Bir bahçedesin.
Sarhoş kokulu çiçekler etrafında.
İlahi renklerle süslenmiş kelebekler başına, omzuna konmakta.
Göklerde sesleri bestelenmiş kuşlar....
Dibi görünen dereler, ırmaklar akmakta az ötende.
Pınarların suları 'iç beni' diye çağırmakta seni.
Tependeki sekiz bacaklı gökkuşağı,
parmağını nereye işaret etsen oraya doğru dönmekte.
Yan tarafında bir göl, dibinde yeşil ormanlar görünen.
Balıkları bir, bir sayabilecek kadar net ve şeffaf.
Şaşkınlıkla, hayranlıkla seyrederek,
bu güzelliklere dala, dala yürümektesin..
Yürümektesin gözünün önünü görmeden.
Birden önüne bir duvar çıkıyor. Engin bir duvar.
Ve duvarın öte tarafı daha da güzel.
Daha da çekici ve hoş geliyor önce sana.
Adımını atsan geçeceksin belki.
İrkiliyor, bir adım geri atıyor ve duvara tekrar bakıyorsun.
Gördüğün çürük, dört sütun üzerine kurulmuş sahte bir duvar.
Sütunlar:
T....Ö....R....E....
Bir delikanlı, bir de çingene.
Çirkine, mingene, her neyse..
Gönül bu, akıl ermez ki işine,
sevmiş işte çingeneyi.
Çadırı gözüne saray,
yüzü gönül mehtabında dolunay olmuş.
Elele, gökyüzünün altında,
ıslak çiçeklerin arasında koşuyorlar.
Delikanlı eğilip, eğilip doğrulmakta.
Kırçiçeklerinin en güzellerini koparıp,
çingenenin vücuduna asmakta.
Çiçekleye, çiçekleye sevdiğine,
çiçeklerden elbise yapmakta.
Arada bir durup, çiçekleri unutup,
gözlerini, boynunu, dudaklarını öpüp, koklamakta.
Doğa cennetinde mutlu, şen ikisi de.
Birden karşı dağın tepesinden bir hayal beliriyor.
Parmağıyla havaya birşeyler yazan,
işaret parmağıyla çingeneye kızan bir hayal..
Bakıyor, okuyor hayalin yazdıklarını çingene kız donmuşca.
Ve sevdiğini olduğu yerde; melül, mahzun bırakıp gidiyor.
Delikanlı bakınca yazılanlara,
gördüğü:
H...U...R...A...F...E..
T...Ö...R...EE...
! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !
.
İki sevda bilgini, sevgi kütüphanesine dalmış.
Biri Yabangülü, öbürü Hüzünçiçeği.
Bütün sevda kitaplarını ellerine almış,
bütün ansiklopedilere dalmış, sevdayı okumaktalar.
Okudukça yeni sevdalar, efsaneler yazmaktalar.
Kütüphane gün geçtikçe yazdıklarıyla dolup, taşmakta.
Ancak, bir gün, bir kitap geçer Yaban Gülü'nün eline..
Tarihin diplerinden kalan bir kitap.
İşte o anda, ne olursa olur,
aklı takılı kalır kitabın kapağına.
Hipnoz halinde, büyülenmiş gibi.
Duymaz, yazacaklarını unutur.
Gözbebekleri boş, boş uzaklara dalar,
yaşları sessizce boşalır.
Hüzünçiçeği kitabın adına bakar:
Y::A::SS::A::K
H::U::R::A::F::E
T::Ö::R::E
Yazık, çok yazık!
Boş yere, göz göre göre,
takıntılar, sıkıntılar kemirmekte beynini...
Üstün aklına,
yüreğindeki kocaman sevgiye rağmen
sevdaların yarım kalmakta senin.
Çıkan dumanlara,
boşa geçen, tekrarı olmayan,
yiten zamanlara yazık..
Savunmaya geçme kendini,
''ben öyle değilim'' deme bana.
Sen sus, birşey deme,
sen söyleme...
.
(sen söyleme-28)
07/12/2004
Nesrin GöçmenKayıt Tarihi : 7.12.2004 04:39:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Nesrin Göçmen](https://www.antoloji.com/i/siir/2004/12/07/tore-hurafe-yasak-ss-28.jpg)
......sen söylemelere devam:))))))) yasak ,hurafe,töre....birbirini besleyen kavramları çok güzel betimlemişsiniz....ve toplumsal bir yara haline gelen ,insanların yaşamlarını anlamsız hale getiren kavramları 'savunmaya geçmelerine' izin vermeden ne güzel haşlamışsınız.usunuza salık
Kaleli
Boş yere, göz göre göre,
takıntılar, sıkıntılar kemirmekte beynini...
Üstün aklına,
yüreğindeki kocaman sevgiye rağmen
sevdaların yarım kalmakta senin.
Çıkan dumanlara,
boşa geçen, tekrarı olmayan,
yiten zamanlara yazık..
Savunmaya geçme kendini,
''ben öyle değilim'' deme bana.
Sen sus, birşey deme,
sen söyleme...
Kalemine sağlık sevgili Nesrin...
Bol olsun yüreğin ve göynün..
gerçekten düşünülesi bir şiir
tebrikler saygılar
TÜM YORUMLAR (13)