TÜRKMEN ALEVİLİĞİ
-Tarihte bazı büyük adamlar, bazı meşhur sözleri ile hatırlanırlar. Hacı Bektaş-ı Veli de bunlardan biridir. Hepimizin ezbere bildiği; “Eline, Diline, Beline sahip ol” sözü Türk Kültüründe çok önemli bir yer almaktadır. Bu cümlenin yorumunu konumuzun sonuna bıraktık. Türkler'in Ana Yurdu Orta Asya'dan bir Çığ gibi kopup gelen, Hoca Ahmet YESEVİ'nin Müridi, Gönül Erenleri'nin Sultanı Hacı Bektaş-ı VELİ, Anadolu'yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için gönderilmiştir. Bunun yanında Mevlana, Yunus, Tapduk Emre, Sarısaltuk ve Hacı Bayram-ı VELİ de aynı vazife için Anadolu'ya gelmişlerdir.
-Kısacık ömrü boyunca Doksan Bin öğrenci yetiştirerek, İslam'ı Tebliğ için, Dünya'nın değişik bölgelerine gönderen Hoca Ahmet YESEVİ Hazretleri, 63 yaşına bastığında, kendi Medresesi'nin altına bir mezar gibi mağara kazdırarak, yerin altına girmiştir.
-O şöyle diyordu; “Allah'ın Kainatı yüzü suyu hürmetine yarattığı, İki Cihanın Serveri, Sevgilisi(Habibi) Hz. Muhammed 63 yaşında kara toprağın altına girmişti. Ben bu yaştan sonra yeryüzünde nasıl yaşarım? Bu hayat artık bana haram olsun” diyerek, 63 yaşına geldiğinde, kendince Mezar kabul ettiği bir mağarada ibadetini yaparak, kalan ömrünü orada tamamlamıştır.
-Türkler'in Hz. Muhammed'i ve Ehl-i Beyt'i ne çok sevdiklerini bu örnekte görmekteyiz. Arap tarihinde Peygamberi bu kadar seven, ve bu gibi bir eyleme başvuran birilerine rastlamak mümkün değildir. Alevi ve Sünni ailelerimizde çocuklarının adını Hasan ve Hüseyin koyan sayısız örnek vardır. (Sünnilere ait dedikleri(!)) Camilerimizde bile; Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'nin isimlerinin yanında mutlaka Hasan ve Hüseyin'in de isimleri vardır. Anadolu'daki Sünnilik anlayışında bile Aleviliği'n etkisini görmek mümkündür.. Belki de Türkler'in Hz. Muhammed Sevgisi, onun Türk olmasından kaynaklanıyor olabilir. İleride Peygamber Efendimizin Türk olduğuna dair bir araştırmamız kitap olacaktır. Bunu sizlere sunmanın sabırsızlığı içerisindeyiz.
-İşte Hacı Bektaş-ı VELİ de bu YESEVİ OCAĞI Ekolün'den gelmiştir. Anadolu'da Türkmen Aleviliği'nin önderliğini yapmıştır. Ancak bu yüce Veli, İslam'ın ve İman'ın Şartlarına inandığı gibi, İbadetini de yapıyordu. Kısacası; DİL İLE İKRAR, KALP İLE TASDİK, AMEL İLE İSPAT esaslarının gereğini yerine getiriyordu. O hiç kimseye “Namaz kılmayın, Oruç tutmayın” dememişti. Günümüzde Ateist ve Marksist olup, sıkıştığında Aleviler'i yanına almak için, ara sıra Alevi geçinen Eski Tüfekler, Namaz'a ve Oruç'a ve hatta “İmanın Şartlarını” tamamen reddetmektedirler. Biz, bu Ateist ve Marksist Alevi Çocukları'nın, Elma ile Armudu karıştırmamalarını isterdik. Ateist ve Marksist olmalarına saygı duyarız. Ancak “Din bir Afyondur” diyen Marksist görüş ile Din Dairesi içerisinde “Afyon” olarak niteledikleri, Tasavvuf'u ve Takva'yı esas alan Aleviliği nasıl bağdaştırıyorlar da, Açık Oturumlarda Alevilik konusunda ahkam kesiyorlar. Sıkıştıklarında sahip çıktıkları, Ehl-i Beyt'ten Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin Namaz kılıyorlardı. Hiç kimseye de “Namaz kılmayın” dememişlerdi. Alevi Çocuğu olup da, hem “Kürtçü” hem “Marksist” olanlar da, sıkıştıklarında Kürt Aleviler'ini yanına alabilmek için, ikili oynayarak; hem Aleviliği, hem de Kürtlüğü istismar etmektedirler. Halbuki, savundukları Marksist görüş; Şövenizm olarak niteledikleri her türlü etnik ırkçılığı(kürtçülüğü) ve her türlü Dini İnanışı(Aleviliği) red etmektedir. Bu konuda onları dürüst olmaya davet ediyoruz.
-Kim ne derse desin, ne kadar kıvırırsa kıvırsın, Alevilik; İslam Dairesi içerisinde bir TARİKAT'tır. Öyle ise İslam Dairesi içerisinde yapması gereken İbadet Şekilleri de vardır ve olmalıdır da. İslam Dairesi İçerisinde olan, Kitap ve Sünneti esas alan bu Tarikat'ın, Sünni olan Müslüman ile anlaşamadığı nokta ne olabilir ki? KERBELA VAKASI Sünni Türk ile Alevi Türk arasında olmadı. O dönemin Siyasi yapısı içerisinde, Araplar arasındaki Taht kavgasından kaynaklanmıştı. Anadolu'daki Sünni ve Alevi Türkmen'in bu kavga ile ne ilgisi olabilir ki?
Nesilleri İntikam duygusu içerisinde büyütmek doğru değildir. Olan Türk Milletine olur. Bence günümüz Alevileri, kendi inanç biçimlerini yeniden sorgulamalıdırlar. BİZ KİMİZ, NEYİZ? Alevi'nin İnanç ve İbadet şekli nasıl olmalıdır, İslam inancına uyuyor mu? BİZ GERÇEKTEN ALEVİ MİYİZ, yoksa ATEİZM ve MARKSİZM ile karıştırıyor muyuz? Hangi Partiler bizi bu güne kadar kullandılar? Marksistler, Ateistler ve Siyasi Partiler(CHP ve ÖDP) bizi gerçekten kullanıyor mu....? Gibi soruları kendimize sormalıyız.
-Bize göre ALEVİLİK, TÜRK KARAKTERLİ TARİKATLARDANdır. Çünkü zikirlerinde Türk Enstrümanlarını, Türk Makamlarını ve ŞAMAN Ayinleri(zikir) ni hala günümüzde de yaşatmaktadır. Şaman Din Adamlarına KAM, ŞAMAN veya SAMA denilmektedir. SAMA ismi Aleviler'in Zikirleri ile SEMA, SEMAH adı altında günümüze taşınmıştır. Aleviliği'n bünyeside İSLAM ve ŞAMANİZM birlikte yaşatılmaktadır. Çünkü Türkler, İslam olduklarında, Eski Dini olan ŞAMANİZM'den de vazgeçmediler. Bu konuda çok baskılar gördüler. Hacı Bektaş-ı VELİ'yi tutmaları da buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü o, “Kolaylaştırın-zorlaştırmayın, müjdeleyin-nefret ettirmeyin” Ayeti hükmünce hareket ederek, Türkler'e kolaylıklar getirmişti. Onların hem eski dini ŞAMANİZM'i hem de yeni dini İSLAM'ı bir arada yaşayabileceklerini söylemişti. Bu nedenle Türkmen Boyları, akın akın BEKTAŞİ ALEVİLİĞİNE gönül verdiler. Bundan sonra her iki din biribirlerinden etkilendiler. Türkiyemizde Sünniler arasında, bu gün dahi Şaman İnançları yaşatılmaktadır. Bundan birkaç yıl önce İç Anadolu'nun bir köyünde vatandaşlar “Yağmur Duası”na çıkmadan önce, bir “At Kellesi”ni Kuyu'ya atmışlar ve peşinden İmam'la birlikte “Yağmur Duası”na çıkmışlardı. Bunu Tv.ler, Hayvan hakları vahşet diye kınadılar. Sonra bir Üniversite Öğretim Üyesi çıktı açıklama yaptı: “Beyler, eskiden Şaman İnancına göre Türkler Yağmur Yağması için bir Kuyu'ya At Kellesi atarlar ve peşinden dua ederlerdi. Eski Türkler, At Eti yedikleri için, ayrıca At Kellesi bulmada sıkıntı çekmezlerdi. Böylece vahşet de olmazdı. Biz tarihimizi bilmiyoruz, bu nedenle ileri geri konuşuyoruz” deyince, konuşanlar sustular.
-Evet, İslam Dinine aykırıdır deseniz de, sosyolojik bir vakıa olarak bunu ülkemizde yaşıyoruz. İki Din iç içe yaşanmaktadır. Yine “Mezar Taşları”nın dikilmesi. Eşiklikten atlayarak geçilmesi. Kutlamalardan sonra bir şeylerin içilmesi, hep Şaman İnanışından kalma geleneklerdir.
Bu durumda Aleviliği yeniden tanımlamak gerekirse; İslam Dini ve Şamanizmin ortak yorumlanmış şekline ALEVİLİK diyoruz. Ehl-i Beyt ve Ali sevgisinden dolayı Köylü kesimdekilere ALEVİ (Ali Evi, Aliye Tabi olanlar) Şehirde oturanlara BEKTAŞİ denilmekte idi.
-Vani Mehmet Efendi eserinde, Oğuz Han'ın Türkler'e HANİF DİNİNİ öğrettiğini yazıyor. Biz bu güne kadar Oğuz Ata'nın ŞAMAN olduğunu biliriz. Burada ŞAMANİZM ile HANİF DİNİ arasında yakın bir bağ görmekteyiz. Türkler'in, Dinlerinin benzerliğinden dolayı kolaylıkla İslam olduklarını biliyoruz. Tarihte Oğuz Han'ın dünya hakimiyeti olduğuna göre, Dünya'nın tamamının bir dönem ŞAMANİ veya HANİF olduğunu anlıyoruz. Hz. İbrahim'in Dininin Hanif Dini olduğunu, onun Torunu olan Hz. Muhammed'in de, kırk yaşına kadar Hanif Dinine göre ibadet ettiğini biliyoruz. Eğer Şamanizm ile Hanif Dini arasındaki benzerliği ortaya koyabilirsek(bu konudaki çalışmamızı ileride yayınlayacağız) , Türkler'in din değiştirmediklerini, zaten Şaman-Hanif iken de MÜ'MİN olduklarını, bu nedenle Aleviliğin Şamanizmin ve İslam Dininin ortak yorumlanmış şeklidir dememizde bir mahzur olmadığını görmüş olacağız.
-Bu durumda, kökleri Orta Asya Türklüğüne dayanan TÜRKMEN ALEVİLİĞİNi savunan her Alevi'nin öncelikle Türk Milliyetçisi ve Devletçisi olması gerekir. Her Türk ve Türkmen de ALEVİLİĞE sahip çıkmalıdır. Alevi Gençlerinin bir kısmı Ateizmin ve Komünizmin etkisinde kalmış, Dini “Afyon” olarak gömüşlerdir. Aleviler'in Türk Kültüründen ve Kimliğinden ne kadar habersiz olduklarını üzülerek görmekteyiz. Alevilerimiz arasında, “Annesi veya Babası Alevi olmayan Alevi olamaz” gibi bir anlayış vardır. Bu anlayış yanlıştır. Bir İngiliz Arabası düşünelim. Bu arabanın direksiyonu sağdadır ve soldan gider. Bu arabaya her milletten kim binerse binsin, bu araba dizaynı ile yine İngiliz arabasıdır. Arap, Acem, Kürt ve Türk Alevi'sine rastlamak mümkündür. Bu işin Soy ile ilgisi yoktur, bu iş İnanç ve Gönül işidir. Ancak bu (Alevi) Tarikat'ın modeli ve dizaynı Türk Karakterlidir.
-Halbuki, Hacı Bektaş-ı Veli büyük bir TÜRKÇÜ ve DEVLETÇİ idi. Şu meşhur sözünde Türk Kimliğini ve Devletçiliğini bulmak mümkündür. İki tarafı da kesen çift ağızlı bir pıçak gibi iki anlama gelmektedir: “ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OL” sözünün iki ayrı manasını ele alacağız. Birinci manası, en cahil bir insanın dahi anlayabileceği İslami bir manayı taşımaktadır. Yani; Elinle günah işleme, kötülük yapma. Dilini kötü sözlerden, haramdan koru. Sarf edeceğin sözlerle kimsenin kalbini kırma. Beline Sahip ol derken; kimsenin namusuna göz dikme, zina yapma, harama bakma denilmek istenmektedir.
-Bu sözün ikinci manası Akademiktir. Onu herkes anlayamaz. Bu ikinci manası buram buram Türklük kokmaktadır; Türk Köylerinde Vatan'a “e'l” denilmektedir. Yani e'line, vatanına sahip ol... Diline sahip ol derken; Türk Dilini yabancı dillerden koru. Dilini yozlaştırma, bozma... Yine Halk Dilinde “Be'l”, Meni, Döl anlamlarına gelir. Yani Türk Nesline, Irkına sahip ol... Yabancı evlilik yaparak neslini, ırkını bozma demek istenmiştir.
Osmanlı yabancı evlilik yaptığı için, ve yabancı kadınlar saraya girdiği için, hem nesil bozuldu, hem de Osmanlı Devleti yıkıldı.
-Alevilik Diyanet'te temsil edilsin gibi talepler var. Öncelikle Alevilik bir Din midir, Mezhep midir, yoksa Tarikat mıdır, buna karar verelim. İslam Dini İçerisinde iki tür Mezhep vardır: AMELİ Mezhepler ve İTİKADİ Mezhepler. Aynı zamanda İTİKADİ Mezheplere TARİKAT da denilmektedir. Mezhep; Arapça “Zehebe” (gitti) kökünden gelmekte olup, “gidilen yol” manasına gelir. Tarikat; Tarik(yol) kökünden gelmekte, Yolun çoğulu “Yollar” manasına gelir. Mezhep ve Tarikat, ikisi de birbirine yakın manalara gelmektedir. Ameli Mezhepler, İbadetlerin “eylem” yanını belirler. İtikadi Mezhepler, yani Tarikatlar ibadetlerin İman ile ilgili kısmına açıklık getirirler. Tarikat deyince akla TASAVVUF gelir. Tarikatlar, batı Felsefesine karşı Tasavvuf'u geliştirerek, altrernatif oluşturdular. Peygamber Efendimiz zamanında Mezhep ve Tarikat yoktu. Çünkü Mü'minler takıldıkları konuların cevabını birinci ağızdan, yani Son Peygamber'den öğrenebiliyorlardı. Yaklaşık Üç yüz yıl sonra Mezhep ve Tarikatlar İhtiyaçtan doğmuşlardı. -İşte Alevilik veya Bektaşilik bu İtikadi Mezhepler gurubuna girer. Günümüzde buna TARİKAT diyoruz. Osmanlı Döneminde Fethedilen bir yere önce Bektaşi Tekkeleri girerdi. Halkı bu fethi kabullenme yönünde motive ederlerdi. Daha sonra Nakşi Tekkeleri Giderdi. Devlet adamlarının çoğunluğu Nakşi idi. Medreselerle birlikte Mevleviler giderdi. Bu Tarikatlar arasında Hiçbir ihtilaf olmazdı. Halk Bektaşi, Devlet adamı Nakşi, Üniversite Hocaları Mevlevi idiler. Osmanlı ve Selçuklu Tarihinde Tarikatların rolü büyüktür. Bu nedenle Tarikatlar'ın devletin yapılaşmasındaki rolünü inkar edemeyiz. Tarikatları inkar edersek, Hoca Ahmet YESEVİ'yi, Şeyh Edebalı'yı, Hacı Bayram-ı VELİ'yi, Hacı Bektaş-ı VELİ'yi, Mevlana'yı ve Yunus'u da inkar etmiş oluruz.
-Ancak, Osmanlı'nın son çeyreğinde Tarikatlar Siyasallaşarak, günümüzün partileri haline geldiler ve zararlı olmaya başlamışlardı. Atatürk Tarikatlar'ın faaliyetlerine son vermek sureti ile Dine verilen bu zararın önüne geçmek istemiştir. Yerine Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Diyanet, hiçbir Tarikat veya Mezhebin Hizmetinde olamaz. Diyanet Kitap ve Sünnet'e göre hizmet verir. Diyelim ki, Alevileri Temsil ettiğini düşünelim, Kadiriler, Nakşiler, Mevleviler, Rufailer de temsil hakkı isterler. Bu nedenle Tarikatlar'ın Diyanet'te temsil edilmeleri, beraberinde çok sıkıntılar getirecektir. İşte aynı zamanda yeteri kadar Siyasallaşmış(hatırlanırsa ÖDP adında bir Parti kurmuşlardı) bir TARİKAT olan ALEVİLİK bu nedenlerle Diyanette temsil edilemez.
-CEM ile CAMİİ Arapça birer kelime olarak aynı kökten gelirler. Toplamak, Toplanmak veya Toplanılan Yer manalarına gelir. İslam Dini, toplanmak, ortak meseleleri konuşmak ve toplu ibadet etmek için mekanların yapılmasını ister. Buna ister Camii, ister Cem Evi diyelim. Her iki yerde de İbadet edilebilir. Evlerimizin dahi Mescid haline getirilmesi tavsiye edilmektedir. Boş bir arazide de İbadet edilebilir. Aslında İbadet için özel bir yer sınırlaması da yoktur. Temiz olan her alan ve mekanda ibadet edilebilir. Sadece toplu ibadetleri teşvik etmek için sevabı arttırılmıştır. Bu da İslam Dininin toplu yaşamayı ve dayanışmayı teşvik ettiğini gösterir. Bu nedenlerle, Aleviliğin İslam Dairesi içerisinde bir TARİKAT olduğunda hem fikir isek; diğer Müslümanlar'dan ayrı, Tarikat'a ait ayrı Camii veya İbadet yeri olamaz. Bu Müslümanlar arasında ikiciliğe yol açar. Almanya'da Milli Görüşçüler'in, Süleymancılar'ın, Kaplancılar'ın Camileri'nin Diyanet Camiler'inden ayrı olması gibi, firne çıkar ve Müslümanlar Birlik olamazlar. Bu nedenle Cem Evi'nde ferdi ibadet yapılabilir ancak, tolu ibadetlerde Cami'nin yerini alamaz. Ancak bir Tarikat'ın TEKKESİ olarak vasıflandırılabilir. Bu nedenle Aleviler'in Cem Evi(Tekke) nde toplanıp Zikir(sema, semah) etmelerinde bir mahzur yoktur. Hem Tarikatlar, İbadetlerin Ameli Kısmı ile uğraşmazlar. Bu işi Ameli Mezhepler'e bıraksınlar. Tarikatlar, Tasavvuf ile, yani ibadetlerin İtikadi kısmı ile uğraşırlar, Tebliğ ve Takva ile ilgilenirler. Camiler'de İbadetler Ameli(eylem) olarak yapılır. Tasavvuf yapmak isteyen Tarikat Evine buyursun. Çünkü her Tarikat'ın Zikir şekli değişiktir. Kendine has işaretleri, baş bağlamaları, hitap şekilleri, dua ve yemin şekilleri vardır. Bu farklılıklara Diyanet ve Camii alet edilemez. Çünkü Tarikat Şeriattan sonra gelir. Cami'de Şeriat yaşanır, Tekke'de Tarikat Tasavvuf yapar... Şeriat'ı her Müslüman şahsında yaşamalıdır, ancak Tarikat seçmecedir ve gönül işidir, isteyen yaşayabilir...
-Bir örnek verecek olursak, Diyanet'in bir Fırıncı gibi Standart Ekmek ürettiğini var sayalım. Diyanet, Tarikat ve Cemaatler'in her kesimine eşit ekmek üretir ve hizmet verir. “Efendim bu ekmeği yalnız et ile yiyecek olanlara satarım” diyemez. Diyanet Din hizmetini yalnız Sünni'ye(Sünni diye bir mezhep yoktur. Sünnete uyanlar vardır.) göre, yalnız Nakşi'ye göre, yalnız Kadiri'ye göre, veya yalnız Alevi'ye göre verebilirim diyemez. Çünkü Tarikatlar'ın her an SİYASALLAŞMA RİSKİ DE VAR. İşte bu sakıncadan dolayı, her yönüyle bizim olan ALEVİLİK, Diyanette TEMSİL EDİLEMEZ. 30.04.2004
Not: Yazarın bir başı Atmalı Sünnisi, bir başı Sinemilli Alevisidir.
Mehmet Demir Atmalı.
Kayıt Tarihi : 12.5.2006 19:40:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmet Demir Atmalı](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/05/12/turkmen-aleviligi.jpg)
oz,oz'dur,donulur mu,bilsin yobazlar...
insan gorunenler bu denli mi zip,zip oynar.?
yalan,
dolan,
riyakàrlikla yuruse idi gemiler;kahrolur_du,okyanuslar...
ilim deryasi'yim der mustafa,anlamaz,yezit dolu,beyhudeler...
hak,mur$it,ilmin kapisi ali'dir der;yola gelmez bedevi,donmeler.!
er,erdem olmayinca,ar olur mu sanarsin,insan degil,deve mi,develer.!
Şairin Sünilik tarafı ağır basmış.
Gerçek olmayanlari,Lutfen mi$ mi$ gibi karalamak insanin gorevi degil.
TÜM YORUMLAR (8)