T U N C A Y
Arkadaşlarla söyleşirken, çok güzel ve doğru fikirler alabiliyorum. Anar’la, İstanbul’dan ve geldiğim Rehabilitasyon Merkez’inden sözederken. “ Sen onların içinden geldin. Her şey yazıldı, anlatıldı. Ama orası, hala kapalı ve bilinmeyen bir dünya. O insanları anlatabilirsin.” Dedi. Evet, o kadar çok malzeme var ki… Diye düşündüm.
Her şeyin ötesinde, bu, benim insanlık görevim ve de borcum. Konuşabiliyorum, düşünebiliyorum, birikimlerim çok fazla, bilincim – farkındalıklarım var. Öyleyse susamam, o dünyayı – insanları içime gömemem. Zaman – zaman, birlikte yolculuklar yapacağız.
Evet.Tuncay’dan başlamak istedim. Çünkü, onun hastalığı, dünyayı bilmem ama ülkemizde yaygın bir sorunun sonucu. AKRABA EVLİLİĞİ. Sadece Tuncay da değil, birçok insanda tanık oldum buna.
Olcay ve Tuncay kardeşler. İkisinde de kas erimesi ve spasite var. Konuşamıyorlar. Olcay: Fiziksel olarak biraz daha iyi. Merkeze ilk geldiklerinde, Olcay yemeğini yiyebiliyor, bazı şeyleri yapabiliyordu. Gittikçe gerilemeye başladı. Çünkü bu hastalık ilerleyici ve bildiğim kadarıyla, tedavisi yok.
Tuncay ağabeyinden, çok daha zor durumda. Hiç oturamıyor. İncecik bedeni 12 – 13 yaşında gösteriyor. Oysa, 20’li yaşlarında. Güzel bir yüzü var. Hep gülümsüyor. Hayata küsmemiş. İnatla tutunuyor. Israrla, atölyede – bizim yanımızda olmak istedi. Ve oldu da.
Her şeyi anlıyor, duyuyor ve görüyor. Ama gözlerinden başka hareket ettirebildiği bir yeri yok, gün – gün eriyen bedeninde. Ona ulaşmaya çalışmak, ayrı bir beceri gerektiriyor. Ama yürekten istersen? Başarıyorsun.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Yurdumuzun bir gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren yüreği tebrik ediyorum.
Recep Uslu
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta