Ne hazindir ki hala Müslüman’ım diyorum fakat hukukunu hiç bilmiyorum.
Yıllarca sinemalarda seyrettiğim, çocukluğumda halime işlenen “malum hoca” portesini tesirinde kaldığımdan ne kadar babamla camiye bir şekliyle gitsem de hocalara ön yargılarımla baktım.
Çünkü korkuyordum zira her türlü pisliğin mimarı olarak lanse ediliyorlardı. Cenaze namazlarında, malum yağmur dualarında fırsatçı hocalarla zihinlerimiz bir şekliyle yönlendiriliyordu.
Babam, annem ne kadar muvaffak olurlardı ki geçim derdinden
Kıt olan dini bilgilerinden, mukallit olan kimliklerinden, tahkike hasret meraklarından bazen de ne derler kaygısından.
Asrilik! O kadar galebe çalmıştı ki fukaralık karşısında din asla iftiharla anılmamalıydı. Sadece vicdani olarak, korkulursa niyaz edilerek, günahlar karşısında eh ne yapalım denilerek falan.
Sanayi devriminin arzı cihan açılımları karşısında din ve adamları mahkûm edilmişti sinelerde. Gericiliğin savunucuları olarak…
Aslında bir bakıma doğruydu yapılanlar tahrif edilmiş beyan karşısında din uluları saltanatı asla bırakmak istemiyorlardı.
O karanlık zihniyete kim karşı olmazdı ki zavallılar haricinde!
Arza bir kurtuluş vesilesiyle elçilere inen tüm ilahi beyanlara ilk karşı çıkanlar din adamları “rahip ve hahamlar” olmuştur.
Lakin yıllara sâri olarak bir karışıklık yaşanmaktaydı.
Evrensel olan son beyan ve kitabı celil Kuran ve hükümleri benzer nakaratlarla, “Tanrılar” adına fetva vermeler hız kazanmıştı.
Kuran; bir harfi dahi tahrif edilmemiş olan kelam…
Kuran; bizzat hayatın icraatıyla ilintili olan beyan…
Kuran; nizamlar içinde namütenahi olan bir ayan…
Kuran; anlaşılması için tüm koşulları sağlanan kitaptır…
Onun ayetleri karşısında bu kadar duyarsız kalmak ahmaklıktır.
Bir tercihte bulunmak muhakkak ki senin hakkındır zira onun için mükâfat ve ceza vardır.
Senin tenini bedenini teşhir etmene nasıl hoş görüyle bakılıyorsa, bu yönde ki tercih senin hakkınsa…
Birey olarak hakkını kullanmak isteyen, tercihini dini referanslara göre yönlendiren insanlara neden bu hak reva görülüyor.
Canı bahşeden mükellef olan insana kendi canını katletme hakkını vermiş neticesinin ne olacağını göstererek. Kesinlikle yasak diyerek, bir ümidin kalmayacağını bildirerek, hesaba davet ederek…
Laiklik tüm vatandaşların ortak paydalarıdır…
Asla bir dayatma olamaz, yurttaşlar onunla bireysel haklarından mahrum edilemezler.
Her nefis nasıl ruhuyla anlamlıysa, o ruhu teslim eden kudretin karşısında insan denen beşer nasıl ukalalık yapıyorsa şaşıyorum.
Her gün gözler önünde serilen cesetler, desiseler içinde ki hevesler, ilmi siyaset uğruna heba edilen hakikatler…
Kızımın, bacımın, anamın örtüsünü çok görecek kadar, onun için ödenen bedelleri bilmeyecek kadar, mahremin derdinden uzaklaşan birçok insan…
Çocukluğumsa müşahede ettiğim partizanlık yüzünden siyasi ortamları pek sevmem. Çünkü hamasi duygular pik yapıyor.
Yıllarca Ankara da ikamet ettiğim yıllarda çevrem ve arkadaşlarım sol fraksiyonu nefeslenerek yılmadan kurtuluş reçeteleri sunarlardı.
Çoğu da gariban ailelerin çocuklarıydı. Babaları ve anneleri çocuklarının fikirlerinden oldukça uzaklardı.
Lakin bir hesap vardı.
Nihayetinde bir parti iken siyaset adına hamaset selken neden birçok parti olmasın. Nasıl olsa partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıydı.
Neticede neler oldu…
Siyaset ve erbapları her türkü takiyyenin kurbanı oldu.
Devlet bizzat onların elleriyle soyuldu.
Millet sağduyuyla vicdanının sızısıyla yeniden tercih hakkının kullandı ve oy vererek belirlenen bir partiyi seçti.
Neden…
Milletin evradının sorunlarını hukuk zemini içinde çözsünler diye…
Yapılanlar kimleri rahatsız ediyor… Siyasi rant için can çekiştirenler, yine vatandaşı kine ve isyana sevk edenler…
Aslına bakarsak ve anlamaya çalışırsak…
Birlikte yaşadığımız şu buhranlı günlerin, tesadüfü olmadığı kanaatindeyim.
Tamamı ile bir maksada binaen olup plan, proje dâhilinde tertip edildiği gerçeğini artık görmemiz gerekmektedir.
Sürekli siyasi kadroları suçlayarak, dışlayarak ve hatta küçümsemeyerek bir çıkış yolu bulmamız mümkün görünmemektedir.
Milletimizin içinden gelen, sevgi ve saygıda öne çıkmış bulunan, iştigal etmiş olduğu iş sahasında, başarıyı yakalayan bu insanlar değimli?
Kendilerini kanıtlamış, ufku açık, istikbal vadeden, bir gösterim sahibi kişiler olduğunu unutmamalıyız.
Beklentilerimizin tezahürlerini göremeyince, ne nefret etmemiz ve nede reddetmemiz gerekmektedir.
Zira bu insanların güçlerinin yetmeyeceğini bilmeliyiz ve önümüze gelen her şeyi kabul etmemeliyiz.
Kolayımıza geldiği için oy vererek seçmemeliyiz, bunların sadece sorgulama ve düşünme zemini hazırladığı gerçeğini kabul etmeliyiz.
Avuntularımızdan hızla uzaklaşarak, asıl virüsün ne olduğunun tespitini geciktirmeden yapmalıyız.
Ve gerektirdiğinde cerrahi müdahaleye hazır bulunarak, uygulama kararlılığını göstermeliyiz.
İstikrarın ve güven ortamının sarsılması hakikatine gelir isek; özellikle,
Devletin devlet olma vasıflarını ihlal edenler ve erteleyenler, yasama, yürütme ve yargı adına maslahat gözeterek yönlendirme yapanlar…
Sosyal ve hukuk devleti olma yolundaki gayret ve çalışmaları engelleyerek…
Toplumun huzurunu ve potansiyelini, çıkarları doğrultusunda tahrip edenler…
Bu millete layık olmak ve hizmet etmek adına kim gelmiş ise önünü kesenleri unutmamalıyız.
Bunların maksatlarının ne olduğunu usanmadan, yılmadan halkımıza anlatarak kamunun desteğini ve güvenini kazanmalıyız.
Biliyoruz ki; bu eylemleri yapanların maksatları vatan ve millet menfaati adına değil, kendi grup ve çıkar ilişkisi içinde bulundukları illegaliteyedir.
Bu insanların kendi davalarının gereklerini yapıyor olmaları bizler için bir utanç vesilesidir.
Sıraladığımız bu sebep ve yozlaşmalara karşı bir duruşumuz olmadığından, kültür, vicdan, mantık, mana ve dava erozyonları, yıllarca süre geliyor ve hala devam ettiriliyor.
Gruplar, cemiyetler, aileler, fertler feryadı figan etseler dahi, güçleri tükenip takatsiz kalıyorlar.
Bu kadar menfi parçalama taktiği ile farklı hedefler gösteren malum mihraklar!
Milletin âli menfaatlerine taban tabana zıt olan eylemlerini, vatan, millet, bayrak ve İzemlerden dizinler sunarlar.
Böylece halkı oyalayıp perişan ederek ve dolayısıyla bağışıklılık kazanan toplulukları diledikleri gibi yönlendirme yollarını seçiyorlar.
Kendilerinin gösterdikleri hedefte olmayanları çok değişik kurallarla pasifise ediyor ve toplumun karşısına çıkartıp hedef gösteriyorlar.
Mürteci, irtica veya vatan haini suçlamalarını yaparak etkisiz hale getiriyorlar.
Milletin ve vatanın her türlü imkânlarını, kendilerinin lehlerinde tezahürlerini sağlayarak, taraftarlarını artırarak güvenliklerini teminat altına alıyorlar.
İşte bizlere düşen, düşünmek ve millet adına milletvekillerini dahi kurtaracak çözümleri…
Yılmadan, yorulmadan, bıkmadan sükûnetle irdeleyip, birbirimizi dışlamadan dinlemeli ve severek saygıya, başarıya umutla kucak açmalıyız…
Mustafa CilasunKayıt Tarihi : 7.2.2008 12:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bunca batılın, yolunu şaşırmış bir zihniyetin, adeta fosilleşmiş sosyalizm kalıntısı düşüncelerin arasından böyle her cümlesi HAK ve HAKKA dair yazıların ÖNE çıkması övünç kaynağımızdır.
Keşke bu hallere gelmeseydik...Ama geldik, Getirenler ise halkının büyük bir çoğunluğunun 'müslüman' olduğu bir ülkeyi ipe sapa gelmez fikirleri ile kaosa sürükleme gayretinde olan ve DEMOKRAT'ım diyerek sadece kendilerini düşünen aslında EGOİST'likte tavan yapan bir zümredir. Ya bu memlekette onlar çoğunlukta olsalardı? Maazallah bunu düşünmek dahi istemiyorum... Azınlıkken bunu yapanlar, çoğunluk olduklarında herhalde bütün Müslüman-türk kadınlarını telef ederlerdi.....
EVET;
Halkının yüzde yirmisini bile oluşturmayan bu şamatacı mezhep ehillerinin (!) , yazdıklarını okumaya bile tenezzül etmiyorum. Ama önüme geldiği zaman da beni sadece gülme alıyor
Hiç “yasak” kelimesi ile “özgürlük” kelimesi yan yana olabilir mi….. İnancın gereğini yasaklayarak neyi özgür kılıyorsunuz bre ahmaklar! Bu yasak modeli sosyalizmin kalıntısıdır.
Sosyalizmin kadına getireceği özgürlük te malumunuz….
Kardeşim “YOK EFENDİM BİZ MEDENİYİZ-ÇAĞDAŞIZ, ŞIZ ŞIZ”
Biraz samimi olun artık. “Biz bu İslam düşmanlığını yaparken inancı gereği olanları tenzih ediyoruz” diyorsunuz
Bu ne saçmalıktır, neyin inancı, inanmadığınız inancı nasıl zikredersiniz. Neyin tenzihi, inanmadığınız yok saydığınız bir değeri siz nasıl tenzih edersiniz ki.
- Nasıl ayırt edeceksiniz bunları…
ve nasıl zarar görmelerine engel olacaksınız inançları gereği yaşadıkları için
- Alın o tenzihinizi de gidin başkalarını ahmak yerine koyun bi zahmet… Müslüman mahallesinde salyangoz satan Yahudilere döndünüz bu tavır ve gayretlerinizle…
- Sosyalist fosili düşünce tarzınız ile bir milletin esas değerlerini daha fazla hırpalamayınız.
DESTEĞİNİZ VE SES VERDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDEİRİM
TÜM YORUMLAR (1)