Bir nehir
Çekirge sesli, rüzgar nefesli
Öyle beyaz
Öyle saydam
Akmaktan usanmaz
Cehennemde yaşıyoruz
Kimsenin haberi yok
Cennet ne zaman gelecek
Bilen yok, umut yok
Zor zamanda meyloldu hayata,
Kelimeler kıttı;
İnsanlar cümle kurmaktan aciz,
Düşünmekten ürkektiler.
Bir rüya görmüştü;
Sevgi dolu,
Neden sonra bir şiir döküldü dilinden;
Umut dolu.
Mütercimi oldu her derdin, her dilin;
Dilsize dil,
Yolsuza yol,
Yoksula var,
Varsıla yok demeyi öğretti.
Ve,
Uyandı gördüğü rüyadan,
Asık suratlı bir şehirde açtı gözlerini,
Gülmüyordu insanlar,
Anlamıyordu Hayati,
Neredeydi onlar,
Bir “vefa” çıktı ağzından,
Sonra,
“Yalan” dedi,
Ağladı,
Taş filan değildi yüreği,
Ağladı…
Ve anladı…
Ancak gidince şiir yazılırdı bir şairin arkasından.
T.Bozkurt – Kasım 2006
Ahan da yine keder çöktü şurama,
Şurama derler ya, kalbime işte, yüreğime,
Tel tel dökülüyorum yine,
Başım ağrıyor, midem bulanıyor, kafam karışıyor;
Hiç şaşmıyor gözünü sevdiğimin acıları,
Dakik sancılarım benim!
Selçukluların başkenti diyor sana az kullanılmış çok çarpıtılmış kitaplar
Ve Hakkari demişti bir film hayal kırıklıklarının başkentine
Hakkari’yi bilmem; görmedim aslına bakarsan
Ama çirkin yüzün bana gösterdi ki
Sensin başkent
Hayalleri incinmişlere ve duaları yitirilmişlere
Kurulan büyük hayatları eriten
Edilen yeminleri ve sağlaması yapılmış bütün tezleri çürüten
Yılanın başı ve kırık hayallerin başkentisin sen
Küstürensin bir tomurcuğu güneşe dönmeye
Dini, dili, insanı istismarla, döndürensin etrafında
Mevlana kod adınla
Ve intihara teşebbüsüne tanıksın henüz hiçbir hadiseye sanık bile olmamış bir çocuğun
Dünyayı gezmiş sayarsın seni gezeni
Oysa gezegenini unutturansın sen üçüncü dünyalılara
Geceler senin yüzünden
Ve karanlıkların hepsinde sensin ışıkları söndüren
Sıcak iklimleri ve yeşil coğrafyaları silensin büyük ölçekli haritalardan
Organiza bir biçimde sanayi dumanı saçansın, henüz filizlenmiş yeşillerin üstüne
En iyi ihtimalle
Birkaç yağmur damlasısın, ancak 18lik âşıklara yetecek
Ne kadar çelişki varsa sende
Ne kadar yobaz olunabilirse o kadar yobaz
Ve ne kadar yoz olunabilirse o kadar yozsun
En asimile sensin
Ve dize getirensin yıkılmamaya ant içmişleri
E o zaman durma, gurur duy eserinle
Bedbahtlık namına ne varsa yaşattığın için bana, bize, ona
Pişmanlık adına bütün keşkelerimizi harcattığın için
Boşa, boş yere; sana
Sen doldurmaya çalışırken içindeki boşluğu hoşbeşlerle
Gözleri boyadın en siyaha, görülmesin “boş”luğum
Loş kalayım diye
Velhasıl, Hakkari değil; sensin başkent, kırık dökük hayallere
Özenti midir sendeki bu mahvetme telaşı
İstanbul’a mı öykünüyorsun bilmem
Bilirim ki İstanbul; Yeditepe ve laleler açıyor orda
Velhasıl, İstanbul değil; sensin yutan adamı
Malum kitaplar Selçukluların başkenti diyorlar sana
Ama ben diyorum ki
Üçüncü dünyalıların ana karası
Beşeri coğrafyanın bozkırlar ülkesinin
Yani sarımtırak insanların
Başkenti
Ve
Veresiye satılmaların para birimisin sen
T.Bozkurt - 2006
Sen hiç dayak yedin mi bir gözden
Kaçayım derken döndün mü duvarlara çarpa çarpa
Yıldızlara uzatıp elini, mavi mavi boğuldun mu
Hiç şehir hapsine mahkum oldun mu sen
Müebbet yedin mi sokak ortasında, tavan aralarında
Uyan artık çocuk!
Bu dirilişi, bu kavgayı
Kıyamete bırakma,
Sen kıyam et!
Uyan artık çocuk!
Yığ bütün zulümleri üst üste,
Sonra kus, ayet ayet,
Zalimlerin üstüne!
Uyan artık çocuk!
Seni teskine bir “pardon” yetecek sanan hadsize,
Bildir haddini,
Rüku ile, “la” ile!
Uyan artık çocuk!
Sokakta yattığın geceler aşkına,
Yitip giden canların aşkına,
Uyan artık Allah aşkına!
Uyan artık çocuk!
Her şey seni bekler,
Aşıklar, şairler, türküler;
Yüzünü dönmüş güneşe,
Ay çiçekleri…
Uyan artık çocuk!
Bu dirilişi, bu kavgayı
Kıyamete bırakma,
Sen kıyam et!
Tunahan Bozkurt
Haziran 2012
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!