TURİZM Mİ SANAYİ Mİ?
Sanayide maalesef çok geride kaldık. Kendi arabamızı, silahımızı daha yeni yeni yapmaya başladık. Özellikle yazılım alanında az gelişmiş bir ülkeyiz. Dünya dizaynı artık yazılım, çip ve teknolojileri üzerine kurulmuş durumda. Yazılıma gereken önemi vermeli ve en kısa zamanda uygulamalıyız. Sanayileşme üzerine çalışmaları arttırmalı ve sanayi seferberliği başlatmalıyız. Bunun istihdamı çoğaltmak gibi birçok sosyal ve ekonomik etkisi olacaktır.
Elbette ülkenin kalkınması için turizm önemlidir fakat sanayi daha önemlidir. Gelişmiş ülkelere baktığımızda onların kalkınmasının en önemli nedenin sanayi olduğunu görüyoruz. Eğer ülkenin kalkınmasında turizm daha önemli olsaydı Akdeniz Bölgemiz bu ülkenin en gelişmiş bölgesi olurdu. Konuya analitik bir yaklaşımla baktığımızda en gelişmiş bölgemiz Marmara Bölgesidir. Çünkü bu bölgeye sanayi hakimdir.
Turizm sektörüne tüm imkânlarımız seferber edilirken biraz aşırıya kaçmıyor muyuz? İmkânlarımızı turizmden daha ziyade sanayiye yansıtmalıyız. İçinde bulunduğumuz şartların ortaya çıkardığı ihtiyaçlar düşünülürse sanayiye yönelmemizin gerekliliği açıktır. Bizler henüz gelişme evresinde bir ülkenin evlatları olarak sanayi ve yazılım bilincinin öneminin farkındalığı ile hareket etme mecburiyetindeyiz.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...