1. Bitmez Koza
İşte Kozmik yumurta, her şey onun içinde!
Yavaşça yaklaşıyorum, sanki ürkütecek bir şey varmış da!
Özenle soyduğum kabuğunu anı olarak parçalara ayırıp ceketimin cebine atıyorum …
Beynin kıvrımları gibi şeyler var etti kendini! ! nerede ne var, ya da ne bulmalı ya da düşünerek gelmiştim buraya ne?
Bakıyorum, araştırıyorum … kolay değil, ormansal ve kendime yapacağım kısa sürede bu orman göletindeki nöron bileşenlerinden beynin bir sal.
Yürek şekilli bir oluşum sürükleniyor merkeze, bunu, görüyorum! O çok ötede ama yüzüyor, ulaşmak için bir yere, hissediyorum.
Odağında olmasa da böyle merceğin- ki zaten bir çekirdeği olsa idi evrenin, dışı da olmaz mıydı- gidiyor O’na doğru.
Peki O kim, veyahut nerede? bilen var mı, yoksa bilenler saklandı mı?
Ya da ben diyeyim “Bilenler sezgisel düzeyin çok ötesindeki bir sis olmanın koşulu olarak hep orda zaten vardıydı da bundan mı asla oluşmamışlardı?
Ah, kemirgenler dizgesi, derince boyunlu bir zürafanın mamut eşiğinde çizgileri yoktur hem Afrika zebrasının yine de!
Şimdi vahşilerin arasına geldik: kiminin dudağı sallantılı, kiminin boynu pek çok halkalı;
sormak günah olur Amerikada’kiler peki niye şen tabelalar önünde poz verir ve onların ne diye var
hava atmaya pahalı arabaları da zarar görmüş ruhları? Evet, bu kadar da keskin olur yarın ucu bazen,
koca şatolar barındıran; çünkü düzeltmek içinse bir terzinin naftalinlediği doku huzmesinin bir ceketin
veya bir pantalonun, içi çıkar da durur ve dışı da içine.. devamlı biçimde.. ki usta mıdır terzi de o da ayrı! !
*
Derken su yükseliyor ve içine kaparak, turuncu portakal kasesinin bulunduğu odaya geri yontuyor! Gariptir ki, sevmiştim burayı:
belki de ‘sevmiştim’ dememden daha çok, ‘burayı’ deyişimden anlaşılmalı sevmek eylemim bu mevkiyi! ! Çünkü öyle tuhaflıklar peydahlanıyor ki
insan hayatında, o anlayacaktır karşısına çıkan şu efsunları kuvvetlendirdikçe kendi hayal gemisi güvertesindeki miço yer silenlerini…
Ben tekrar geri gidiyorum, sular tekrar geldi, ama bu sefer beyni göremedim; kozmik yumurta gitmişti.
Demek geceleri oksijen depolayıp yeryüzüne, yaşatan bizleri, bitkiler de hareketlenmişti ya da her zaman öyleydi!
Ne nedir, nasıl? Yeniden beni zorla götürdükleri izbe şehre doğru kulaç atmak için dalmak kutsal nehre;
fakat bu seferki kendi isteğimle… Yumurta çekiyor beni, şu yumurta çekiyor bir memeli cinsini?
Nöronlar kayıplarda, bomboş bir kozmik yumurta: neden gördüm ki şimdi böyle? ?
Ya neyi, nasıl gördüğümü hangi olay dürtüsü açıklar nasıl, nereden biliyorum, örgüsünü seçemediğim bir şeklin?
Orada bir oluşum yoksa izlemediğim; ben neyim, neredeyim, nasıl buradayım, ya?
Nehir neydi yüzeyinde kulaç çırpındığım? Halbuki şimdi bu yumurtanın iç çeperinin kabzasının tozunu bile almıyorum!
Nihayet düşünce çarpıştırıcımı çıkaracağım için mutluyum:
İnsanın bulandırdığında zihnini, organizmanın sorular; işte cebimden çıkarıyorum küçük gerecimi, geçtiğinden yorgunluğum.
Daha etraflı düşünmek lazım gelir: rus ruleti masasına damlıyorum dolu kovanların bir tabancanın; diğer yana, iç çeperi falan bırakırken.
ama o çembere de hürmet gerekmez mi, o ulaştırdı beni bu bilmediğim diyarlara…
Ve …… Asla göremeyeceğim belki de, ne var;
sırlar perdesinin değil gerisinde, onun izdüşümü.. aklım, fikrimde.
Ellerim tırmanmakta bir dağdan, kasenin eteğindeymişim meğer. Dalgalar aşağıda şu an ne var ki;
demin beni mi dövmüşler, yerine kayalıkların? ? Bilemedim, işte ama demiştim; ‘belki de asla düşüncemi bilemeyeceğim’ …
Ancak tek şey olsa da ilk kez diyorum; ‘ellerim taşımış beni, bunu da, her zaman için ila şu an öğreniyorum’.
2. Aranan Orman
Hareket eden figürleri bir resmin, asılı duvarda!
Çanağın içinde bıcırdıyor Merlyn, çanağın içinde… Ve yaşadığı mağarası onun, o da mağaranın içinde.
mağara, sonsuzluktan gelen bir odunun gövdesinde.. korunuyor, kökleri yeryüzünü kapsayan, yeşilin ve
mavinin ardıllarını.. ve dev ağacın; görünmez, yemyeşil dalları… her geçen saniye fakat, imparatorluğun sınırları genişliyor:
Merlyn, oldukça adil halbuki davranmıştı? Ancak, dünya sınırları yer yüzeyinde olmalı?
Ağaç ise, muğlak ormanda barınıyor. muğlak orman kasenin gözbebekleri. Turuncu dalgalar aşındırıyor, kayalıkları aşağıdaki.
Diğer odalara bakmıştım, yalnız başıma araştırdım; hepsinin kapısı kilitlenmişti. Artık kasenin içine inmeliyim.
Görev de tamamlanmadı ama: kapıları açana kadar yok yok. Bu işi de bitirip öyle inmeli.
Kayıt Tarihi : 4.1.2005 21:00:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/01/04/tpk-b.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!