Beklenen, şiirinin ikinci kıtasını henüz noktalamıştım. Raks ederek. Kaçıncı bahar, şarkısını yutkunmuştum son sayarak. Hâlbuki inandım, hiç bir şeyin sonu yok, budur insanı yoran. Yeniden denilenin, sondan sonra sanılan, sonraki adımı yinelediğini. Ne fark eder. Seyir seyreldikçe, eskiyor pencereler. Belki de ben, pencerelere anlamını yüklemek için var olmuşum, ne güzel. Yoldan usandıran bir hikâye cebimde. Eski bir şehri sindiren içime, b'aşka bir hikâye. Ki mühimdir, işte pencere ardındaki benim, ahvâlim. İşte benim, kuş kadarıyla, yuvam Kırığı ve çıkığı olsa da, seyri düz dümdüz bir vadi, penceremin. Ki ben, soluk alamayacak kadar birbirine yakın duran, yüz göz olmamak için içinde kalanlarını birbirinden soğutan pencerelerden kaçtım da geldim.
Ki bir pencerenin en büyük talihsizliğidir, seyrini başka bir pencerenin kesmesi. - Burada nefesim can kırıklarıyla kesilmiyor. Burada nefesim kesiliyor da, erişemiyor diye nefsim; ufuk çizgisi nerede diye.
Mardin,
bana denizin yeşilce ağzıyla küçük harflerini sıralıyor : seyret ki zaman var. Zaman, varoluyor.
Zamanla varoluyorum, gibi avunabiliyorum, Mardin' in boşluklarını kendi lûgatımla doldurdukça; bana oyun bu. - Bu benim, zamanla oyunlarım. Zamanla oyunlarım. Bu benim.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta