- 'Şanlıurfa ağzıyla' ve 'mensur şiir' yeni adıyla 'Şiirsel düzyazı' olarak kaleme alınan aşağıdaki dizeler, aynı zamanda 'Şanlıurfa Deyişleri' ile de süslenmiştir...
TÜRKÜLERİ TANIMIYORSUN
(URFALİYEM)
Belli ki, ne Harran cenderesinde yaşamış, ne de beni dinlemişsin Urfa’da…
…
…..
Sana; “Kapiy kilitli kala, kör baykuş takayda yuva yapa” demeyeceğim ceylân gözlü.
Beddua etmeyeceğim ama, sana sitem edersem, yaralı yüreğime bağışla n’olursun…
...
Bilirim ki, beni hiç dinlememiş, beni hiç anlamamışsın.
Adımın geçtiği yerde; “Urfalı” diye, kaşlarını çatmışsın.
Belli ki, Harran cehenneminde yaşamış bu canı, zebani sanmışsın…
...
Değilem anam-babam! Değilem!
Yemin kasem olsun ki, men de bir yüreğin ve de seven bir gönlün sahibiyem…
…
Ben; Güneydoğu’nun bu kudreti cehenneminde yaşarken dertte çilede, ne o seven yürekten ve ne de, senin o bilip öğrendiğin sevgilerden mahrum değildim.
O seven yüreğimde, gülistanım da vardı, gülistanımda çiçeklerim de vardı.
...
“Sıra Geceleri”nde, yürekleri sızlatan sazendelerim, ağlamayı tanımamış gözleri ağlatanlarım vardı.
Al-yeşil giyinmiş Urfa güzelleri çiğköfteler yoğururken, gönülleri fırtınalar sarardı… Ve o gönüller kanatlanır, Harran cehenneminden Kaçkar Dağları’na yol alırlardı…
…
…..
Beni hiç anlamamış, beni hiç dinlememişsin.
Ayıp etmişsin…
…
Beni dinleseydin;
Diyarbakır’dan beriye uzanan Karacadağ’ı da tanırdın…
Karacadağ’dan kopan Zengeçur Çayı’nın ne olduğunu, Gâvur Tepeleri’nde nasıl hür çağladığını, Kazo Köyü yakınlarında hayatının son bulduğunu ve adının Fırat’ta silinip yok olduğunu da bilirdin...
Asırlık çınarların çevrelediği Aynılzeliha Gölü’nü ve burada kurulan arefanelerde, Aynılzeliha üstüne yakılan türküleri de bilirdin…
...
Ah ceylân gözlüm… Bilirim ki, bilmezsin…
...
O Zeliha ki, Nemrut’un Kızı’dır.
“Ayn” dense de adına, Hazreti İbrahim’in sevdalısı, peygamberler toprağı, Urfa’mın yıldızıdır…
...
Mancınıktan ateşe atılırken İbrahim, isyan bayrağını açmış, sevdalısının narına yanmıştır.
Ateş suya, çeper balığa dönüşürken Balıklıgöl’de, Nemrut’un gazabında yanmış, küçük göle atılmıştır…
...
Sevdayı onlar öğretir, efsaneyi onlar belletir bize.
“Sevda” diyorsun.
Hele de ki, onlardan ne kalmış ikimize? …
…
…..
Sana; “Allah belâyi, avcıya koya” demeyeceğim…
Sana beddua etmeyeceğim ama sitem edersem, yaralı yüreğime bağışla, n’olursun…
...
Avcılar, vicdansız olur… Ceylânı, nerede vuracakları belli olmaz ceylân gözlüm…
Ben; “Ceylânın yerini avcıya göstermem” demişim bir kere. Bir avcıya, ceylânın yerini göstermek, suçtur benim için.
Sen; Ceylânpınar ceylânımsın sevdiğim…
…
…..
Biz, bu topraklarda, sazendelerle, yürek delen gazellerle ve acılarda yakılan türkülerle terbiyelendik…
...
Seyfettin Sucu, bir türküsünde;
“Bir binayı yapamazsan,
Yıkıp viran eyleme.
Bir güzeli sevip de alamazsan,
Adını âleme, destan eyleme” demişti.
Biz, türkülerle de edeplenmiştik…
…
.....
Sen beni, “Urfa Sıra Geceleri”nden tanımalı, çiğköfte âlemlerinden bilmeli, acılı mırraları içerken sevmeliydin.
Gönüllerin seferber edildiği, yüreklerin tarumar, duyguların rüzgâr olduğu topraklarda sevmeliydin.
Sen beni, benim seni sevdiğim gibi sevmeliydin…
…
…..
İki ırmak arasındaki toprak parçasıdır mekânım.
Adına Elcezire, adına Mezopotamya demişler. Dertli Dicle’ye, deli Fırat’a gelin vermişler topraklarımı.
Bahtsız gelin! Acılı toprak!
Ve Harran gibi kurak! …
…
…..
Emeli var toprağımda, el itinin, el uğursuzunun.
Kan kokulu, acı dokulu olsa da mekânım, burası seninde yurdun.
…
…..
İlk kardeş kanının döküldüğü, ve ilk terör örgütünün kurulduğu topraklardır yaşadığım yerler.
Habil ve Kâbil’in, izleri var toprağımda. Ve bilemezsin, toprağımda nice medeniyetler yuvalanmıştır ve nice kültürler..
Ve bil ki, Dünya’nın neresinde olursa olsun, gözünü bu topraklara dikmiştir en güçlü-en güçsüz, varlıklı-varlıksız, veyahut ki sersefil devletler.
Yüreğimden el, sırtımdan hançer eksilmemiştir…
…
…..
Ellerim, susuz Harran’da gökyüzüne açık.
Bir damla suya dua edercesine, yine de sana dualar göndermekte-yim:
“Allah siye ağ beht, altın teht vere” demekteyim ceylân gözlüm, “altın teht vere” demekteyim…
…
Yazık ki sen beni dinlememiş, benim gibi sevememişsin.
Ona yanar, ona üzülürüm…
…
…..
Sen yine de, sevdaların harmanlandığı toprakların, sevda yüklü evlâdını dinle.
Dinle ki, sevda yüklü kervanların yol aldığı mekânlardır doğduğum yerler.
Burada dile gelir gazeller, burada bestelenir o yürek yakan, en acılı türküler!
Sen, beni dinle!
…
“Bir oda yaptırdım, hurma dalından,
İçini döşettim, Acem şalından,
O da benden değil, ahbaplarımdan,
Haydi güzelim gel beri, şu fani dünya dilberi,
Seni alırlar çalarlar,Vallahi olurum deli”
diye başlarken sazendeler:
“Gezme ceylân bu dağlarda, seni avlarlar,
Anadan, babadan, yardan, ayrı koyarlar” diye, âlevlenir bizde geceler…
…
…..
Ben; öykülerin nağmelere döküldüğü topraklarda büyüdüm…
Nağmelerin, nakış gibi mermere işlendiğini ve o nakışların, yüreklerde şekillendiğini gördüm.
Yüreğimde sevdalar, nakış nakıştır.
Nakışlarımızın sesi, türkülerimiz, türkülerimizin ahengi, nefesimizdir.
Ciğerden gelir, yürekten sökülür…
…
…..
“Tükendi nakdi ömrüm,
Dilde sermaye bir “ah” kaldı, gülüm amman aman.
Sanırın derdimi Lokman’a söyledim,
Dedi; “Eyvah! ”
“Derdine çare, hakiki bir ilâh kaldı”, gülüm aman” derken, dilimizden dökülen özümüzdür…
…
…..
Türkülerimizi dinleseydin, beni de bilirdin mühür gözlüm, beni de bilirdin.
Türkülerimizi sevemezsen, üzülürüm…
…
…..
İşte ben, bu gece Ay’a karşı, son kez ney çalacağım.
Ezgilerim; Urfa kokacak, Harran kokacak, sevda kokacak.
Belki biraz hüzün, belki acı, ama illâ ki türkü kokacak…
...
Bilirim ki, duygularımın sesiyle çalacağım ney, nerde olursan ol, kulaklarına ninni olacak.
Kulaklarında çınlarken ezgilerim, belki beni anacak, belki de anmayacaksın.
Ama bu benim sesim. Sana ninni olan nefesim.
Ve illâki, gözlerini yavaşça kapayacak ve uyuyacaksın…
...
“Nevruz Türküm”ün, “Urfa Hoyratım” ın sesi, sana ulaşır mı bilemem.
Ama ben, bir Urfa gecesinin gece yarısı serinliğinde, yüreğimin ya-rısı sende olarak, senden çok uzaklarda olacağım..
…
…..
“Benim sevdiğim “Mah” diye,
Saçı uzun, siyah diye.
Her görüşte; “Ah! Ah! ” diye,
Sineme vurduğum yeter! ” diye bir yerlerden sesler ilişirse kulaklarına, beni hatırla.
Bil ki unutulmadın… Bil ki, her zaman hatırlandın…
…
…..
Ümidi tüketmedim…
Umudum var ki, unutturulmuş olsa da sana doğduğum yerler, beni sen unutmayacaksın…
Biz bir can ve biz, birbirine tutkulu ayrılmaz canan...
...
Umudum var ki, beni arayacaksın!
Arayacaksın ceylân gözlüm… Arayacaksın! …
Özel Not: Şiir ve müziğin doğduğu toprakların evlâtları olarak, Adana'da yaşayan Şanlıurfalı şiir ve müzik dostlarına sevgi ve selâmlarımla... 2007 yılında, Adana'da oluşturdukları dinleti gecesinde, sayısız kereler okuttukları bu dizelerimin güzelliğini, onların güzelliklerine gönderiyorum...
(Bu dizelerim, aynı zamanda 'BERFUCAN' adlı eserimde de yer almaktadır.)
Kayıt Tarihi : 18.8.2010 06:54:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmet Cemal Saydam](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/08/18/turkuleri-tanimiyorsun-urfaliyem.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!