Masal
Çözüyorum birer birer gözbağlarını
Zeytin bahçeleri gözlerinin ardı
Dallarında kasım yağmurları parlar
Gözlerin sonsuz, sessiz kırlar
Çözüyorum birer birer gözbağlarını
Gölgesinde durgun bir hayat heyecanı
Kıyılar görünüyor ardında
Kumları hurma ağaçlarıyla boyalı
Çözüyorum birer birer gözbağlarını
Tütün tarlaları sıralanmış ardında
Yüklüğümde kurumuş tütün kokusu
Yatağımda, bedenimde, soluğumda
Gözlerinde sorulmamış bin bir soru
Mor kokulu lavanta bahçeleri içinden
Sarı bir çocuk başı uzatıyor ellerini
Tek bir yanıtım var oysa bütün sorulara
Açarak içimdeki bütün kapıları
Çözüyorum birer birer gözbağlarını
Turgay Fişekçi / Adam Sanat Dergisi Mart 2002 sayısı
Masal, bilindiği üzere hayal ürünü bir kurmacadır. Masallarda olağanüstü durumlar, varlıklar ve benzeri unsurlar yer alır ve masallarda gerçekleşmesi mümkün olmayan şeylerin gerçekleştiğini görürüz. Şair, şiirine masal dediğine göre, “Onun için mümkün olmayan ne? ” sorusu geliyor; akla hemen, başlığı okuyunca.
Şiirin ilk dizesinde bir “sen” çıkıyor karşımıza; senin “Çözüyorum birer birer
gözbağlarını”. Şair, birine sesleniyor, bu kişi karşısında; ama kimdir bu “sen”; sevgilisi, bir yakını, arkadaşı… Bilmiyoruz; ama kesin olan bir şey varsa bu “öteki”.
Söz konusu kişi kim ise, şair, onun dünyasını okuyucusuna açarken “Çözüyorum birer birer gözbağlarını” sözüyle bu yaptığının kolay bir iş olmadığının bilincini okuyucuya sezdirmeye çalışıyor. Bu sözle aslında, mecazi olarak, onu anlamayı kasdettiği gibi, ötekinin dünyaya bakışındaki körlükten de söz ediyor. Yani birinin yardımıyla, birinin gözünü açmasıyla ya da biri sayesinde, öteki, bir şeyleri görme, bilme, öğrenme şansı elde edebiliyor.
İlk bölümün üç dizesinde “gözbağlarını çözdüğü” ötekinin dünyasında olanlardan söz ediyor ve bunu yaparken aktarmalardan, benzetmelerden yararlanıyor.
“Zeytin bahçeleri gözlerinin ardı
Dallarında kasım yağmurları parlar
Gözlerin sonsuz, sessiz kırlar”
Bu da bizi, muhtemel anlamlara götürüyor. “Zeytin bahçeleri gözlerinin ardı”
dizesinde ötekinin duygu ve düşünce dünyası zeytin bahçelerine benzetiliyor.
Zeytin ise, çağrışımı son derece zengin bir meyve; dayanıklı, canlılığını koruyabilen bir kök parçası ya da dalından, yeni bir sürgün verebilen bir meyve… Tarih boyunca insanlık için barış, dostluk ve bereketi simgelemiş, kutsal kitaplardaki, beş kutsal meyveden biri. Bunca şeyin sembolü olan zeytin, sevgili söz konusu olduğunda onun güzel gözlü olduğunu anlatma yollarından biridir.
Bu durumda şair, bu dizesiyle hem bireye, hem insanlığa dair bir şeyler söylemek istiyor bize… Ötekinin varlığında gizlenen güzelliğin, aynı zamanda, insanlık idealleriyle bütünleşen bir güzellik olduğunu sezdirtmeye çalışıyor…
“Dallarında kasım yağmurları parlar”
Sözüyle, ötekinin düşüncelerinin ve duygularının ışıltısını bir deyim aktarmasıyla somutlaştırmaya çalışıyor. Zeytin bahçeleri duygu ve düşünceler yerine, ondaki orijinalllik ayırdedicilik ve kavrama, kasım yağmurlarının parlaklığına benzetiliyor. Işıltıyla duygu ve düşüncelerinin ne kadar kendine özgü olduğunu, bireyi ayırdedici olduğunu vurgularken, “kasım yağmurları” sözüyle zeytinin hasat mevsimi sonbahara vurgu yapılıyor. Söz konusu mevsimin çağrışımları son derece zengin olmakla birlikte, ilk çağrışımı insan ömrünün olgunluk dönemidir. Böylece hem zeytine dair çağrışımlar var bu dizede, hem de insanın olgunlaşmasına atıfta bulunarak, ötekine dair ne varsa, bilmek anlamında, artık, netleştiğini ve bu netleşmenin de bir ışık gibi duygu ve düşünce dünyasına doğduğunu anlatmak istiyor. Buradaki netlik “parlaklık” sözüyle verilmiş olsa da, burada “net” sözcüğünden kasıt bir şeylerin rafine hale gelmesidir. Buradaki netlik bilginin netliğinden çok, bilgece bir anlamanın getirdiği bir netleşmedir, berraklık, saf olma gibi bir netliktir.
İlk dörtlüğün son dizesinde “Gözlerin sonsuz, sessiz kırlar” sözü; bakmasını, görmesini bilen, anlayan insan için, ötekine dair soruların yanıtlanması anlamını taşıyor. Bunu da gözler aracılığıyla ifade ettiği duygu ve düşünceleri sessiz kırlara benzeterek yapıyor.
Dörtlüğün bütününe tekrar baktığımızda:
“Çözüyorum birer birer gözbağlarını
Zeytin bahçeleri gözlerinin ardı
Dallarında kasım yağmurları parlar
Gözlerin sonsuz, sessiz kırlar”
Şair, hayata boş, anlamayan gözlerle baktığını düşündüğü ötekine, yardım ederek, hayata anlamlı bakmasını sağladığını ve bunun da, onun, “sen” dediği ötekine, duygu ve düşüncelerini anlama konusunda yaptıklarıyla mümkün olduğunu ve bu sayede ötekini, hayata dair sorularının yanıtlanmasından dolayı, dinginleştiğini ve ömrünün sonbaharında bir huzuru yaşamakta olduğunu seziyoruz.
“Çözüyorum birer birer gözbağlarını
Gölgesinde durgun bir hayat heyecanı
Kıyılar görünüyor ardında
Kumları hurma ağaçlarıyla boyalı”
Şair, ikinci dörtlükte yine “sen” dediği, ötekine seslenişini sürdürüyor ve bu bölümde
onun daha ziyade duygu dünyasına dair anlamlar çıkardığını görüyoruz. Durgun bir hayat heyecanı, sorularının yanıtlanması arzusu ve sonucunda elde edeceği dinginlik; ama bununla yetinmiyor. Bunun ardına ötekinin hayalleri devam ediyor ve yine birinci bölümle ikinci bölüm arasında diğer bir kutsal meyve aracılığıyla bağlantı kuruyor. “Hurma ve kıyılar görünüyor ardında” sözleri, ötekinin dünyasının sınırlarının kendisiyle değil; kendi dışındakilerle de ilintili ve bağlantılı olduğunu anlatıyor. Burada şair, bulunduğu toplumun sosyo-kültürel kimliğinin bir parçası olan inana atıfta bulunuyor. İnanç olgusu, ötekini, anlama konusunda sınırlayıcılarından biri olduğu gibi, aynı zamanda onun anlama meselesini çözecek olgulardan biri olarak da söz konusu ediliyor ve okuyucu yavaş yavaş, şairin, “gözbağı” dediği ve ötekinin görmesine engel olduğunu düşündüğü şeyin sosyolojik boyutuna da değiniyor ve insanı varolduğu dünyada yaşadığı toplumsal koşulların içine yerleştiriyor. Sorularıyla da yanıtlarıyla da…
“Çözüyorum birer birer gözbağlarını
Tütün tarlaları sıralanmış ardında
Yüklüğümde kurumuş tütün kokusu
Yatağımda, bedenimde, soluğumda”
Şair, üçüncü dörtlüğe de aynı dizeyle başlıyor. Bu bölümde “sen” dediği ötekinin artık
ondan çok da ayrı ve ona çok uzak olmadığını seziyoruz
“Tütün tarlaları sıralanmış ardında” dizesiyle bir tür birikimden söz ediyor ve çektiği emekten. Çünkü tütün, çok emek isteyen bir ürün; dikiminden hasadı ve sonrasında pazarlamasına kadar. Tütün birçok nedenden ötürü zeytin gibi çağrışımı zengin bir ürün. Onun kısaca durumuna bakarak şairin neden türün sözcüğünü kullanmış olduğunu daha kolay anlayabiliriz. Son derece nazik bir ürün dikiminden hasadı ve sonrasına kadar özen gösterilmesi gereken, ki bu nemden ısıya kadar birçok bileşeni içinde barındırır, ulasal ve ulaslararsı piyasada uğruna birçok mücadelenin verildiği bir sanayi ürünü. Diğer bir yandan her kesimden, her toplumdan ve kültürden insanın kullandığı dumanının içe çekilmesiyle içilen ve bütün organizmayı ve çevreyi etkileyen bir tür yasal zehir…
Kısaca özelliklerinden söz ettiğimiz tütünün şiirdeki anlamı nedir; ki şair, bir bölümü tütün üzerine kurguluyor.
Şair bu bölümde insanın ötekini anlama çabasında birçok bileşenin bir arada
bulunması gerektiğinden söz ediyor. Tütünü seçmesinin nedeni ise bu bitkinin sosyal, siyasal ve bireysel yanlarının bulunuşu ya da bunların kişisel, toplumsal, ekonomik, kültürel ve diğer bağlamlarla iç içe geçmiş olması; yani ötekini, anlama çabası çoklu bir şey bu nedenle de çok zor. “Yüklüğümde kurumuş tütün kokusu” anlatanın bugüne kadar biriktirmiş olduğu şeylerdir; duygu, bilgi, görgü, deneyim, söylenmiş söylenmemiş ne varsa hepsidir ve bunlarla bütün varlığı kuşatıldığı gibi çok uzaklarda kalan ama bugünü besleyen ve bugünü oluşturanlardır ve bugün onda varolanlarla varlığını sürdüren şeylerdir. Bunlar onun, anlatanın bütün hayatını, varlığını kuşatmaktadır. Ve artık “sen” dediği öteki onun dışında ondan ayrı bir varlık değildir. Onunla birlikte varlığını sürüdüren olduğunu “Yatağımda, bedenimde, soluğumda” dizesinden anlıyoruz.
“Gözlerinde sorulmamış bin bir soru
Mor kokulu lavanta bahçeleri içinden
Sarı bir çocuk başı uzatıyor ellerini
Tek bir yanıtım var oysa bütün sorulara”
Dördüncü bölüm alıştığımız dizeden farklı bir dizeyle başlıyor ve sanki bize bir olay
öyküsünün çözüm bölümüne yaklaşmışız hissini veriyor. Şu ana kadar söz ettiği bilgi, birikim ve duyarlılıkların oluşturduğu kişinin, bunca öğrenmeye karşın halen sorularının bitmediği; ama bu sorularının bunca biriktirmişliğin içinden süzülen bir tür yalınlaşmış sorular olduğu artık bu sorulara yanıt verilirse merak ettiği, onda, soru oluşturan şeylerin yanıtlarının, yeni bir soru doğurmayacak ve onu aydınlatacak ve o soruyu sorun olmaktan çıkartacak nitelikte olduğunu sezdiriyor; “Mor kokulu lavanta bahçeleri içinden” dizesiyle… Mor rengin yaratıcılık ve üretkenlikle ilgisi, lavantanın sakinleştirici ve temizlikle ilgili çağrışımlarından dolayı; ama bu dize alttaki dizeyle bir bütün ve üçüncü dizede, bütün bunlarla, yeni bir varoluşa erişiyor anlatıcı. Bunu da şu ana kadar anlattıklarının dışında bir renk kullanarak yapıyor ve bu toplumun güzel çocuk konusundaki bilinçaltına atıfta bulunarak ve belki de Mustafa Kemal’in betimlemeleriyle belki de batılı insan tipiyle belki de bunların hepsinden hareketle, sarı bir çocuk başı uzatıyor ellerini, sözüyle yeni bir bilgiye ulaştığını ve şu ana kadar ötekiyle ilgili anlattıklarınn bir dönüşüm aşamasında olduğunu sezdiriyor. Zeytinle, hurmayla, tütün göndermeleriyle yarattığı dünyadan, bizi, başka bir dünyaya taşıyor.
“Mor kokulu lavanta bahçeleri içinden
Sarı bir çocuk başı uzatıyor ellerini”
Dördüncü bölümün son dizesinde bütün sorularının, bütün yaşanmışlıklarının bir tek şey için olduğunu doğrudan bir anlatımla ortaya koyuyor ve olay öykülerindeki kurguyu anımsatıyor bize. İşte öyle ya da şu ana kadarki cedelleşmenin yanıtını bulacağız dedirten bir dize bu…
“Tek bir yanıtım var oysa bütün sorulara”
Bu yanıtı bir cümlenin iki dizeyle ifade edilmiş biçimiyle çok şey söylediğini, bundan sonrası zarar, dercesine iki dizeyle şiiri sonlandırıyor.
”Çözüyorum birer birer gözbağlarını”
Son bölümü şair, ilk üç bölümde yinelediği sözle bitiriyor ve bizim tekrar ben ve
öteki arasındaki ilişkiye dönmemizi sağlıyor.
“Açarak içimdeki bütün kapıları
Çözüyorum birer birer gözbağlarını”
Ve benle öteki arasındaki ilişkinin, bir tür ayna ve ben ilişkisi gibi olduğunun ifadesi
haline geliyor. Ben, kendini ne kadar tanırsa ötekini de o kadar tanır; ama “ben”in kendini tanıması da öteki aracılığıyla mümkündür. O halde aslında gözbağları çözülen yalnızca ”öteki” değildir. Bu, öteki aracılığıyla birlikte bir gerçeklenmedir, varolmadır. Bu da ancak, kendi varlığımız ve benliğimizi her tür unsurun dışında, özgürce saf ve salt olarak ortaya koyabilmekle mümkündür. Bunu yapabilmek aşkın insan olmayı gerektir. Dünyada ancak %2 insanın kendini gerçekleştirebildiği iddialarını düşünürsek, şairin temel sorun olarak ele aldığı kendi ve öteki arasındaki ilişkiyi irdeleyen bu şirin başlığının neden “Masal” olduğunu anlarız.
Kayıt Tarihi : 22.1.2006 16:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)