Vardı ilkin su, karanlık ufkun derininde
Ses yok, iz yok, yalnız Kara Han’ın gözlerinde
Yalnızlığın sızıyla tutuştu onun yüreği
Ak Ana belirdi, titretti sonsuz suyun yüreğini
Dedi “Yarat!” ve tekrar daldı o uçsuz maviliğe
Kara Han’ın içi doldu ilahi bir sevgiye
Yarattı Kişi’yi, ikisi su üstünde kuş misali
Kara kazlar gibi süzülür, uçarlardı sonsuz hayali
Fakat Kişi huzur bulmadı, göz dikti daha yücelere
Kara Han’dan üstün olmak diledi düşlere
Sezdi Tanrı, onun kanadını aldı, bıraktı derin suya
Kişi pişmanlıkla yalvardı, döndü özüne, huya
Kara Han buyurdu: “Kalk, çık sudan ve durma!”
Kişi, yükseldi bir yıldızın üstünde, sığındı ummana
Uçamaz artık, dünya yaratmanın vakti gelince
Buyruk aldı Kişi: “Dal suyun dibine, toprak çıkar içinden.”
Ancak Kişi’nin niyeti bozuk, sinsi bir düşünce
Ağzına sakladı toprağı, gizlice kendi dünyasına heveslice
Avucundaki toprağı serpince Kara Han “Büyü!” dedi
Evrenin ortasında dünya yeşerdi, düz bir çayır gibi serildi
Ama Kişi’nin ağzındaki toprak da büyür, boğacak onu
Kara Han “Tükür!” demese, solacaktı ruhu
Tükürünce o saklı topraklar fırladı yeni düzlüğe
Tepeler, bataklıklar yükseldi, dikildi göğe
Kızdı buna Kara Han, buyurdu: “Artık sen Erlik’sin!”
Işık âlemimden kovuldun, şeytanlıkta bilinsin
Dokuz dallı bir ağaç bitti, her dal altında bir can
Dokuz ırkın atası oldu, ömürler boyu insan
Gördü Erlik bu güzelliği, diledi onlara sahip olmayı
Kara Han izin vermedi, eksiltmedi onlardan payı
Ama Erlik, hilelerle kandırdı akılsız gönülleri
Kara Han darıldı, bıraktı kendi hallerine o yürekleri
Üçüncü kat yeraltına attı Erlik’i, karanlığa mahkûm
Kendisi on yedinci kat gökte, ışığa vardıkça doğru
İnsanlara bir melek gönderdi, korumak için karanlık yoldan
Erlik ise kıskandı, istedi kendi göğünü kurmak ondan
Aldı izni, topladı kandırılmış kötü ruhları göğüne
Kendi diyarında onlara cennet sanılan bir sahne
Gördü Kara Han, bu beter parlaklık, incitti onun özünü
Gönderdi meleklerini, yıktırdı Erlik’in göğünü
Yıkıntılar düştü dünyaya, oldu dağ, boğaz, orman
Erlik’i sürdü daha derine, güneşsiz bir karanlığa, zindan
Buyurdu: “Kal orada, dünyaya değin sürsün cezan!”
Kara Han döndü on yedinci kat göğe, kâinatı yaratan…
On altıncı kat gökte Bay Ölkün, Altın Dağ’da altın tahtta
Yedinci katta Gün Ana, altın ışıklarla sabahları taçta
Altıncı katta Ay Ata, gümüş nurla geceyi bezeyende
Böyle yazıldı Türk’ün yaradılış efsanesi sözlerde, yürekte.
Kayıt Tarihi : 28.2.2025 23:06:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiiri yazmaya başlamadan önce, “Türk’ün Yaratılış Destanı”nı ilk okuduğum anı hiç unutmam. Eski Türk mitolojisinin o engin dünyası beni öyle etkiledi ki, sanki her satırında kendimi o mitolojik evrende dolaşırken buldum. Uçsuz bucaksız sulardan yükselen Ak Ana’nın sesini işitir gibi oldum, Kara Han’ın yalnızlığını kalbimde hissettim, Kişi’nin gururunu ve pişmanlığını içimde yaşadım. Başlangıçta destansı anlatıyı olduğu gibi aktarmak istiyordum, ancak satır aralarındaki duyguyu şiire dökme isteği içimde gitgide büyüdü. Yaratılış öyküsünün gizemli atmosferini, hem epik hem de biraz lirik bir üslupla yansıtmak benim için bir meydan okumaydı. Bu yüzden, anlatının özünü kaybetmeden, kendi sözcüklerimle destanın akışına eşlik etmeye karar verdim. Şiiri yazarken, her bir dizeyi yaratılışın o mistik sırrına uyumlu hale getirmeye çalıştım. Su üstünde uçuşan kara kazları düşünürken ben de sanki onlarla birlikte uçuyordum. Kişi’nin ağzına sakladığı toprağı hayal ederken, insan ruhunun içindeki gizli arzuların ve kibirin nasıl büyüyüp tehlikeli hale gelebileceğini fark ettim. Erlik’in düşüşünde ise, insanın içindeki karanlık tarafın nasıl yavaş yavaş ortaya çıkabileceğini şiirin dizelerinde hissettirmeye çalıştım. Bazı bölümlerde kelimelerin akışını defalarca değiştirdim. Kimi zaman bir betimleme, bazen tek bir sözcük bile şiirin bütün dokusunu değiştirebiliyordu. Destandaki görkemli sahnelerin ruhunu yakalamak, her mısrada epik bir tını yaratmak için çabaladım. Sonunda şiir tamamlandığında, kendimi hem hafiflemiş hem de coşkulu hissettim. Türk mitolojisinin o engin dünyası, kendi iç dünyamla buluşmuştu. Yazdıklarım, tarihî ve mitolojik kaynaktan beslenmiş olsa da, gerçekte benim de kişisel bir yolculuğumun hikâyesiydi. İşte bu yüzden “Türk’ün Yaratılış Destanı”nı şiir formuna dökerken, sadece bir efsaneyi yeniden anlatmadım; aynı zamanda kendi ruhsal serüvenimi de satırlara işledim. Her ne kadar binlerce yıllık bir anlatıya yaslansa da, bu şiir benim için daima yeni bir başlangıcın, yaratılışın ve keşfin sembolü olarak kalacak.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!