Tümce farklı Anlamlar Yüklendikçe

Ayhan Sarıoğlu
102

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Tümce farklı Anlamlar Yüklendikçe

TÜMCE FARKLI ANLAMLAR YÜKLENDİKÇE

'Hep çığlıklarla uzaklar da büyüttüğümüz,
Konuştuğumuz gibi, hala ve sancılarımızla birlikte...
Geniz kabukları yüzeyinden bir iç bulantısı...
Kirpiklerin de bir karanfil kayması,
Lâl mürekkep lekeleri avuçlarında yitirilmiş imgelerin...

Duvarları kaba taştan oyulmuş bir mahzendeydim,
Nasıl yabancıydım ve ne kadar altüst; incelmiş boşlukta…
Öylece duvarları kilitledim eğilip genişleyen beton bir sessizliğin anahtarıyla...
Granit damarlarında tarazlanan gecenin kuytusunda
Çöreklenmiş bir yılanın gözlerinde çatallaştı hiçliğim,

Her defasında giyotin uğultularla kör kurşunlardan sakınarak
Geçen günlerin karmaşasında körebe oyunlarıyla...
Tükenmişliklerimi anlatan yapay bir dekorun sıkıntısında
Kat, kat boşlukla örülü perdeler, ayırdın da,
Varılmadan yakalanan yazgıyı alkışlarken...

Yüreğimde güvenin salkıdığı, korkunun yalpa vurduğu kayalardan
Yaşamın vurguları iç içe geçiyor,
Anlamsızlık da anlamını yitiriyordu sırasın da...
İçimi kasıp kavuran sürgünlerin puslu, kanı ağırlaştıran
Günlerinde azar, azar yeğnileşiyordu inanç...
Bekledikçe, daha da...
Ellerim canlı değildiler…
Dirilmeyecektim, hiçbir zaman
Ölüme varamadan yalnızca umarsızca kalın duvarlar örecektim insanlarla arama
Dalındım, dilsizdim ve beni öldüren bu dilsizlikti...

(...Keşfedilmiş meğer(c) esaret,
Ve ay ışığı yazıldığından beri alnına ölü metinleri, yazarken kalemin,
Konuşurken dilin ucuna biriken tüm harfler
Tanrı'nın (g) azabında mahkûm, açık ve gizli zamirler sallantı da...)

'Düşler öfkeyi sürüklüyor yamaçtan
Ve dört kitabın manasında yaftalar (b) oyunlara takıldı,
Gerçeği bir sözcük olmaktan çıkardı umut adına ne varsa tükettiğimiz...
Ay'dan bakınca umarsız, denizden süzülünce öyküsüz,
Ama yanı başın da uzakken dikey bir anlama bürünebilecek kadar rafine
'Ve dünyacıları anlayamayız...'

Yinelemesi her öfkemizin o şeffaf boşluğunda...
Kafka'dan kalma bir özlem, Kaf Dağı'nın sırrında (g) izlenen,
Faili ve meçhulü aynı kefe(n) de geç kalınmış bir ölümün...
Ağız da, yinelen bir kalıntı ıssızlığında, titrek, tedirgin bir ilerleyiş...
Ve hep çağ'a karşı duman ve sabır biriktirdiğimiz,,
Kendi aleviyle mülteci közünde ağlamaklı bir çocuk yüreğinde
Mahkeme duvarları yakmak, zamanın (b) ölünmez bütünlüğünde...
Ve elbet bir ima kılavuzu gerek bize,
Ak duvarda birkaç kâlp, bir o kadar, bilumum kanıtsız tümce...
İki kol açımı uzaklıkta buz yanığı bir güneş, ya da,
Cehennem donuğu bir saman yolundan bir manzara...

Ters yönlere doğru kıvılcımlar saçan bir bıçak
Kor bir karanlığın ortasın da seçebileceğim bir beyaz nokta,
ne de olsa, puslu bir sabah vakti anlamını yitirecekti,.
Geceden çalınan onca düş kırıntısının ardından
Hayatın hoyrat aldırmazlıklarına (b) ulanan,
Ufal(an) dıkça devcilleşen, yabansı kokular salarak
Yaralarımın kabuklarını tırmalayan sürgü(n) lere
Asılı kalan sıradanlıklardan bıkıp usanarak

(...Satırlarda sürünüyor gözlerim hala,
Hece, hece yaşanmışlığın nirengi noktaları birbirine yakalanıp kenetlenirken...
Ki, kopuk çığlıklar atmak yerine,
İnce-(s) uçlu kalemi saplayıp sözcüklere,
Uzun paralel çizgilerle sürmek yerinde...
Bu yazı(n) 'ın bataklığında gezinen,
Kıyılarda mekân tutan yığınla sözcüğün dünle bugünü denkleme çabasında,
Her dilde arıyorum öykümü...

'Her taşın altında akrep sızısı beklerken sen,
Siyanür bir öfkeyle yağmalandı gün ile gece'nin oyunu...
Çağrıştırdığımız gerçeklerin sufli mahkûmları mı olduk yoksa
Yüzümüzdeki iki gözün arasına
(k) oyduğumuz plastik virgülün gölgesinde beslediğimiz militan saplantılarımızla.?
Daireyi oluşturan çember ve kapsadığı taralı
(Y) alandan başka hiçbir türevi olmayan yeryüzü
İnsanının fosseptik çürümüşlüğü

Düşünürsüz! Bir dille, kupkuru, biteviye yığılan tenler...
Gerisingeri yüründüğünde, sırtüstü düşülen ve bir duvara çarpılan,
Bir ters bir düz yaşamını (k) atıksız sürdürmek zorunda
Çünkü dar!
Çünkü amaç sanıyor ardın da
Yürüdüğü zamanı yalancı çıkaran bir ilerlemeyi...
Her şey binde bir...
Çünkü sığ!
Çünkü hayat ona yetiyor!

Ve savaşamayacak kadar cephesiz kalmışız aslında,
Zaman bir izdüşümüdür, aldırma sen dostum
'Bize düş'mez değil mi?
Daire dışı bölgenin kurşuni aynasın da
Paradokslar türetmek,
Sentetik bir bıçağın elden alınma güdüsüyle
Ve biliyor musun?
Olric hala yok, tutunamayışını (k) anıtlarcasına üstadın...
El değmeden göz göre, göre...

Gece ve ölüm arasında bir bağlaç varsa?
Bir birinci tekil şahıs eki ile kimliksiz bir yüklem arasın da
Senfonik tınıların bir başınalık komasında...
Yitirdiğim sevgilerin, kaybettiğim düşlerin matematiğinde
Değişimdeyken henüz o bilinmeyenli duruşum…

Sihirli kabuğunda kendini ele vermemeye çabalayan
Bir istiridyenin kenarlarından sinir uçlarının sarktığı düğümlerle...
Bu çıfıt çarşısından, bu düş çıkmazının kenarına çekilmiş süs tutkulardan biraz
Kurtulabilmek uğruna içinden çıkılmaz gecelerin kuytusunda güçlükle uyandırdım

Yolumu şaşırıp, tatsız, karamsar bir öykünün içine daldım durup dururken..
.Uzaklıkların tanımsız vahyiyle sancılar çakarken
Gökte yalnızlığın figüran koridorlarının sonu bilinmez
Varlığının esritmesi kalbimi,
Belki biraz daha kabullenir kıldı yaşamı...

Küstürdüğüm yüzlerde sade bir (d) övme gibi duran bir maskenin
Soğuyan algılarının peşinde(k) anlısını kovalayan mısralarla...

(...Belleğin bir köşesinde uzaklaştıkça büyüyen bir sancıyla, kendince…
Sözcük oyunları yine...
Söz gidişi...
Bir sözcüğe heceleri bölerek, heceler ekleyerek başka,
Başka anlamlarla, mühürlü kapılardan,
Suların kabardığı saatlerin
Zodyakları enine kestiği yerlerden geçebilme çabası...
Kof kuvvetlerle, zehir hassasiyetlerle mana'nın
Elmasın da, kısır bir kurtla ilerliyor döngü...
Magma'ya akıtıyor dölünü
Bahar ve çarmıh geril(d) i zamana,
Aforoz edilmiş bir okyanusun çiçeklerini dökerken rüzgâr...
Martılar çığlık çığlığa,dil sarkacıyla sözün son harfinde..
.Ama yine de yinelenebilir
Her tümce, başka anlamlar yüklendikçe...
Yaşamın kurguya gelir yanı yok çünkü...)

'Gözyaşı kanallarına senin, attılar bir gece yarısı bakışlarının cesedini...
Sırtüstü bir felaketi uğurlamış soğukluğun da yaşamın,
(Ç) ölümün bıraktığı yerden yaktılar beni de...
Sen daha sevgiden…
Caymadan tutuşturdular eline alazlar içindeki kendi bedenini,
Olamadın...
Olamıyordun işte...
Hiçbir yere ait…
Yoğun sisi içinde kukla gösterilerinin, senin gibi tertemiz bir lekeyi lekelediler...
Cebren ve hileyle,
Yazık...
Çok yazık…
Olmadı, yine rüyalarımız bir 'düş'e varamadı...
Yine dolmadı kendini boşluğa bırakan harflerin yeri,
Bir türlü kanıksanmayan oyunların köşe kapmacasın da...
Yıkamadık bu kirlilikten dağları, yakamadık denizleri,

Ama olacak hepsi bir gün biliyorsun, olmalı!
Bu balçık çamuru tufan bittiğin de
Bulanık sular çekilip, balçık kuruduğunda,
İki mızrak boyu yükselen güneşin altında...
Ve dostum!
Buzdan heykelimiz eriyene kadar çöllerde,
Kuma karışsa da gövdemiz, yağmurla güneşin bütünleştiği saatlerde
Belki de okyanusta sığışırız bir kum tanesine...
Sen yalnız yitip gittiğin yıldızların ardında gözlerine güneş süsü ver
Yüreğinden bir parça koparıp,
Ay ışığına yama umudumuzu...
Kızıl bir yıldıza seslen dostum...
Söz.!
Yaktığımız günlerden bir bahar dolusu mayıs kokusu getireceğim
Sana eylül'ün kilerinden...
İnan, senden başka yok! Sıra(t) yol dadaşım...
Eri(l) meyen çöllere rağmen...

Ayhan SARIOĞLU
27.02.2006

Ayhan Sarıoğlu
Kayıt Tarihi : 10.9.2009 01:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


geçmiş zaman mastarından bir imgeydi kendi adımı gözleini görünce unuttuğum, okyanuslarca uzakta kalmış bir dosta.....

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ayhan Sarıoğlu