İkimiz de hayatımızda ilk defa Paris’e gelmiştik. Ve havaalanında daha ilk adımımızı atar atmaz aşk şehrinin o büyülü havasına kendimizi kaptırmıştık. Nice zaman önce demiştim Paris için “bir gün gerçek aşkımı ölümsüzleştirmek istediğim yer” diye. Gelmiştik işte Hasret’imle aşkımızı ölümsüzleştirmeye.
Sarmaş dolaş çiftlerin bir mutluluk nehri gibi sokakları arasında dolaştığı bu büyülü şehirde ilk gittiğimiz yer eifell kulesiydi. Hasret’imin zaten tatlı olan öpücüğünü daha da tatlı kılan, aşkımızı ölümsüzleştiren o kulenin dibinde bir soluk gibi geçen kaç saat kaldık hatırlamıyorum... sonra o sevgi nehrinde kocaman bir damla olduk biz de.. adımladık tüm Paris sokaklarını...
Taa ki o çok meşhur müzede sarmaş dolaş gezinirken çıplak bir torsun yanında yok yere birbirimizi kırana kadar. Dilim kopsaydı da söylemeseydim dediğim o birkaç kelimeyi söyleyene kadar... “Seninle evlenmek istiyorum, hadi burada evlenelim...” oysa ben o büyüye kaptırmış kendimi, sevinç çığlıkları beklerken buz gibi oldu hava.. Hasret’im dediğim evlilik lafını duyunca tüm büyünün bozulduğunu söyledi... ve beni oracıkta, o torsun yanında tıpkı o heykel gibi elsiz kolsuz ve ruhsuz bırakıp gitti.
Mutluyuz hala Hasret’imle, beraberiz... ama şimdi ne zaman kolları bacakları olmayan bir tors görsem evlilik gelir aklıma.. ve kalakalırım... oracıkta...
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta