Esmer tenim, içimde kırılan acıların kirli ateşlerinde yanarken, düşlerim, gece ve gündüz sessizliğimin ve yalnızlığımın mızrağında can veriyordu.
Binlerce karanlık takip ediyordu içime yorgun düşen güneşimi.
Dayanılmaz kederlerin gövdesinde ruhumun can suyu olan göz yaşlarımı bendeki bilinmezliğin ipeksi mendiline akıtıyordum.
Yürüdüğüm onca yılın acı içmiş yolunu emen ayaklarımla kendime bir yön arıyordum ve üstelik urbamda başka sevdalara gün olsun diye ışık vardı.
Neon lambalardan kan damlarken göğsüme, susuzluğunda kuruyan bir yığın karanfil sessizliğimde konaklıyordu. Bir bir batıyordu bedenime cam kırığı aklımın sivri çakıl taşları.
Koparıp atmak geliyordu içimden, sevgiliden bana kalan tozlu kadın şarkılarını. Çaresizdim ve kaslarım henüz o kadar gelişmemişti, atamıyordum. Kalbim, altın suyuna bandırdığı bir söğüt dalına tutunmuştu bir kere.
Bu kederli yolculuk siyah ile mavi arasında bir merasim geçişiydi sanki..
Çoğu zaman kırmızı benekli balıkların gözlei süzse de yollarımı ve naraları yankılansa da içimde bir kırmızı şarabın, yinede sevgiliye bir gün ulaşma ihtimalinin hazzı ayartırdı zayıf irademi. Ve dönüyordu bana geri, sevgiliye ait attığım ne varsa.
Ah, sevgili
Ah, içimde dalgaları salınan taze çimen yeşili
Ah, yüzü gönlüme düşen ılık ekim gecesi
Ah, yaşamak istediğim günüme, yaşamak istediğim geceme açan utangaç çiçeğin sesi
Ah, göğsümün solunda uyuyan sevdanın lavanta kasesi
Bakışlarım çürüdü, ıslak güneşimin kutsadığı kül rengi dudaklarına bakmaktan.
Güzelliğine doymak bilmeyen kalbim ise, kar ve lotusun şefkatli ışığında, senin bana uzanan basamaklarının göğsünü emmekteydi.
Ey, serin gölgesine uzandığım güzelliğin sahibi. Sevgilim
Ey, yüzünü bedenime barınak yaptığım peygamber çiçeğim
Ölümün gücü beni ayakta karşılar ve tırpanıyla biçer güzelliğine direnen engin soluğumu. Daha kaç mevsim gün batarken ya da gün doğarken iki ateş, iki hüzün, iki korku üzerinde, terli şiirlerin dizelerinde, zifiri ışıksız kulelerde buluşacağız. Kaç mevsim daha, avuçlarımızda ezik, kirlenmiş, ama kutsal saydığımız yosun tutkusunun kırıntılarını taşıyacağız.
Ak yoncalı bir ırmağın kıyısında aşk nağmeleriyle çatırdayan kemiklerimin sesi büyürken içimde, beni yalnız bırakan dişi bir gök taşının esmer yüzü, hayalimde buz tutan gölgeleriyle küçük yağmur ellerini uzatıyordu sessizliğime.
Güneşe doğru büyüyen bir sarmaşığın teninde aşkım kanamaktaydı ve üstelik döktüğüm göz yaşları bir sarhoş gibi sızıyordu alaca karanlıkta.
Sevgilim, ölüm koklayan bir dünyanın neresine sığınsın bu seven gönlüm.
AFFET. Senin kalbinde yaşamaktan başka çarem kalmadı
Orhan DEMİRTAŞ
Orhan DemirtaşKayıt Tarihi : 3.3.2005 09:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (3)