Bak! İyiliklerimizle sürünüyor, cezalandırılıyoruz, görmüyor musun baba?

Geçenlerde ağabeyimin kızı bana ne dedi, biliyor musun? “Hala, neden hep iyilik öğretiyorsun bize? Biraz da kötülük öğretsene! ”…
O’ na şu yanıtı verdim: “ Yavrucuğum, büyüdükçe hayat sana öğretecek… Yaşarken çok şey öğrenir insan ama en çok iyilikleri, iyi olanları öğrenmelisin ki, ileride sana güç versin, seni ayakta tutabilsin! ”
Birden küçücük cılız kollarıyla boynuma sarılıverdi, artık ne düşündüyse!

Offf… ne çok üşüyor ellerim baba! Gitgide içim daralıyor, korkuyorum! Ya bu haksızlıklar, bu çirkinlikler karşısında gücüm tükenir de ömür kumaşım –bir daha dikiş tutmamacasına- yırtılırsa! Kim bakar çocuklarıma, çok sevdiğin torunlarına... Ya bu düzenin çarkları onları da yutarsa! Kim yol gösterir, kim güçlendirir desteğiyle, hayattaki dik duruşlarına katkı sağlayarak? Onlar henüz çok küçük baba’ m…onlar pişmemiş, ham!

Bugün mahkeme koridorlarında yeniden çocukluğuma döndüm. Ancak bu şekilde dayanabildim o boğucu havaya baba! Sahi, biz neden ürkeriz böyle yerlerden, böyle şeylerden? Özümüzdeki erdem mi… kuralsızlıklar karşısında kurallı duruşumuz mu... haksızlıklara direnişimiz, emeğe saygımız mı? Getirisi ne olursa olsun; bir takım ilkesizliklere, menfaatlere itibar etmeyişimiz, ”Adam gibi adam” anlayışıyla başı dik, alnı ak duruşumuz mu? Neden hep bizim gibi insanların yüzünde derin keder çizgileri oluşur da, kötülerde küstahlık…

Ah baba’ m! Tut ellerimi...uzan, tut… Al avuçlarına şu minicik ellerimi eskiden olduğu gibi... al, al da biraz daha uzasın ellerimdeki çiçek kokusunun ömrü… tutamasın, değmesin başka eller; kaybolur, silinir diye korkuyorum, baba!

Bak hâlâ duruyor çiçek kokusu
Sakındım beterin en beterinden
Avuç içlerimde saklı dokusu
Yaramı deşiyor tut ellerimden…
--Yenemediğim bu talih elinden
--Kurtulamadım şu şirret dilinden
-----Alâmet kaşıyor, kıyamet nerden...

Ne zaman burnuma kötü bir koku gelse, hemen ellerimdeki çiçek kokusuna sığınıyorum; çekiyorum, çekiyorum içime var gücümle! Ancak bu şekilde bertaraf edebiliyorum kötü kokuların etkisini... Ama bugün yetmedi ellerimdeki çiçek kokusu! Bana yapılan bu haksızlıkları bertaraf etmeye yetmedi… Yetmedi ciğerimin için için kanayışını engellemeye… Yetmedi, üşüyen parmaklarımın yüzümü avuçlarıma taşımasına, yetmedi baba!

Tamam… gidişinden beri hep yalnızdım ama bugün bambaşka yalnızlığım… Bugün kendi sesim yabancı kendime… Bugün, illa ki bugün çok yalnızdım baba! Bugün ar geldi adliye koridorları bana… Sürekli bu soruyu sordum, yoruldum… Yanıtını bile bile, yoruldum kendime sormaktan... Hiç mi bitmeyecek bu çile, hiç mi düzelmeyecek bu düzen… Bu çarklar iyileri bırakarak kötüleri hiç mi almayacak dişlileri arasına? Biz kime ne yaptık, kimin hakkını yedik, kimin lokmasını elinden aldık, kimin ayağını kaydırdık bile bile… Kimin gözünün içine bakarak yalan söyledik, kimin helalini çaldık baba? Bütün bunları yapmamak, bunlardan olabildiğince uzak durmak... aynada kendi yüzümüze, hayatta başkalarının yüzüne bakarak yaşayabilme adına değil mi bütün bu çekilenler, katlanılanlar, yitirilenler? Peki, mükafatı bu mu? Düzgün olmanın, adam gibi yaşama ereğinin mükâfatı bu mu baba? Hadi söyle bir şeyler babacığım, söyle ne olur! Sana… Senin söyleyeceklerine gereksinimim var!

Niye iyilik öğrettin baba?
Darada galip kimdir sahiden?
İyi kötüyü koysak bir kaba
Haddi aşıyor tut ellerimden…
--Anlıyor musun beni yerinden
--Duyuyor musun ta ki serinden?
-----Umut taşıyor tut ellerimden…

Tut artık, hadi tut ellerimi… bak gözlerimin içine! Orada ne gördüğünü söyle… önce sen yargıla beni; hamurumu yoğuran sen! Eğer ki gördüğün namussuzluksa göz bebeklerimde; hiç of demeden kendi ellerimle keseyim cezamı! O zaman silinir ellerimdeki çiçek kokusu...o zaman senin parçan olmaktan çıkarım işte... Asıl o zaman ölürüm ben,
Babaaaaa…

Refika Doğan- Antalya/ 4 Kasım 2009

not: yazı içinde yer alan dizeler "Gülce /TOKMAK" şiiridir.

Refika Doğan
Kayıt Tarihi : 11.12.2009 19:10:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Nadir Sayin
    Nadir Sayin

    İmrenesi bir çalışma, bir yorum/şiir..Ve sanıyorum hangi baba bundan sonra evladını bir çiçek görmez..bir can ..bin can gibi akıp gitmişsiniz…Nice babalar…böyle evlatlara…nasip ola…Sevgilerimle..
    Hangi baba böyle bir evladının elini tutmaz…yüreklerde..damarlarda..ta oradan gelen diplemesi ve sıkı sıkı ya tutuyorum elini evladım… Evlat hassı olarak işlenmiş şiirine çalışmanla seninle gurur duyarak… Evet ..evet duyuyorum o sesi…
    Sevgilerimle.saygıla..

    Cevap Yaz
  • Bekir Urfalı
    Bekir Urfalı

    duygulandım.
    yüreğinize sağlık...

    Cevap Yaz
  • Bilal Özcan
    Bilal Özcan

    Hangi edepsiz kadın eli dokundu da yüreğine,
    Böyle umarsız oldun, söyle,
    Söyleme gizlenmişliğini, korkak hislerinin,
    Cesur dur yine de aşkın önünde!
    Sana mı kaldı aşkın, namus bekçiliği,
    Düş yakasından artık, sarıl kollarıma desen de
    Hükümet nikahı ister benden,
    Eli yüzü çamur içinde, aldatılmış hislerim…

    Yokluğun da hoş sevgili,
    Bakire gecelere sarılır yalnızlığım,
    İçimden artık ne adın geçer,
    Ne de bir zamanlar sana adanmışlığım…

    Kutlarım yüreğiniz dert görmesin yüreğinize sağlık
    muhabbetle

    Cevap Yaz
  • Rahime Kaya
    Rahime Kaya

    “………..……

    Geçenlerde ağabeyimin kızı bana ne dedi, biliyor musun? “Hala” dedi: “Neden hep iyiliği öğretiyorsun bize, biraz da kötülük öğretsene? ”…
    O’ na şu yanıtı verdim: “ Yavrucuğum, büyüdükçe hayat sana öğretecek… Yaşarken çok şey öğrenir insan… Ama en çok iyilikleri, iyi olanları öğrenmelisin ki; ilerde sana güç versin, seni ayakta tutabilsin…” Birden küçücük cılız kollarıyla boynuma sarılıverdi; artık, ne düşündüyse…

    Aynada kendi yüzümüze, hayatta başkalarının yüzüne bakarak yaşayabilme adına değil mi bütün bu çekilenler, katlanılanlar, yitirilenler?
    ............…”

    Refika hanım,
    Anlamlı, duygulu ve dik duruşun yazını çok güzeldi. Beğenerek ve arada boğazım düğümlenerek okudum. Ne yazık ki doğruyu öğüten çarklar iyi işliyor. Anladığım kadarı ile de emek hırsızlığının mahkemesi yazında konu. Bu apayrı bir dert oldu.

    Şiirinize zaten sözüm olamaz kalem usta…
    Bu güzellikleri paylaştığınız için teşekkür erim… Sevgi ve saygımla…

    Cevap Yaz
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    Geçenlerde ağabeyimin kızı bana ne dedi, biliyor musun? “Hala” dedi: “Neden hep iyiliği öğretiyorsun bize, biraz da kötülük öğretsene? ”…
    O’ na şu yanıtı verdim: “ Yavrucuğum, büyüdükçe hayat sana öğretecek… Yaşarken çok şey öğrenir insan… Ama en çok iyilikleri, iyi olanları öğrenmelisin ki; ilerde sana güç versin, seni ayakta tutabilsin…” Birden küçücük cılız kollarıyla boynuma sarılıverdi; artık, ne düşündüyse…BÖYLE BİR DENEMEYE NASIL BİR YORUM YAZILIR BİLEMİYORUM Kİ.SANKİ MAHKEME KORİDORLARINDA YALNIZ BAŞIMA KALAN BENDİM. BENDİM ELLERİ ÜŞÜYEN VE ÇARESİZ KALAN. BENDİM YALNIZLIIN VURDUĞU CAN.

    TEBRİKLERİMİ SUNUYORUM REFİKA HANIM. ÇOK AMA ÇOK BAŞARILI BİR ÇALIŞMAYDI. SELAMLARIMLA.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (5)

Refika Doğan