Torunlarla Hakiki ‘Ecdat’ Hikâyeleri... ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Leyla’yla mutat ‘hayat ve memleket sorunlarını değerlendirme’ konuşmaları yapıp, “nasıl sancılı, yorgun bir ülke burası” diye iç geçirirken haliyle söylenmeye başladım: “İnsanlara sıradan bir pazar günü bir gazetenin kültür-sanat sayfasında edebiyattan, sanattan, müzikten, felsefeden, sinemadan, resimden bahsetmek tuhaf mı olur acaba, diye düşünmeyeceğim bir yerde yaşamak istiyorum galiba.” Sonra bir an cazip gelen o fikre de pek bayılmadım. Neden kaçıp gitmem gerekiyor. Evet, her güne nedensiz ölümlerin içimi yakan berbat acısıyla başlamak istemiyorum. Yaşadığım bu ülkenin tekinsiz ortamı beni de herkes gibi fena halde üzüyor, hırpalıyor ama gitmek istemiyorum. Her türlü acıyı siyasetin arkasına saklanarak çoğaltanlara, “Tam da sizin yüzünüzden bir yere gitmek istemiyorum. Ben bu coğrafyanın, bu kültürün, bu toplumun, bu tarihin beğendiğim ve bazen hiç beğenmediğim yanlarıyla bir parçasıyım. Burada kendime benzemeyenlerle birlikte yaşayabilmeyi hayal ediyorum mümkünse” demek istiyorum. İnsan her daim böyle sağlam ve kararlı duramıyor tabii. Malum, yine o en zalim haftalardan birisini yaşadık...

Yazmayı planladığım her sözcüğün karşılığı acının ve öfkenin yanında eksilecek gibi geldi bana. Sipariş ettiğim kitap paketini açarken gözüm televizyondaki şiddet ve cenaze görüntülerindeydi. Sokaklarda taşlarla, sopalarla, silahlarla koştururken basit bir hayat tasavvuruna bile sahip olamadan ölümün koynuna girmeye hazır görünen çocukların, içlerinde saatli bir bomba gibi taşıdıkları çarpıtılmış aidiyet duygusuyla nasıl ‘hiçleştiklerini’ düşündüm. Bilmiyorum, belki sadece tanık olduğum şiddet değil, o paketin içinden çıkan bir kitap da ‘aidiyetsizliğin’ manasını hatırlamama sebep olmuştur.


Özgürleşmekten korkmak...

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta