TREN YOLCULUĞU
1978 yılı nisan ayı sonu. Ağaçlar kış uykusundan uyanmış, çiçekler açmış, doğaya bir yeşillik hakim olmuştu.
Adana’da lise öğrencisiyiz. Hafta sonları Adana’dan Erzin’e geliyoruz.
Bir hafta sonu arkadaşlarla yolculuk için tren istasyonuna gittik. Trende bir boş yer bulup oturmuştuk. Yan tarafımızda yetmiş yaşlarında sakallı bir adamla karşı tarafında elli yaşlarında başı açık bir kadın oturuyordu. Yanlarında ise on yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Kadına baktım, sanki şeytandı. Yaşlı adamı trenden dışarı salıyor, çikolata aldırtıyor, yiyor. Tekrar gönderiyor, meşrubat aldırıyor, içiyor. Şişeyi salıyor, sakız aldırıyor, çiğniyordu. Yaşlı adamı bir türlü rahat ettirmiyordu. Adamın hiç sesi çıkmıyor, sesiz, uysal, başını sallayıp “Peki”, diyip gidiyordu.
O sırada terene aksakallı, bakımlı, dinç bir adam bindi. Kadının yanına gelerek karşı tarafı gösterdi.
“Buranın sahibi yok mu? ” dedi.
Kadın çocuğu göstererek:
“Dedesi gelecek” dedi.
Sakallı adam: “Peki sizin yanınızda kim oturuyor? Bir kadın getireceğim de “ dedi.
Kadın sesini çıkarmadı. Sinirlenmiş bir sigara çıkarıp yakmıştı.
Sakallı adam gitti karısını getirdi, kadının yanına oturttu. Kendiside karşıya çocuğun yanına öbür yaşlı adamın yerine oturdu. Az sonra öbür yaşlı adam geldi.
İblis kadın biraz sinirli:
“ İşte geldi”, dedi.
Öfkeli öfkeli:
“Nerde kaldın? ,” diye seslendi.
Sonra gelen sakallı adam kalkarak bizim yanımızdaki boş yere oturdu, selam verdi.
“Selam un aleyküm, hayırlı yolculuklar”.
Tren hareket etmek üzereydi. Uzun uzun sirenleri çaldı. Benim oturduğum sıranın karşısına da otuz yaşlarında kısa boylu, zayıf, esmer bir adam geldi oturdu.
Tren yorgun bir ihtiyar gibi ağır ağır hareket etti.
Tren yolculuğu uzun zaman alsa da otobüs yolculuğuna göre ucuz olduğu için, yoksul insanlar tarafından daha çok tercih ediliyordu.
Otuz yaşlarındaki genç adam, karşımızdaki sakallı ihtiyara dönerek.
“Kaç yaşındasın dayı? ” diye sordu.
Yaşlı adam gülerek:
“Kaç yaşında varım? ” dedi.
Genç adamın yanında oturan on sekiz yaşlarındaki genç çocuk:
“Altmış altmış beş” dedi.
Adam hayır der gibi güldü.
Genç adam:
“ Yetmiş mi? ” dedi.
Yaşlı adam gülerek:
“ Yetmiş altı yaşındayım, “ dedi.
“ Henüz hiç doktora gitmedim,” dedi.
Genç çocuk sigarasını ağzından çekerek üfledi.
“ Çok süt içiyorsun değil mi? ” dedi.
Yaşlı adam:
“Yılan gibi süt, ayran içer, bol yoğurt yerim, “ dedi. “Yoğurtsuz yemek yemem., sigara, alkol kullanmam.”
Konuşmalara kulak misafiri olan diğer taraftaki iblis kadın adamın karısına dönerek:
“Maşallah daha sapsağlam” dedi. Yaşlı kadın gülümsedi, cevap vermedi.
Aralarında yavaşta olsa bir konuşma alış verişi başladı.
İblis kadın:
“Nerelisiniz? ”, dedi. Yaşlı kadın:
“Dörtyolluyuz,” dedi.
“Siz nerelisiniz? ”
İblis kadın:
“Biz Mersinliyiz, Dörtyol’a gidiyoruz” dedi.
Yaşlı adam “ Kime gidiyorsunuz? ” dedi.
İblis kadın biraz düşündü, sanki nereye gideceğini bilmiyordu. Başını kaşıdı.
“ Şey, Nuh hocalara gidiyoruz, tanır mısınız? ” dedi.
Yaşlı adam “ Evet, akrabamızdır,” dedi.
İblis kadın “ Bizim kızımız var, onların oğlunda,” dedi.
Yaşlı adam “Nuh hocanın dünürüsünüz demek,” dedi.
Sonra iblis kadın o aileden tanıdıklarının isimlerini saydı, hal hatırlarını sordu.
Karşı tarafta oturan otuz yaşlarındaki genç adam yaşlı adama sordu “ Ne iş yaparsın dayı? ”
Yaşlı adam hafiften gülümsedi “Her işi yaptım ben. Bundan elli yıl kadar önce Ceyhan’daydım. Tarla işleri ile uğraştım. Tahincilik yaptım. Şimdi bakkal dükkânım, fırınım var,” dedi.
Sigara kullanan genç çocuk “ Hiç savaşta bulundun mu amca? ” dedi.
Yaşlı adam gülümseyerek “ Kurtuluş savaşında 20 yaşlarındaydım. Güney cephesinde Fransızlara karşı savaştık,” dedi.” O günler çok kötü günlerdi Allah razı olsun Mustafa Kemal’den,” dedi.
Genç çocuk kendinden emin bir tavırla “ Atatürk’ün bir hatası oldu, o da savaştan sonra Cumhuriyeti değil de Sosyalizmi getirmemek,” dedi.
Yaşlı adam “ Ah evlat yazık size,” dedi. “Cumhuriyet gibisi var mı? Kendi yöneticini kendin seçiyorsun. Komünist ülkelerde başa gelenler hep darbe ile geliyor, Allah, din nedir bilmiyorlar,” dedi.
Genç çocuk sigarasından derin bir nefes çekti, “ Zaten yok, ben size yanıyorum, boşuna namaz kılıp, oruç tutuyorsunuz,”dedi.
Yaşlı adam gayet sakindi, sanki çok okumuştu, çok şey biliyordu, kendinden çok emindi.“ Tamam, evladım, sana göre Allah ve din yok, biz boşuna namaz kılıp oruç tutuyoruz. Kaybettiğimiz çok az bir şey. Uzaya bak, yıldızlara, güneşe. Doğaya bak, ağaçlara, çiçeklere. Bu kadar uzağa gitme kendine bak. Gözlerine, kalbine, iç organlarına ki içindeki birçok organı tanımazsın, ne iş yapar, nasıl çalışır bilmezsin.
Bütün bunlar tesadüf mü şimdi yoksa kainatı yaratan ilim irfan sahibi ve güçlü bir yaratıcının esri mi? Ya sizin düşündüğünüz gibi değilse, gerçekten Allah varsa ve din doğruysa cennet ve cehennem varsa o zaman da bende sizin halinizi düşünüyorum”.
Genç çocuk susmuştu.
Otuz yaşarlındaki genç adam “Amca Arnavut musunuz? ” dedi. Şaşırmıştım. Ya şivesinden yada beden görüntüsünden Arnavutları andırıyordu.
Yaşlı adam “ Evet, göçmeniz. Arnavutluktan. geldik ama Mora’lıyız. Atalarım Mora’dan Arnavutluğa gelmiş. Ben on onbir yaşlarındayken Türkiye’ye geldik,” dedi.
Genç çocuk “ Arnavutluk devlet başkanı Enver hoca,” dedi.
Yaşlı adam güldü “ Kırk yıldır günahı ile sevabı ile ülkenin başında, sağ oldukça da başkalarının da şansı yok,” dedi.
Tren Ceyhan’a gelmişti. Tren bilet kesen görevli “Ceyhan Ceyhan’a geliyoruz,” diye bağırıyordu. Genç çocuk “Size iyi yolculuklar”, diyerek valizini alarak yürüdü.
İblis kadın genç çocuğun Ceyhan da indiğini görünce yeni yaktığı sigaradan bir nefes çekti, üfürdü. Yaşlı adamın karısına “ Şey bakın, arka taraflar boşaldı,” dedi. Yaşlı kadında anlamıştı. Kalktı eşinin yanındaki koltuğa oturdu. İblis kadın gülümseyerek “Kusura bakmayın, siz de rahat edersiniz biz de”, dedi.
Yaşar Ertaç
Manisa
2011
Kayıt Tarihi : 10.8.2011 08:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Herkesin bir anısı vardır, unutamadığı tren yolculuğu...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!