Zalimdir töreler. Seveni sevdiğinden, anayı kızından, babayı evladından ayıran, kardeşi kardeşe vurduran, içimizi paralayan zalim kahpe töreler yok mu? ..
Bazen kendi kendime “bu töreler de neyin nesi? ..” diye soruyorum. Anlıyorum ki cehaletten başka bir şey değildir. Zaten ülkemizi bölmeye çalışan da bu cehalet değil midir? Bir tarafta töreler, diğer tarafta terör denilen bu iki şerefsiz illet değimlidir? ..
İşte bu törelerde kız sever; kahpe derler… Oğlan sever; namussuz derler… Sevgiye saygı göstermedikleri gibi bir de mutluluğa hep kurşun sıkarlar gül atmak yerine…
Canlar, bu gençler bizim geleceğimiz değil midir? Neden kıyarız? .. Bu kızlar bizim gelecek nesillerin anneleri değil midir? Hem sevdadan yoksun bırakır hem de başlık denilen illetten mahkum ederiz. Yıllardır süren, kimin başlattığı belli olmayan bu kahpe törelere dur demenin zamanı gelmedi mi canlar? ..
Sevdada mecburiyet, sevgide özgürlüğün zamanı geçmedi mi çoktan? Ezelden beri dalgalanan, atalarımızın kanı ile renk alan ulusumuzun bayrağının altında yaşayan tüm canlar bir değil midir? Töreler bir taraftan, terör diğer taraftan… Kürdü, sünnisi, alevisi, çerkezi, lazı, hep bir kandan değil midir? Silahımızı; ülkemize göz diken şerefsiz ülkelere, silahımızı; bizi bölmeye çalışan bir avuç hain teröriste doğrultmamız gerekmez mi?
Asırlar öncesinde başlayan bu cehaletin sonu gelmedi mi artık? .. Ne olursunuz ağlamasın Ayşe, Fatma ninem, Elif bacım… Ağlamasın yiğit Mehmet’ im, Mustafa’ m… Silah verilmesin 13-14 yaşındaki can yiğide, silah verilmesin artık! ..
Sevgiyi aşılamanın zamanı geldi de geçiyor bile…
Susturun artık namluları sevenlere karşı! Kaldırın artık başlığı kız isteyenlere karşı! Ayşe Mehmet’ i, Fatma Mustafa’ yı bağrına bassın. Onların da hakkı… onlar da insan doğdu. Tek suçları cehaletin olduğu bir ortamda doğup büyümeleri… Onlar, toplumumuzun gerçek yüzleri. Onlar geleceğimizin sevgileri… Onların da sevmeye, sevilmeye hakkı var. Bu sevgiyi onlardan almayalım. Allah’ımızın verdiği cana kıymayalım. Töre denen illeti, içimizden sökelim. Geçmişimize sahip olarak, geleceğimizi tertemiz nesillere teslim edelim. Geleceğimize sevgiyi mutluluğu sevdayı aşılayalım. Ne olur canlar ülkemiz tertemiz kalsın. Kürdü, lazı, çerkezi, alevîsi, sünnisi; bu ulusun yadsınamaz bütünlüğünü – Türklüğünü - kendi içinde sindirebildiği sürece, bütün dünya da bizi böyle kabullenmek zorunda kalacaktır...
“her şey vatan için! ..”
Hülya Şahan
Ahmet Turan AltunsuKayıt Tarihi : 17.8.2007 18:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
bu kez sizlerle, henüz 26 yaşında olan çok genç bir annenin, bir alevî hanımefendinin çok ama çok içten bir yazısını paylaşmak istiyorum kendi sayfamda... umarım kızmayacaklardır.... teşekkürler şimdiden sevgili Hülya Şahan.... bilgi: zaman içerisinde bazı dostlarımız, 'niçin ALEVÎ vurgusunu yapıyorsunuz? .. eğer bunu bir SÜNNÎ yurttaşımız yazmış olsaydı bu kez de SÜNNÎ vurgusunu yapacak mıydınız? ..' diye çok haklı bir uyarıda bulunuyorlar... buna hiçbir sözüm yok gerçekten ama bir de içimizde yaşadığımız gerçekler var ki bunu da asla gözden ırak tutamayız efendim... her ne kadar ben bu komplekse ömrüm boyunca girmedimse de bir çok dostumuzun, bu konuda bazı komplekslere halen sahip olduğuna üzülerek şahit oluyorum. bir çok yurttaşımız tarafından, alevî-bektaşî yurttaşlarımızın sayısal bakımdan bir 'azınlık' olduğu düşünülür... bir 'azınlığın' da bu şekilde açıklayıcı bir şekilde sunulması, ses getirir düşüncesiyle yaptım bunu... benimsediğim anlamına gelmez bu ifadeyi, bu sunumumla... :) bu vesile ile bir de 17.08.2007 tarihli Akşam Gazetesinde, sayın Güler Kömürcü' nün kaleme aldığı bir makalesini paylaşmak istiyorum sizlerle efendim... sevgiler sizlere... Güler Kömürcü Kendini Kürt zanneden Türkler [email protected] [email protected] Cumhurbaşkanı Sezer dün hiç kimsenin beklemediği bir hareket yaptı ve Erdoğan’ın elindeki yeni Bakanlar Kurulu listesine bakmaya dahi gerek görmeden ‘onaylamadı-reddetti’. Erdoğan’a göre Sezer ‘jest’ yaptı, yeni kabinenin onayını yeni cumhurbaşkanına bıraktı. Sezer tavrı ‘jest mi rest mi? ’ Spekülasyonları geçelim, içinde bulunduğumuz ‘kritik’ süreç ‘sadece bekleyip-görme’ sukunetini gerektirdiği için ‘sukunetle’ bekleme haline devam edelim. KÖŞK sürecinde başka hangi ‘rest’ler ya da ‘jest’ler olacak? Göreceğiz. (Bu arada DTP’ye dikkat diyorum, bir sürpriz de oradan gelebilir mi acaba?) Şimdi, gündemin bir başka cephesine geçelim. Değerli bir okurumdan gelen e-postayı paylaşmak istiyorum, PKK kamplarından cezaevine oradan da Meclis’e giren Sabahat TUNCEL vakasına dair önemli bir analiz göndermiş okurum, aktarıyorum; “Seçimler öncesinde yine Aleviler Türkiye’nin gündemini meşgul ettiler. Her siyasi parti kendi vitrinini güçlendirmek için Alevi kesimin önde gelen şahıslarını seçimlerde aday gösterdi. Kazananlar arasında çok ilginç bir portre var. Bu şahıs; İstanbul 3. Bölge’den seçilen Sabahat Tuncel! Sabahat Tuncel’in seçilmesi Türkiye’deki Alevilerin nasıl çeşitli amaçlar için kullanılıp kandırıldığını gösteren ilginç bir olaydır. Peki, Sabahat Tuncel kimdir? Sabahat Tuncel’in, Bağcılar’da 5 Kasım 2006 tarihinde PKK örgüt militanları ile toplantı halinde iken yakalandığı basına yansıdı. Bu kişi, 2004 yılında K.Irak’a da geçip PKK toplantılarına katılıyor. Yani, kendisini sıkı bir Kürt milliyetçisi olarak görüyor. Babasının açıklamalarından da bu ailenin kendilerini Alevi Kürdü saydıkları anlaşılıyor. Sabahat; Kürtlük’ten de öteye gidip Kürt ırkçılığı yapan PKK’ya katılıp Türk askerlerini vuranlara destek veriyor. Seçimlerde Sabahat’i aday gösteriyorlar ve seçiyorlar. O zaman, ‘Alevi Kürdü’ ne demektir? Rıza Zelyut’un 8 Ağustos 2007 tarihli yazısında Alevi Kürtleri hakkında tarihi temellere dayali ilginç (bir o kadar doğru) bilgiler vermektedir: ‘Alevilik üzerine bizim ve diğer araştırmacıların yaptığı çalışmalar gösteriyor ki Anadolu’daki Alevi kimliğini; Türk kültürü şekillendirmiştir. Alevi olup da kendisini Kürt sananlar; daha sonradan Kürt baskısı ile asimile olmuş topluluklardır. Hemen hatırlatalım: 1240 yılındaki Alevi Türkmen ayaklanması olan Babalilar ayaklanmasının bastırılmasında, Frank ve Gürcü askerleri gibi Kürtler de kullanılmıştır. 1514 yılındaki Çaldıran Savaşı’nda, Kürt aşiret ağaları, Alevi Türkmen Şah İsmail’in değil Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in yanında yer almışlardır. Bu hizmetleri yüzünden Selim, Kürt beylerine özerklik vermiş; Doğu Anadolu da miri toprak olmaktan çıkartılmıştır. Bölgeye egemen olan Kürt aşiretleri, Osmanlı’ya dayanarak Alevi aşiretleri ezmişlerdir. Bu baskı sonucunda Alevi Türkmenler, dillerini yer yer yitirerek Kürtçe konuşmaya başlamışlar. 1891 yılında Padişah Abdülhamit, Hamidiye Alayları adında Kürt aşiret reislerine askeri birlikler kurdurttu. Bu alaylar, bölgedeki Alevileri yeniden ezdiler. Bu silahlı baskı karşısında bazı Alevi aşiretler, Kürt beylerinin sığıntısı haline geldiler. Doğu Anadolu’da 1514’ten 1909’a kadar süren baskı sonucunda birçok Alevi Türk boyu Kürtleşti. İşte Sabahat Tuncel de Kürt aşiretlerinin baskısı sonucu kimliğini unutmuş, yitirmiş en öz Türk boylarından birinin çocuğudur. Sabahat Tuncel’in ailesi, Balaban Aşireti’nden. Balabanlar, büyük bir aşiret olan Begdili Aşireti’ne bağlıdır. 13. Yüzyıl’da yaşayan büyük tarihçi Residuddin, Begdili Türkmenlerini, padişah çıkaran Oğuz boylarından birisi olarak kabul etmektedir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Begdili Aşireti’ne bağlı olan boylar içinde Balabanlılar’dan 100 evin vergiye bağlandığı gösteriliyor. Ben yazmıyorum, tarih yazıyor. Yani Balabanlı Aşireti’nden olan Sabahat Tuncel, Kürt değil, en has Türk’tür. Fakat; Kürt aşiret baskısı sonucu onun aşireti dilini yitirince, bunlar kendilerinin Kürt olduğunu sanmaya başlamışlardır. Türkiye’de kökü Alevi olanların Kürt olma ihtimali çok çok zayıftır. Bunu, Doğu Anadolu’yu iyi tanıyan araştırmacı Cemal Şener’in anlatımıyla formüle edersek şöyle deriz: Türkiye’de Alevi isen Türksün... Biliyorum ki Sabahat, bunu kabul etmeyecek. Fakat kendisi, Anadolu’da Alevilerin neden çoğunluktan azınlığa düştüğünü gösteren asimilasyon (Kürt aşiretleri tarafından eritme) politikasının en canlı örneği olarak önümüzde duruyor.” Kürt aşiretleri tarafından, baskıyla asimile edilen, kendisini KÜRT zannettirilen gerçekte öz be öz Türk olan acaba Meclis’te başka kim-kimler var? Örtüleri kaldırmanın zamanı gelmedi mi? Geldi. 17.08.2007

Ayağa kalkıyorum ve alkışlıyorum.
Tebrikler Hülya Şahan.
KAYSERİ (İHA) - 'Türk Tarihi ve Kültüründe Avşarlar' konulu sempozyumda çarpıcı açıklamalarda bulunan Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türkiye'de yaşayan Kürtler'in Türkmen kökenli, Kürt Alevileri'nin ise Ermeni kökenli olduğunu öne sürdü.Araştırmalarımda şunu gördüm ki, pek çok Kürt dediğimiz insan aslında Türkmen asıllıdır. Yapısal olarak diyorum ama. Bununla beraber bir şeyi daha ifade ediyorum,
söyleyeceklerim fantezi değil, bugün Kürt olarak bilinen hatta hatta Alevi Kürt olarak bilinen insanlar Ermeni'den dönmedir. TİKKO'nun içerisinde yer alan, PKK'nın içerisinde yer alan insanlardan birçoğu bunlardan. Ve bizim zannettiğimiz gibi TİKKO ve PKK hareketi Kürt hareketi değil. Bütün bunları yabancı arşiv belgeleri ile o tarihlerde yapılmış birtakım araştırmalara dayanarak söylüyorum' diye konuştu.
Rıza Zelyut ne diyor peki, Kürt alevileri aslında Türktür..
Niye böyle diyor,çünkü Aleviler Türk solunun potansiyeliydi,kürt soluna kaydıkları için Türk solu yok oldu ve türkiyede dengeler bozuldu.
Bu saçma sapan,çelişkili teoriler ve akıllarla hiçbirşeye çözüm bulunamaz.Düşünceler tamamen siyasi oyunlar ve çıkarlara bağlı olarak geliştirilmekte ve büyütülmeye çalışılmaktadır,bunun sağlıklı sonuçlar vermesi mümkün değil...Eğer Türk milletinin önden giden atlıları bunlar olursa türk milletinin burnu çukurlardan çıkmayacaktır..İnsanları kendilerini ifade ettikleri şekilde kabul etmekten başka adaletli bir çözüm yoktur.
Saygılar..
“her şey vatan için! ..”
aslında toplumda bu tür ayrımlar yok..
siyasiler kendi menfaatleri için oyun oynuyor bizim insanımızda yem oluyor hepsi bu.....
paylaşımınız için teşekkür ederim saygılarımla
sayın:Ahmet Turan Altunsu ve değerli kardeşimiz sayın:Hülya şahan hanımefendiye sonsuz teşekkürlerimi sunarım,üzerinde çok düşünülmesi gereken bir yazı,nasılki çocuklar,önce ALLAHIN
sonra anne baba sının sevgi ,şefkat ve krumasına ihtiyaç duyarsa çocukluk çağında,insanların ikinci çocukluk çağı olan ihtiyarlıkta da aynı şeylere muhtaçtır,bu yüzden kendisini hep haksızlığa uğramış gören bir evlat,nasıl isteyerek,severek yardımcı olmaya çalışır o an büyüklerine,düşünmek lazım,selam ve saygılarımla.
TÜM YORUMLAR (5)