Mutluluklar işlesin iliklerine
Her geçen gün artarak derecesi
Kuşlar; yıldızların ışığında duvak dokusun mutluluğuna...
Karıncalar; dağların pınarlarından su taşısınlar gözpınarlarına...
Tüm kediler; farelerle horona dursunlar
Mutluluğunun, çalgı gibi tınılarında...
Görülmemiş bir düğüne evsahipliği yapsın yüreğin...
..
Takalar...Tayfalar beslerim ben yıllardır, barınır bağrımda,
Birde balıklar, hamsi palamut, istavrit mezgit, vede çupra,
Süs nakışım, gerdanlıklarım var benim, hemde sırma sırma,
Akçakoca alaplı ereğli, benim ereğlim, dokunmayın kuzuma...
Kimi hırçın...Kimi suskun...Kimi sessiz...
Benim adım...Benim adım...Karadeniz..!
..
Bir tanem; bu şiir sana…
sen ömrümde olmadığına inandığım değerlere
rastladığımsın..
sen...
bulduğuma hâlâ inanamadığımsın...
sen gülücüklere herkesten fazla
..
Yeryüzünde kasıla kasıla yürüyenleri görürsünüz. Kendisini nerede ise yere ve göğe sığdıramayanları! Aman Allah’ım dersiniz, bu kendisini beğenmişler için!
Tevazu/ Alçakgönüllülük ne evla makamdır hâlbuki. Sizler, aralarında İstanbul’daki Süleymaniye ve Edirne’deki Selimiye’nin de bulunduğu; Anadolu’yu baştanbaşa camilerle, Mescitlerle, Medreselerle, İmaretlerle, Darüşşifalarla, Su Yolu ve Kemerlerle, Köprü ve Kervansaraylarla, Saraylarla donatan, o asırların ustası Mimar Sinan’ın Mührünü okudunuz mu? Mührüne ne kazımış Koca Sinan; “—El Fakir, El Hakir, Sinan”
Ali bin Sehl İsfahanî hazretleri diyor ki: 'Zenginliği aradım, ilimde buldum./ Övülmeyi aradım, fakirlikte buldum./ Afiyeti aradım, zühdde buldum./ Kolay hesabı aradım, susmakta buldum. / Rahatı aradım, cömertlikte buldum.'
Mekke fethedilmiştir. İslâm tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır. Allah’ın Resulü buyuruyorlar; “—Küçük cihattan çıktık, şimdi büyük cihada gidiyoruz” Mekke’nin fethi, nefislerimizle yaptığımız mücadele yanında, ‘—küçük cihattır! ’
Nefis, bizlere öyle bir dünya elbisesi giydirmiştir ki, “—mal ile bezenmiş, mülk ile bezenmiş, makam ile bezenmiş, evlat ile bezenmiş şaşaalı bir elbise”
Ayet ne buyuruyor, “—Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü sen ne yeri yarabilir, nede boyca dağlara erişebilirsin”
Bir şiirimizde bugünden yarınlara olan yolculuğumuzu şöyle anlatmaya çalışıyoruz; “--Bugünden yarına bir uzun yoldur, zaman! / Yarın, Hakk'ın divanı vardır, yaman! / Dünya ki, iki kapılı bir handır; / Esfele Sefilin gibi bir yardır, aman! // O yar ki, azim olur, nefis olur/ Solur solur kan kusan nefes olur/Gayri bin bir müptela heves olur/ Heves deryasında yüzen kuldur, aman! ”
..
Yine dert aldı beni-,dinleyin anlatayım.
Başımdan geçenleri-sirasıyle yazayım.
Çok şey geçti başımdan-hangisini yazayım.
Bir çoğunu unuttum-nereden başlayayım.
Tam onyedi yaşımda-gurbet ele ulaştım.
..
Ah o uçurtmalarım...
İpleri bende sanıyordum uçurturken
Halbuki sadece ipin ucu bende idi
Rüzgarlar sahiplenirdi havada iken
..
Kırk yıllık geçmişi mezara gömdüm
Kara haberinle sarardım soldum
Nur yüzünü en son vakıfta gördüm
Son durağın Cennet olsun Ayyıldız
Trabzon imam-hatip mihenk taşımız
Birlikte pişerdi sanki aşımız
..
Kuşak kaya, Mesiresi,
Ortadan akıyor deresi,
Sorarlar bura neresi,
İşte benim Gümüşhane m.
Elması, armudu, vişnesi,
..
Yine…
Yine bir akşamı karşıladı yüreğim…
Kar beyaz hediyeler inecek yüreğime;
Kızılın en can alıcı noktasına düşecek gözyaşlarım…
Bir saliseye sığdıracağım yine;
Okyanusları ısıtacak hasretin damlalarını…
Bir deniz feneri yakacağım karanlıklara
..
OĞULA NASİHAT
Gönlüm arzuladı tokat elini
Gidip orda şimdi kalasın oğul
Sivas yolu üstü çamlık belini
Gidip şu Yozgat, ı göresin oğul
Amasya samsunu orduyu görsen
..
Kırdım saatimin yelkovanını
Zamanı durdurdum kendime; umutsuzca
Kış uykusundan uyandırdım uyuyanları
Yaz sıcağına attım kendimi
Soğuk deniz rüzgarlarının kucağında; umursuzca…
Yıkık dökük bir yelken taşıyor zaman
Hayat denilen yolculuk gemisinde
..
Açgözlü düşler kuruldu göğe eren
İstanbul,kaç katlı İstanbul'sun? ...
Saklambaç oynayan çocuklar var kuyularında
Oysa kalabalık sokaklardı o tenha yerler
ve çöktü sessiz akşamlar
Yorgun umutlara saygılı
Mütevazi İstanbul!
..
Memleketim diye söylemiyorum, şimdi dağlarına duman yaslanır,
O duman sis olup çökerken yere, özündeki rahmet karışır tere,
Başlar muhteşem dansı damlaların, tekrarlanıp durur binlerce kere,
Depresyonda sanırsın gökyüzünü bakışları koyulaşır, puslanır.
Göğün hüznü çise olur, süzülür, usul usul yağar, toprak nemlenir,
İnce ince dökülür gözyaşları, ıslanır dağ, bayır, ova, taş, toprak,
..
Gözlerin güneş gülü,
Dudakların ateş yüklü,
Saçlarında
Martıların çığlığı...
Çevir gözlerini dağlara,
Dağdan süzülen rüzgarı,
..
Yollara düştü düşüm...
Düşümde sen olunca;
Ağır aksak bir şimendifer gibi geçer oldu zamanım
Kör karanlıklarda ölüce yanan mumlara döndü
Uzun bir tünelin görünmez ucundaki ışık gibi
Kahpe kuyuların dibindeki güneş oldu zamanım...
Yollara düştü düşüm...
..
YALOVA ÇINARCIK
[email protected]
Yalova derken aklımıza hemen yaşadıklarımız gelir. Ama bu doğru değil çünkü Yalova da ve çınarcık ta çok güzel anılarımız var. Bu yıl İstanbul seyahati yaptık oradan da Yalova ya gittik. 1,2 gün kaldık tabi biraz ayam soğuktu yağmurluydu. Pekte bir şey anlamadık ama olsun deydi gittiğimize eski Yalova değil ama yine güzelliğini korumuş, o eski halini hatırladıkça insanın ürpertisi geliyor.
O zamanlar biraz daha iyiydi evler apartmanlar binalar baya çoktu. Ne yazık ki deprem oraları yerle bir etmişti. O eski hayatı yoktu. İnsan der demez üzülüyor, hani o eski günleri tekrar geri getire bilsek çok zor artık şimdi ki hayata bakmak lazımdı.
Çınarcık diye bir yer var ama çok güzel sanki ALLAH oraya bütün güzelliğini yağdırmış, insanın içine bir güzellik veriyor ki orda kalası geliyor. Çok yüksek bir dağ oraya çıkanın başı dönüyor resmen çok tik arabayla çıktık ama ne çıkış insanoğlu korkuyor dere tepe dinlemiyor bir de içilen suları var bu kadar mı dedirtecek kadar güzel bir yer.
Ah diyorum keşke sıcak olsaydı da yaya çıksaydım o tepeye ne güzel olurdu. Bizim Trabzon Zigana dağı o yolun yanında hiç kalır. türislik yer çınarcık anlatmak olmuyor ne desek yalan olur.
Türkiye’de bazı yerleri gezdim fakat o kadar yeşillik ve güzellik hiç bir yerde görmedim.
..
Mârifet; sahipliyi değil, sahipsizi korumak,
Yolun orta yerinde, çiçekleri ıslatmak.
Bahçendeki çiçeğin; sana vardır faydası,
Büyüklerim, ne demiş; ‘İş, kişinin aynası’...
Ağaçlar kurur orda, kimse düşmüyor derde,
Nerde çevre sevgisi, kalan bir- iki ser’de.
..
Formika- tahta ile
Oymalı kenarlıklar,
Gece- gündüz onlarda,
Uyur küçük varlıklar...
İshaller, ateş, sancı,
Nice telâşlı günler,
..
Tonya’nın sis dolu yüreğinden
Kristal yağmurlar damlıyor şimdi
Anılarımızın sararmış yapraklarına…
Hüznün sevecen gülücüklerinde,
Mevsim suskun bir yalnızlık…
Mavi bir özlem arıyor şimdi,
..
Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı 1914'te başladı. 1918 yılında Osmanlı. Müttefiklerinin yenilmesi sonucunda Mondros Anlaşması ile bağımsızlığı sona ermiş, ancak Türk Ulusu olarak henüz teslim olmamıştır. Türk halkı yöresel örgütler kurarak yer yer direnişlere başlamıştır. Karşımızda İngiliz. İransız, İtalya Yunan askerleri ile doğuda Ermeni çeteleri yanı sıra Kürt Teali, İslam Teali, İtilaf ve Hürriyet. Sulh ve Selamet. İngiliz Muhipleri... gibi zararlı dernekler kurularak işgalci güçlere destek olunmuştur. Ayrıca padişah yanlısı Kuvay-i İnzibatiye örgütü de arkadan vurmaya çalışırken Ulusal Kurtuluş Savaşına destek olacak Trakya-Paşa eli Vilayet-i Şarkiye Müdafii Hukuku Milliye. İzmir Reddi İlhak. Trabzon ve Havalesi Âdemi Merkeziyet Dernekleri kuruldu. Atatürk'ün Samsun'a çıkışı olan 19 Mayıs 1919 tarihinden sonra ulusal dernekler bir çatı altında toplanmış. Kurtuluş Savaşını vererek düşmanların denize dökülmesine olanak sağlamıştır.
1920 yılına kadar 30 şubesi olan Türk Ocakları Büyük /aferin kazanılmasında çok büyük rol oynadığını Mustafa Kemal Atatürk beyan etmişlerdir.
Büyük Zaferle sonuçlanan 9 Eylül 1922 tarihinden sonra 19 şubesi daha açılan Türk Ocakları gerek Türk Ulusu ve gerekse Mustafa Kemal tarafından ilgi, takdir ve tebrik ile karşılanmıştır. 1924 tarihinde şube sayısı 71' e ulaşan Türk Ocaklarına gösterilen ilginin bu denli fazla olmasının nedeni Mustafa Kemal'in sahip çıkma tutum ve davranışıdır.
Meşrutiyet döneminden itibaren (Bütün dünyada olduğu gibi) ulusalcı, halkçı, uygarlıkçı düşünceleri savunan Türk aydını ve gençliğini fek çatı altında toplamayı başaran Türk Ocakları mütareke döneminde ulusal direnişi sağlamada büyük yararlıklar gösterdi. Kurtuluş Savaşını maddi ve manevi yönden bu ocak çağdaş Türkiye ülküsünü Türk Halkının benliğine işlenmesinde büyük etken olmuştur. Atatürk yurt gezilerinde Türk Ocakları'nı
ayrı ayrı ziyaret etmiş gençlere önemli söylevde bulunmuştur. Ayrı adlar altında kurulan ulusal dernekleri Türk Ocaklarında birleşmeleri önerilerinde bulunmuştur. Özellikle öğretmen ve öğrencilerin üye olduğu bu ocaklarda önemli konuşmalar sapmıştır.
Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar İttihat ve Terakki Partisi hariç ülkede bulunan tüm siyasi partiler zamanının yönetimince kapatılmış, derneklerin çalışmaları tümüyle durdurulmuştur. Türk Ocakları ise kuruluşundan 1931 tarihine kadar çalışmalarını sürdürmüştür. Ulusal duygu ve düşünce her ulus için önemlidir elbette. Ulusal duygu ve düşünceden yoksun bir toplumun başarıları olası değildir. Türk Ocakları ulusal duygu ve düşüncesinden asla sapmamıştır. Çalışmalarını titizlikle sürdürdü. Yayınladığı Türk Yurdu Dergisi ile işlevlerini pekiştirmiştir. Türk Ocaklarında örgütlenen İstanbul Erkek Lisesi ile İstanbul Üniversitesi Öğrencileri. Kayseri'de öğrenimini sürdüren lise son sınıfı öğrencileri ile öğretmenleri, Kastamonu gönüllü gençleri Çanakkale Savaşına katılmış ülkesini savunurken tamamı şehit olmuştur. Ayrıca İstanbul Mitingini hazırlayan Türk Ocakları üyeleri (Türk aydınları) İtilaf devletlerince yakalanıp Malta adasına sürülmüştür. Bunların arasında Halide Edip Adıvar'la İstanbul Mitingini düzenleyen Türk Ocakları üyelerinden Süleyman Nazif. Ziya Gökalp ve onlarca aydın İngilizler tarafından Malta Adası'na sürülmüşlerdir. Sakarya Oymağı adı altında Sakarya Meydan Muharebesine gönüllü katılan Türk Ocakları gençlerinin tamamı şehit düşmüştür.
..