Bir taze bahar günüydü,
Çığlıklarla uyandım.
Akdeniz’in güneşini gördüm ilk,
Toroslar’ın yeşilini.
Annemin ilk meyvesiydim,
Her ağacın ilk meyvesini ben yerdim,
Yemeğin yağlısı, sütün kaymaklısı,
Bir değildi yarim, hepsi dünya tatlısı.
Ayağım özengide çıplak,
Bazen atım eğersiz, çıplak,
Nalın değmedi diyemez hiçbir toprak,
Ağaçların hepsini bilirim kaç yaprak.
Türkülerim vardı, özümden yanık,
Bazen dağından denizine söylerdim,
Denizinden dağına bazen, memleketimin,
Dağda yılan, denizde mercan vokallerim.
Doğarken oğmuşlar beni bir okka tuzla,
Akdeniz’den içtiğim su, Tuz Gölü kadar.
İçim çeker balı bile iki baş limonla,
Maymun bile beslenmemiştir benim kadar,
Tarak, tarak muzla...
Dedelerimden hangisi bilmem,
Kazık var yediveren toprağında,
Çakılmış ta bin yıl evvelden,
Bana benzer sana ihanet eden...
Sen denizden korkardın ey dedem,
Toroslardı senin yuvan her dem,
Şimdi bu arsızlık bizde, neden?
Aşılar tutmadı mı dede? Lakin neden?
Son demini gördüm Yörük göçünün,
Yayla yollarına çıkardık, katarlar yorgun,
Emmim türkü söylerdi, atının üstünden,
Kar suyu içmiş konak yerinde, boğazında yangın.
Babam silahının sesini dinlerdi dağlardan.
Yaylamız Yunt, iki dağın arası,
Yarısı taş, kırmızı toprak yarısı,
Sütlü tarhana yapmış,koca dayının karısı,
Sanırdım düğün sofrası.
Türkmen kızı yeni gelmiş davardan,
Vurdukça tuluğa, yağ verir ayran,
Bu gönül sana ezelden hayran,
Şehirli kız ne anlar, gevrek yufkadan,
Sevgiden vefadan...
Güz vaktidir kalkın göçek sahile,
Asker türkülerinin son nakaratını söyle,
Silah tutan elleri, özlemiş orağını sapı,
Gelinlik kızların gözü yollarda kaldı.
Silifke’nin yoğurdu, kız seni kim doğurdu,
Alişim Kezbana çoktan vuruldu,
Çengiler geldi düğün dernek kuruldu,
Alişim oynamaktan yoruldu.
Kezban gelin istemez malı mülkü,
Alişindedir onun bütün feri gücü,
İçerler birlikte bir bardak sütü,
Harmana çocuk gerek, hem de bir sürü...
Ah İbat Amca, köyümün gönül ustası,
Bir çölü sulardı sevgi kurnası,
Yalnızlığın kitabını yazardı,
Bir de olsaydı okuma yazması,
Sözlerindir boynumun ilk tasması.
Asırlık koca ninem, bilmem ki sana ne demeli,
Kaç yıl oldu büyük dedem, senden gideli,
Bir körpe tazeydin altı çocuklu,
Sanki çeşmeydin altı oluklu.
Yağmur düştü toprağıma, sabanı özler oldu,
Koca yıl sabanın demiri paslandı durdu,
Anam koca öküzü geceden yemle,
Kalkın uşaklar kalkın, sabah ezanı oldu.
Çamlı belende ekinler olmuş diz boyu,
Başak ağır gelmiş, boyunları bükülü,
Sen, çocuğumun ekmeği, hayvanlarımın yemi,
Yanık yüzüm, kızıl saçım, aynı güneşin eseri.
Anam, babam, kardeşlerim memleketim, törem,
Bir büyü var aramızda, isterim hep size dönem,
Duyarım bademler çiçek açmış, beyaz, pempe,mor,
Bu ayrılık bana fazla, içimde kızılca kor.
Uzaktan sana şiir yazmak marifet mi?
Toprağını çiğnemek bitmeyecek hasret mi?
Şu gurbet elde kaldım vefasızlar eline,
Acep bir can gelmez mi sıcak haberlerinle...
Buralar bir garip,ben oldum ondan garip,
Dağı dağına benzemez,denizi denizine,
Dilleri ayrı huyları ayrı,
Buralarda neyleyim gayrı.
Gelmek.
Ah ne zor bilsen gelmek,
Bunca ihanetten sonra,
Unuttum kaç yaprak var ağacında,
Harman nasıl sürülür,
Yayla yolu neredir.
Canım anam,hala eski anam mısın?
Deli oğluna üzülür,tasamda mısın?
Garip anam,sanırım ki yanın Arafat,
Gurbet,bir sigara içimlik saltanat.
Hatırlarsın,bavulumu hazırladığın günü,
Çeyizinden bir yorgan işlemeli,
Babamın alabildiği tek battaniye,
Kaç kere göl ettiğim döşek.
Avuca sığmaz yaralı birde yürek.
Sırtımda bohçam atıldım oradan oraya,
Bir sen terk etmedin birde verdiklerin.
Boğazından geçmez bilirim benden ayrı yediklerin.
Doğuşunu görmeyeli yıllar oldu güneşin,
Eğer yoksa saçını okşayacak birde eşin,
Gurbet dedik ya gerisini sen düşün.
Yürek yarası değil bu,bıçak yarası,
Bir bilet getirirdi belki beni sana,
Şair demiş ya: “Kazanamadım sıla parası.”
Çek diyor şeytan çek,iki kaşın arası...
1985-1995
Hüseyin UysalKayıt Tarihi : 10.2.2006 22:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!