Eğer bu bir masal olsaydı şöyle başlardı:
Küçük, köhne, ışığın ne sabah ne akşam uğramadığı, tahta barakasında parlak dans ayakkabıları yaparmış İsmail Usta.
Ama bu bir masal değildi.
kaldırımın orta yerinde
masa
yuvarlak
beyaz örtüsü salkım saçak
ne tabak
ne bardak
Gelenler var
Ama biz giidenleri sevdik
Hep gidenlerin arkasında
giysilerimi çıkarıyorlar
alıyorlar üzerimden
üşüyor parmaklarım
parmaklarım
ne kadar ince
başımdan ve ayaklarımdan
aynadan aynaya geçip kendini aradı Meryem
yüzünde küskün çocuk gülümsemesi
öpmeden
öptürdü
sevmeden
Hadi gidin
Ben içimde uzayan
Akşam gölgelerini yazarım
Hiçbiri sürtünmez tenime
Ben hiç kurnaz olmadım
Kanmış göründüm
Ama kimseyi kandırmadım
İnanarak yazdım mektuplarımı
Pek çoğunu kendime
Tahmin
Boz bir adadadır şimdi akşam
Belki ay bilenmiştir incecik
Bir şişe bir bardağa değmiştir
Yahut gülüşü akıllı İstanbul olmuştur
Babam ay ışığından habersiz
Apar topar annemi seviyor
O zamanlar
Nereden baksam ucuna kadar dünya
Babamın elleri
soyumuz için düşünüldü bu ayin
tanrının yüzü suyu hürmetine
yeni bir varlığa dönüşecektik
altımız toprak
üstümüzde yıldızlar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!