ne bir damla gözyaşı dökeceksin gözpınarından
ne de takvim yapraklarına ağlayacaksın düşerken
tüylerin diken diken olsada bir an; zaman dilimlerinde
ardına bakmayacaksın mutlu olmak istersen; anların mazi olurken...
.
gelecek anlarına gül yaprakları döşemek olmalıdır amacın
sevgi denilen bir dağa tırmanan yollar ile dolu olmalıdır yamacın
ellerin gül kokmalı nefesin gibi; gözlerinde güzellikler uçmalı senin
son nefesi verirken kokuları tütmeli; hatırası yüzyılları ısıtmalı busenin...
..
Sana olan sevdamı şiir yapayım dedim;
Harfler kitap oldu da, sonu getiremedim…
Tek tek ekledim inan sevgi damlalarını;
Dünyayı sel aldı da, suyu bitiremedim…
Kelimeler şenlenir, seni her andığımda
Kalemler neşelenir, adını yazdığımda
Kağıtlar uçuşurlar sevdamın rüzgarında
Tüm harfler bitti fakat, seni bitiremedim….
..
Bir vurguna eşlik ederken
Görünmez kurşunların barutu;
Ruhumun kirpiklerinden sarkıyor tek tek
Umutsuzluğumu yıkacak fırtınanın umudu…
Körlere ışık tutmuş gibi yakarım karanlıkları
Tek bir ateşböceği bile tınlamaz kör karanlıktaki aleve
Sonsuzluğa uzanır gibidir umutsuzluğum
Kumsalda can çekişen denizyıldızı gibi; kum tanelerini öpercesine…
Sabah nedir; akşam ne?
Zamansızlığın en koyusuna dayanmış gidiyorum
..
Karanlıkta yaktığım sigaramın dumanında resmederim siluetini
Kimseler şahit olmasın; sensizliğimde yandığıma...
Ay ışıklarının neden gizlendiğini sorma bana ne olur;
İçimdeki yangınların izbelerinde kaybolmak istemediler,
Hepsi karanlığın bir köşesine çekilip
Sana yanışımı izlediler...
Gelme sakın yarın; şu an olduğum yere
Sokak taşlarını delik deşik ağlıyor bulacaksın...
Bakma;
Bakma sakın dehlizine derinliklerin
..
Al götür yanıbaşında,
Sakın gösterme kimseye yüreğimi...
Kırılgandır biraz da;
Sallanmasın olur olmaz zamanda...
Al götür yüreğimi yanıbaşında;
Uyku tutmasın gözlerini uzaklarda,
Sımsıcak bir bakışın yeter de artar bile
Soğuklara karşı koyup yaşamasına...
Al götür;
Üşütme sende kalsın yüreğim...
..
bir kavganın tam ortasına düştüm
müsebbipleri; sen ve ben…
gözlerimiz…
gölgeler…
bir rüzgarın savurduğu saçlarının tellerine takılı kaldı heveslerim
güneşin koyulaştırdığı gölgenin uçurumlarında…
bir kavganın tam göbeğine düştüm
uçsuz bucaksız zemheri soğuğu yaladı yüreğimi
ruhum dondu...
gözpınarlarımda tek damlaya sığdırdım sonsuzluğu
..
nasılım? ..
gözüm gülse bile; içimde kan ağlıyor asılım...
kör gecelerin koynunda uyuyakalmış mutluluğum,
nefeslerim kara bir limanda bekleyen gemi gibi...
gözlerim bir cesette; yaşamayı unutmuş...
umutsuzluk dağlarımı kara bulutlar kaplamış yine
bir damlaya hikayeler sığdırıyor dipsiz gözpınarlarım...
kapkara bir mendirektir biliyorum
umutsuzluk gemimi bağlayacağım liman taşları;
iskele babaları kayıp,
..
benden geçti artık fırtınalarda yelken açmak
asude denizlerin ılgın esintilerinde mutluluk arıyorum
gecikmiş sevdalar yakalamak adına
çarşaf gibi denize oltalar atıyorum...
...
yorgun yüreğim teklemek üzere belki
belki de son demlerini çalıyor kader saatim
gözlerimde tek damlaya sığdırmak istiyorum geçmişin acısını...
bilmem ki buna yetecek mi; bitmeye namzet takatim?
..
..
Her biten güzellik; ardında bir tortu bırakır...
Bazen bir fincanın kenarında kahve telvesi olur
Bazen de gözpınarında bir damla yaş...
Bazen ellrini soğuklarda ısıtırsın
Eskiye özlemin sıcaklığıyla
Ve bazen de yaz güneşi altında buz kesilir bedenin...
Fakat; yaşadığın anların değerini anlayamazsın...
Taaa ki...
Özlemi; mazi romanının sayfaları arasında vurana kadar benliğine...
İşte...
..
geceye yazdım seni; gündüz okumak için
bulutlar gülüyorken simsiyah gökyüzünde
kırlangıçlar karanlıkları öpecekler minik minik
yıldızlar sana göz kırpacaklar; bilmeyeceksin...
geceye yazdım seni; sonsuzluk mutlu olsun diyerek
gözyaşlarım düşerken karanlık sokak taşlarının üstüne
ayışığında yakamozlar ağlayacak minik minik
dalgalar sana seslenecekler; bilmeyeceksin...
..
Bir vurguna eşlik ederken
Görünmez kurşunların barutu;
Ruhumun kirpiklerinden sarkıyor tek tek
Umutsuzluğumu yıkacak fırtınanın umudu…
Körlere ışık tutmuş gibi yakarım karanlıkları
Tek bir ateşböceği bile tınlamaz kör karanlıktaki aleve
Sonsuzluğa uzanır gibidir umutsuzluğum
Kumsalda can çekişen denizyıldızı gibi; kum tanelerini öpercesine…
Sabah nedir; akşam ne?
Zamansızlığın en koyusuna dayanmış gidiyorum
..
Trabzon sokaklarından birinde vuruldum;
Uzun Sokak denilen hengamenin tam ortasında
bir çift mavi deniz aldı beni sonsuzluğun içine
yemyeşil yapraktaki renksiz çiy tanesinin sonsuzluğuna
kıpkırmızı oldu bulutlar,
gökyüzü ağladı,
yıldırımlar çatladı yüreğimin derinlerinde,
şimşeklere evini açtı vurulmuş ruhum
ben;
ben o mavi gözlerdeki masumiyete vuruldum
..
Biliyorum; zaman denilen sonsuzluk ölecek bir gün
An geldiğinde yaşanacak ya; veda zamanı
Belki son nefes, belki de sürgün
Gözlerde fer kalmayacak; veda zamanı…
Burkulup ölecek yaşama hasret gözler
Son olsa da mis kokacak boşlukta ölen sözler
Alnımızda parlayacak hasretten sıcak terler
Ölüm bile mis kokacak; veda zamanı…
..
Son durak bir yürek olmayacaksa eğer
Yolları yormanın; ne manası var?
İki damla yaş kadar değerin yoksa eğer
Gönülde yol almanın; ne manası var? ...
Zaman akıp giderken sonsuzluğun ucuna
Kırık bir yürek tıkılacaksa umutsuzluk hurcuna
Yağmurlara karışacaksa gözyaşların boşuna
Her saniyeyi bir asır saymanın; ne manası var? ...
..
yüreğimdeki rüzgardan fırtınalar üreteceğim
saçlarımı fırtınaların sıcağına terkedeceğim,
ellerimde olmasa da gül kokulu ellerin
rüzgarlara; kokularını taşımayı öğreteceğim...
denizlerde dalgalara resimlerini çizeceğim
köpük köpük sevdaları kumsalımda eriteceğim
gözlerimde olmasa da o buğulu gözlerin
dalgalara; buğularını taşımayı öğreteceğim...
..
Alacakaranlığın kahpe siyahlığı yuttu düşlerimi
Sensizliğin cenderesinde yıkılırken bedenimin üstüne ruhum…
Ayaklarımın altındaki topraklar kayboluyor aniden
İsmin hayallerimde gezinmeye başlarken….
Soluduğum hava; birden bire yok oluyor
Sonsuzluğa ısmarladığım nefesin hayallerimi okşarken…
Ellerim birleşmiş oluyor, kokunu o an duyumsuyorum sanki
İçimde yeşeriyor aşkın; ciğerime doldururken gizem dolu kokularını
Dudaklarından dökülürken bana olan sevgi nağmelerin
Rüzgarlar duruyor, güneş donuyor sanki olduğu yerde…
..
bulutlarda aradın mı hiç mutsuzluğumu? ...
bir martının gözyaşlarına hiç baktın mı dikkatlice? ...
yağmur tanelerinden isimler yazdın mı ıslak sokaklara benim gibi? ...
gizemli bir bakış fırlattın mı gökkuşağının tam ortasına? ...
en büyük gizem nedir bilirmisin bir tanem
içimdeki alevleri haykıramamak
içim kavrulsa da sana duyurmayı başaramamaktır en büyük gizem
veya duymak istememendir…
zaten ölümde bir gizem değil midir?
hayalinin karşısında öldüğüm gibi
..
Son vedayı ediyorum sana
İlk kez...
Çırpınırken gözpınarlarımda iki damla
Son köpüğünü avuçluyorum sevda okyanusumun;
Son vedayı ediyorken sana
İlk kez...
Takvimlerden yaprakları koparmayacak ellerim
Günleri saatlere bölüp hesaplamayacağım
Yılları düşleyip durmayacağım
Son yolculuğuna uğurluyorken sevda gemimi
..
nöbetteyim
bir nefesin nöbeti bu
gideni beklemem artık; terketmiş beni
geleni içimde besleyeceğim içimde; gidene kadar
gökyüzünde beyaz bulut mu olurlar
yaz gününün sıcağında; soğuk soğuk
yoksa bir kırlangıca rüzgar mı olur tek tek
belki de bir uçurtmanın göğsüne konan öpücük
bir martının kanadına yük olan rüzgar tanesi belki
nöbetteyim
..
bir rüzgar eser bazen benliğime aniden
uzaklaşırım şiire yazacak olduğum harflerimden
bazen alır başımı giderim
Faroz limanının en ucuna...
ılık bir rüzgarın esintisine bırakırım bedenimi
..
Bir güne başlarken mahmur gözlerle
Uykuları bile sahtekâr, uyanması hilekâr,
Bir selam verse bile eşi ile dostuna
Gülümsemesi sahtekâr, selamları hilekâr...
Bir utanmaz seslenmesi var ki; eşek anırmaz
Öyle bir gülüşü var ki; maymun yapamaz,
Yüzündeki çamurları görsen, domuz yalamaz
Nefes alması sahtekâr, vermesi de hilekâr...
..
gecelerine gül kokuları ekiyorum
yıldızlara mis gibi mutluluklar yükledim..
adreslerini sana yönlendirdim
sabahlara kadar güzel koksun gözpınarların
ruhunda dolaşacağım belki de..
haberin olmayacak..
haberin olmayacak sana olan özlemlerimden
bir damla da olsa uyku olup gireceğim umarsızca; rüyalarına
kabusları kovacağım seni korkutmasınlar
umutsuzlukları rüyalarına konu yapmayacağım...sen bilmeyeceksin
..
İnatçıyım...
Kaybolmayacağım nefeslerinden,
Gitmeyeceğim gecelerinden,
Silüetim esir alacak ruhunu...
Asılı kalacağım; düşmeyeceğim
Islak kalan gözbebeklerinden...
İnatçıyım...
Yağmur tanelerine hapsedeceğim seni;
Yalnızlıklarımı dökeceğim karanlık sokaklara
..
uçurtmamı kaybettim
seni düşlerken
bir hain rüzgarın esintisi çaldı ipini
kayıverdi aniden... ellerimden
uçurtmamı kaybettim
beyaz bulutların kenarlarında oynaştırırken
sen düşünce yâdıma
canım çekildi o an... ipini tutamadım uçurtmamın
acı bir rüzgarın uğultusunda geçmiştim kendimden
soğuğu sensizlik...
..
"Unutma beni"derken; gözlerim ağlıyordu,
Bir hüzün bulutundan alevler yağıyordu
Artık sensizliklerde ıslak kalacak olan
Gözpınarımda hüzün gözyaşı sağıyordu...
Her yağmur tanesinde seni ararım artık
Hasret yangınlarında ben de yanarım artık...
Rüyalar ağlayacak, kumsallar kan kokacak
Her yağmur tanesinde bin anı uçuşacak
..
Yalnızım...
Kör kuyunun en dibinde; zamansızlığın köşesinde
Yorgun bir yüreğin atışlarına eşlik ediyor saniyeler
Karanlıklarımı aydınlatmaya utanıyor güneşin ışıkları;
Kimsesiz bir rüzgar gelip oturdu yanıbaşıma,
Ufuklardan getirdiği mutluluğu sunmaya niyetliymiş;
Hıçkırıklar düğümlenirken karanlığın en kuytusunda boğazıma
Rüzgar bile utanmadı; ağladı...
Tek nefesim ısıtıyordu kuytularını karanlıkların
Hüzünler yağıyor; karanlığı simsiyah eden
..
Çok emeğin var bende;
Yaşama sevincime dayanak oldun
Gönlümden geçenlere sığınak oldun yâr..
Şemsiyem oldun bir tanem; yüreğimin üstüne
Yağmur gibi gözyaşlarıma set çektin
Hasretleri bertaraf ettin güzel ruhunla
Güneşim oldun, güneşi unutturdun bana yâr…
Adımlarımı bile saymazdım seni tanımadan önce
Nefeslerimde hoyratça idi, sayılmadan harcanan
Baktığım yerlerde de boş gezinirdi gözlerim
..
Hüzzam makamında bir hüzün şarkısı çalar
Gözpınarlarımda belirir damlalar; yavaş yavaş
Bulutlar kıskanır bazen, yüreğimdeki seni
Mutluluklar misafirmiş yüreğimde, neyleyim? ...
Çiçeklerde, sabahın çiy taneleri parıldar
Kıpkırmızı kan kokar bazen, beyaz papatyalarım
El sallarım, ardına bakmadan giden heveslerime
Mutluluklar misafirmiş yüreğimde, neyleyim? ...
..
Sevgi…
Eğer; uçmaya zorlamayacaksa kırık kanatlı kuşu
Kof bir sözcüktür benim için…
Gözbebeklerinde hayat oluşturamayacaksa bakışlar
Boşa gidecekse sevgi zannedilen yürekteki akışlar
Susun o zaman lütfen..
Susun ki; sevgi ağlamasın…
Susun ki; sevgi nağmeleri kan doğramasın mısralarıma…
Sevgi…
Eğer; bacağı kırık atı dörtnala koşmaya heveslendirmeyecekse
..
Mezar taşım olacak
Birgün elbette;
Doğum Tarihi:30.08.1962
Ölüm Tarihi:......
Ölüm tarihim de yazacak birgün...
Hani? ...
Üçüncü gün nerede?
Nerede bu üç günlük dünyadaki
Üçüncü günüm? ..
Kim çaldı benim üçüncü günümü?
..
bir resim yapsam beyaz tuval üstüne
konusu sen olsan
boyalar mutlu olur, kaybolurlar gözlerinin içinde
renkler uçup gider sonsuzluğa
görünmez olur resmin
bir resim yapsam beyaz tuval üstüne
konusu sen olsan
fırçalar değmez nazik bedenine, acıtır seni diye
gözlerinde eritirim fırçaların acısını
dudaklarında sona erdiririm; yüreğimin sancısını
..
Bir nefes…
Sıcak bir nefes uğruna düşlerimi yaktığım
Umarsızca; saatlere tekme attığım
Gözlerimin tam önünde kirpiklerime tek tek taktığım;
Tek damlasında binlerce hayal yaşattığım
Sevdam…Nefesim…
Gözlerimde yaşımsın…
Bir hayal…
Sıcacık bir hayal uğruna yorganları yaktığım
..
Rıhtımın en ucundayım
Karanlıkların kucağına bıraktım benliğimi
Ilık bir rüzgar tarıyor tenimi ince ince
Martılar yok gökyüzünde cıvıltıları eksik
Denizin maviliği kararmış
Döndüm ve bu koca şehre bakıyorum
Trabzon’uma…
Bildiğim bir şey var ki;
Sebepsiz akmaz gözyaşları gözpınarından
Bazen mutluluk ıslatır gözpınarlarını
..
Ağlama;
Ağlama bir bulut gibi rüzgarların önünde...
Bir yağmur tanesinde bin heyacan adına...
Yürekten volkan çıkartma, gözpınarların kurumasın
Ağlama; gözyaşlarında yüreğim kavrulmasın...
Eeey sen; vatan uğruna şehit doğurmuş ana
Sen, gözbebeğin gibi büyütüp vatana kurban veren baba
Ağlama;
Binlerce mermiden hızlı akmasın gözyaşların
Atom bombasından daha yakıcı olmasın ağıtların..Ağlama...
..
Yalnızlığım...
Saliselere can verirken zamanımı köreltiyor...
Ellerimden akıp giden kum taneleri ağlıyor
Ufkumda kırmızıya bürünen güneşe eşlik ederken...
Dalgaların uçlarına motif gibi yapışan köpükler
Çakıl taşlarının arasında kaybolurken; bana gülüyorlar
Martılar havada asılı kalmış beni izliyorlar
Denizanaları kumsala atmışlar renksiz bedenlerini
Denizyıldızları bana eşlik etmek için ölümü göze almışlar
Bulutlar ağlamak istercesine sarkmışlar
..
Yollara düştü düşüm…
Düşümde sen olunca;
Ağır aksak bir şimendifer gibi geçer oldu zamanım
Kör karanlıklarda ölü gibi yanan mumlara döndü
Uzun bir tünelin görünmez ucundaki ışık gibi
Kahpe kuyuların dibindeki güneş oldu zamanım…
Yollara düştü düşüm…
Düşümde sen olunca;
Ağır mı ağır kayalar gibi oldu zamanım
Öksüz çocuğun, saçını okşayacak birini beklemesi gibi
..
Adını hasret koydum uzaklıkların
Kokusu hüzün
Gözbebeklerimde silueti belirir yalnızlıkların
Damla damla ruhuma işledim gülücüklerini
Zemheri soğuklarına meydan okudum
Yüreğimde kalan sıcaklığınla
Unutulmazımsın
Biliyorsun muhakkak
Son nefesimde bile
..
Dün gece..
Rüya gördüm...
Kumsalın üzerinde uzanmış resmine bakıyordum
Akşam güneşi batıyordu rüyamda
Gökyüzünde martılar canhıraş feryatlarda
Taa uzaklarda üç-beş yunus balığı sevişiyordu sanki
Denizatları dörtnala yarış yapıyordu çarşaf gibi denizde
Kumlar kupkuru, elimde bir çerçeve çerçevede sen vardın
Güneşin batışına eşlik etti gözlerim, kapandı birden
Elimdeki resmin kumsalın üzerine düştü
..
Mutluluklar işlesin iliklerine
Her geçen gün artarak derecesi
Kuşlar; yıldızların ışığında duvak dokusun mutluluğuna...
Karıncalar; dağların pınarlarından su taşısınlar gözpınarlarına...
Tüm kediler; farelerle horona dursunlar
Mutluluğunun, çalgı gibi tınılarında...
Görülmemiş bir düğüne evsahipliği yapsın yüreğin...
Dereler dolusu hoşaflar yudumlansın
Tepeler dolusu pilavlara eşlik ederken sevdiklerin;
Mutluluklara layık yüreğinin sevinçlerinde...
..
Bir tanem; bu şiir sana…
sen ömrümde olmadığına inandığım değerlere
rastladığımsın..
sen...
bulduğuma hâlâ inanamadığımsın...
sen gülücüklere herkesten fazla
layık olduğuna inandığımsın...
sen...
hayatım boyunca
..
Ah o uçurtmalarım...
İpleri bende sanıyordum uçurturken
Halbuki sadece ipin ucu bende idi
Rüzgarlar sahiplenirdi havada iken
Ben sadece süzülmesini seyrederdim uçurtmalarımı
..
Yine…
Yine bir akşamı karşıladı yüreğim…
Kar beyaz hediyeler inecek yüreğime;
Kızılın en can alıcı noktasına düşecek gözyaşlarım…
Bir saliseye sığdıracağım yine;
Okyanusları ısıtacak hasretin damlalarını…
Bir deniz feneri yakacağım karanlıklara
Fırtınaya düşmüş kırık yürekler için…
Görünmez iplerle bağlayacağım yelkovanı;
Akrebinden ayrılmaması gerek; saatlerimin…
..
Kırdım saatimin yelkovanını
Zamanı durdurdum kendime; umutsuzca
Kış uykusundan uyandırdım uyuyanları
Yaz sıcağına attım kendimi
Soğuk deniz rüzgarlarının kucağında; umursuzca…
Yıkık dökük bir yelken taşıyor zaman
Hayat denilen yolculuk gemisinde
Rüzgarlar yorgun, bulutlar güleç
Yeni ölümlere gebe dün’lerin ertesinde…
Şimdi…
..
Yollara düştü düşüm...
Düşümde sen olunca;
Ağır aksak bir şimendifer gibi geçer oldu zamanım
Kör karanlıklarda ölüce yanan mumlara döndü
Uzun bir tünelin görünmez ucundaki ışık gibi
Kahpe kuyuların dibindeki güneş oldu zamanım...
Yollara düştü düşüm...
Düşümde sen olunca;
Ağır mı ağır kayalara benzedi zamanım...
Öksüz çocuğun; saçını okşayacak birini beklemesine benzedi
..