19 Mart 2006 tarihinde, Ankara-Kızılay’da bir kafede “Turkuaz Şiir Dinletileri”nin üçüncüsü düzenleniyor, organizasyonu ve sunumu değerli şair ağabeyim ve akrabam Ali Altınlı ile rahmetli eşi Tülin Şen Altınlı (ölüm:20.02.2016) ablamın öncülüğünde bir grup şair arkadaşları gerçekleştiriyorlardı. O gün şair Mustafa Ceylan hocanın 40. Sanat yılı da kutlanacaktı. Rahmetli Mustafa Ceylan (d. 1952 - ö. 2018) aslen Elmadağ’lı olup yıllardır Antalya’da yaşayan, edebiyata ömrünü vermiş bir şair, yazar ve tahlil ustasıydı. Rahmetli şair Ahmet Tufan Şentürk’ün (d. 1924 - ö. 2005) mânevi oğlu, Arif Nihat Asya (d. 1904 -ö. 1975) ve Necip Fazıl Kısakürek’in (d. 1904 – ö. 1983) öğrencisiydi. Güllük dergisini çıkarıyor ve “Gülce edebiyat akımı”nın öncülüğünü yapıyordu. O gün gerçekleştirilen bu şiir dinletisine katılırken yalnız değildi. Beraberinde halk ozanı rahmetli Muharrem Yazıcıoğlu (d. 1928 – ö. 2007), taşlamanın güçlü şairi rahmetli Rasim Köroğlu (d. 1953 – ö. 2014) gibi şair arkadaşları da vardı. Ayrıca hece şiirinin yaşayan büyük ismi üstat Cemal Sâfi’nin de özel olarak katılacağı bu toplantıya, Ali ağabeyim birkaç gün öncesinden beni de davet etmişti.
Yurdun birçok yerinden şairler ve şiir severler bu mekânda buluşmuştu. Katılım oranı hayli yoğundu. Şiir ve kitap paylaşımları yapılıyor, edebi sohbetler gerçekleştiriliyordu. Sunumu yapmakta olan Ali ağabeyim, sahnede şiir okumam için beni anons ederken “Hikmet Nazlı kardeşim Gazi üniversitesinde okuyor. Sanata büyük ilgisi vardır. Göreceksiniz ilerde hecenin üstatlarından olacak. Ben buna kefilim. Onda bu yetenek, onda bu ışık var.” Diyerek misafirlere beni tanıttı. Öyle heyecanlanmıştım ki bu kadar usta şairin arasında nasıl ve hangi şiiri okuyacağıma o anda alelacele karar vermiştim. Şiirlerimin bulunduğu bir dosya, oturduğumuz masanın hemen üzerindeydi. Dosyamın arasından “Aldırmam” isimli şiirimi çekip sahneye çıktım. Oradakileri selamladıktan sonra okumaya başladığım yedi kıtadan oluşan bu şiirimin her dörtlüğünden sonra yoğun alkış aldım. Henüz 20 yaşımdaydım. Sanırım aralarında en genç olmam ve heceli, kafiyeli şiir tarzını seçmem, bu ilginin ve desteğin nedeni olabilir. Ardından “Son Baskı” isimli dörtlüğümü ezberden okuyup sahneden indim. Mustafa Ceylan’ın daha önce bana bu dörtlüğümü çok beğendiğini söylemesi üzerine böyle bir ekleme yapmıştım. Daha önce dememin nedeni; Mustafa Ceylan ile internet ortamında tanışmış ve ilk olarak bu sanal dünyada sohbet etme imkânı bulmuştum. Kendisine şiirlerimi göndermemi istemiş ve yayın yaptığı radyo Güllük’de şiirlerimi seslendirmişti. “Güllük Antolojisi 2006” isimli güldeste kitabında yayımlanması için şiirlerimden örnekler ve özgeçmişimi istemişti. O dönem yayımlanan bu antoloji kitabı maalesef elime geçmedi. Bir ara Ceylan’ın karikatürünü çizip göndermiştim ve çok beğenmişti. Turkuaz şiir dinletisinden iki üç gün önce de Elmadağ ve Hasanoğlan’a şair ve ozan arkadaşları ile gelmiş, “Çanakkale Şehitlerini Anma” toplantıları düzenlemişti. Hasanoğlan Atatürk Anadolu Lisesi konferans salonunda yapılan programda ben de “Türk’ün Has Destanı” isimli şiirimi okumuştum. Kısacası bu etkinlik öncesi kendisiyle tanışıklığımız vardı zaten. 40. Sanat yılı münasebetiyle şahsına plaket takdim edildi, pasta kesildi, sahnede şiirlerini okudu. Yerine oturup diğer katılımcılar sahne almaya başladığında Ceylan beni masasına çağırdı. Masasında ondan başka Muharrem Yazıcıoğlu, Rasim Köroğlu gibi dönemine damga vurmuş ve iz bırakmış üstatlar oturuyordu. Onlarla tanıştım. Beni tebrik ettiler. Ceylan, Muharrem Yazıcıoğlu’nun hayatını, edebi kişiliğini ve eserlerini kapsayan “Gülende’nin Beşiği” isimli yeni çıkan kitabını adıma ithâfen imzalayıp hediye etti.
Daha sonra üstat Cemal Sâfi’nin salona girdiği duyuruldu. Mekân çok genişti. Oradaki herkes bu büyük şairi ayakta alkışlıyor, fonda onun şiirlerinden bestelenmiş meşhur şarkılar çalınıyordu. Bize doğru yaklaştığında elini öptüm. Çocukluğumdan beri şiirlerini hayranlıkla okuduğum, feyz aldığım, etkilendiğim, “Yaşayan Efsane” olarak nitelendirilen, kelime cambazı bu duygu insanını yakından, sağken görmek beni bir hayli sevindirmiş ve oldukça heyecanlandırmıştı. Hemen yanında bulunan Ali abi, beni Cemal Sâfi’ye tanıtırken şu ifadeleri kullandı; “Hocam, kendisi Gazi Üniversitesinde okuyor, heceye gönül vermiş ve umut vâdeden bir gencimizdir.” Bunun üzerine Sâfi bana dönerek; “Öyle mi! Gazi’ye gelmiştim. Önümüzdeki haftalarda bir daha gidip dinleti yapacağım. Çok memnun oldum. Yazman çok güzel, devam et.” Diye konuştu. Daha sonra sahnede tam bir şiir resitali sundu. Her şiirini ezberinden okuyor, arada küçük anekdotlar anlatıyor, şiir sanatı hakkındaki düşünlerini ifade ediyordu. Sahne duruşu ve hâkimiyetiyle tüm katılımcıları bir kez daha kendisine hayran bırakmıştı. Ünlü ve pek bilinen eski şiirlerinin yanı sıra, yeni yazdıklarını da okuyordu. “Kâinatın Ulu İmparatoru” isimli o muazzam şiiri yeni yazdığını söyleyerek bizimle paylaştı. Bu şiiri ilk dinleyenlerden olmuştuk. Hem de birinci ağızdan.
Ayrıca Rasim Köroğlu’nun sahne performansı, okuduğu taşlamaları, esprili üslubu ve sunumu da görülmeye değerdi. Bu dinletiye ait video kaydı, CD şeklinde arşivimde mevcuttur.
O gün üzüldüğüm tek bir nokta vardır. Fotoğraf makinem yanımdaydı ve bu makine ile pek çok fotoğraf çekilmiştik. Üstat Cemal Sâfi ile de birkaç kare fotoğrafım olacaktı ki birkaç gün sonra fotoğrafların çıktısını hazırlatmak için makinemi teslim ettiğim Beşevler’deki bir fotoğraf dükkânında “Makinenizde hiç poz yok, maalesef bomboş” cümlesini duydum. Bunu söyleyen fotoğrafçının yüzüne bakakaldığımı hatırlıyorum. Sonra makineyi alıp oradan çıktım. O güzel günle ilgili görsel bir anım olmamıştı. Bir müddet hemen oradaki Bahriye Üçok parkında moralim bozuk bir şekilde oturdum. Sonra Dögol Caddesinden Tandoğan Meydanına doğru mutsuz ve ağır adımlarla yürümeye başladım. Kader bu! Makinem eskiydi. İçine poz yerleştirmeyi unutmuştuk, belki de dolu zannetmiştik. Kameralı bir telefonum da yoktu. Birkaç ay sonra çok iyi bir fotoğraf makinem oldu ama iş işten geçmişti bir kere!
Sonraki ay, Turkuaz’ın dördüncüsü Kızılay-Sakarya’da, Ankara kafede yapılıyordu. Orada, geçtiğimiz dinletiye ait, Cemal Sâfi ile aynı karede yer aldığım bir fotoğrafın olduğunu gördüm. O günle ilgili görsel bir anım olmadığı için boşuna üzüldüğümü anladım. Adanalı şair ve yazar Münevver Düver, geçen ay Turkuaz’ın üçüncüsünün düzenlendiği o gün bizi kendi fotoğraf makinesiyle çekmiş ve bu kareyi büyük boy bastırıp çerçeveletmiş, o anda imza günü düzenleyen şair Türker Koluman’a sahnede hediye ediyordu. Seremoniden sonra Münevver Düver’in yanına gittim. Bu fotoğrafın kopyasını kendisinden rica ettim. Çünkü o fotoğraf karesindeki görüntü aynen şöyleydi; soldan sağa doğru Cemal Sâfi, Türker Koluman ve Münevver Düver ayakta yan yana, ben de hemen önlerinde ortada diz çökmüş vaziyetteyim. Bana fotoğrafın kopyasını internet üzerinden daha sonra gönderebileceğini söyleyen Münevver Düver’den ne yazık ki bir daha ses çıkmadı. Mesajlarıma karşılık da bir geri dönüş alamadım. Maalesef aradan yıllar geçmesine rağmen o günden sonra ne şair Türker Koluman’la, ne de Münevver Düver’le adam akıllı karşılaşıp bu fotoğrafı sorma imkânı bulamadım. Üstat Cemal Sâfi ile daha sonra ancak 2009 yılında Kızılay-Sakarya’da Kurtuba kitap kafede yan yana fotoğraf çekilebildim. Hatta kendisine yazdığım şiiri hediye ettim, adıma imzalattığım kitabını aldım ve sohbet etme imkânı buldum. Sonraları birçok kez, çeşitli etkinliklerde üstadı yakından görüp şiirlerini kendisinden dinleme ve ayaküstü kısa sohbetler gerçekleştirme şansı bulsam da başka bir fotoğraf çekilebilme fırsatı yakalamak kısmet olmadı. Günümüzdeki gibi teknolojiyle donatılmış telefonlarımız yoktu belki ama o dönemdeki samimiyet ve enerji atmosferi bambaşkaydı.
Sabit kamerayla video kaydı altına alınan Turkuaz Şiir Dinletilerinin dördüncüsüne ait görüntüleri Ali Altınlı ağabeyimden henüz edinmedim. İsmet Bora Binatlı gibi çok sayıda üstadın önünde şiir okurken çekilmiş görüntülerim o CD’de mevcuttur.
17 Nisan 2018 tarihinde vefat eden büyük şair Cemal Sâfi üstadım başta olmak üzere fâni hayatı son bulmuş olan diğer üstatları saygı, sevgi ve özlemle anıyorum. Ruhları şad, kabirleri nur, devirleri daim, mekânları cennet olsun.
Şiir güzel, özel ve sözel bir sanat. Edebiyat dünyası farklı ve keyifli bir âlem. Ustalar, şairler, ozanlar, âşıklar bambaşka bir güzellik. Onlarla tanışmak, buluşmak ve konuşmak ise apayrı bir enerji, apayrı bir heyecan, başlı başına derinlikli bir duygu durumu. Sanatsız bir yaşam düşünemiyorum.
Kayıt Tarihi : 29.10.2023 02:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!