Mustafa Necati KARAER’i tanır mısınız? Türk edebiyatının bu usta kalemi ‘’Samanyolu ve Şiir ‘’adlı şiirinde bir arayış içindedir. Masal ülkesinden çaresiz geri dönen şair, bir tekne içerisinde sularla haşir neşirdir. Karşıda sadece bir kutup yıldızı ona bakmaktadır. Samanyolu’nun bir düş olduğunu anlar, arada yıllardan bir uçurum vardır; hüzünlüdür… Artık baharın bile gelmeyeceğini, suya düşenin cemre olmadığını bilir. Bütün kapıların kilitli oluşundan dolayı dertlidir. O sihirli anahtarı çevirecek ve bütün umudunu ‘’Bir sende kaldı ey şiir! ’’diyerek haykıracaktır.
Gerçekten de bütün umudumuz şiir midir, tartışılabilir.
Şurası bir gerçektir ki insanoğlu antik devirlerden beri şiir yazıyor. Yazılan her şiirde insanın kendisini görüyoruz. Bu saptamadan hareketle şiirin temel çizgisinde insan vardır, diyebiliyoruz. Bizler başka bir biçimde anlatamadığımız duygularımızı, deneyimlerimizi şiirle anlatıyoruz. Bu yüzden olsa gerek, edebiyat türleri içinde birinciliği şiire veriyoruz.
Şiir sürekli yenilikler arar, yeni biçimlerde karşımıza çıkar.
Romanların çoğu yalnızca bir kez okunduğu halde şiir kitaplarının parçalanmasının nedenlerinden biri de kişioğlunun kendini aramasından başka ne olabilir ki?
Yaşam; kesintisizce süren, terk edilemeyen, geri dönülemeyen, daha da ileri götürürsek eğer, gizemine dokunulamayan tek şeydir. Bundan dolayıdır ki işimiz bitmiyor.
Bundan dolayıdır ki onu şiirlere konu ediyoruz.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,