Bir adam yaşarmış,
Şu tepelerde ıslık çalarak gezen …
Adam gibi adammış,
Ama ne adını deyiverdiler bana,
Ne sanını, ne sırrını...
Sorduğumda onu.
Kimi sadece övdü,
Kimi vah zavallı deyip,
Dizini dövdü.
Yokmuş adamın olmazı,
Yardımda bilmezmiş nazı, azı.
Yanaşmamış çalıp çırpmaya alışmaya,
Kendini vermiş o çalışmaya.
Habire çalışırmış, yokmuş kışı yazı…
Tek başına eker biçermiş,
Bağını, bahçesini...
Ve ineklerinin bakımı da sağımı da onunmuş.
Ama her sabah taze sütü içer de,
Başlarmış öyle güne...
Mübarek adam işe değil,
Sanki gidermiş düğüne...
Satmazmış emeğini öyle parayla pulla,
Tabi sokağa da atmazmış.
Evet, alırmış üç beş lira,
Ama değilmiş bu emeğinin karşılığı asla.
Haliyle anlayıp kadir kıymetini,
Yüzüne gülen de oluyormuş,
Giyim kuşamına bakıp
Arkasından gülen de...
Kimseye zararı olmasa da fakirin,
En çok onun adı geçermiş,
Edebiyatta, siyasette, ticarette…
Kâh saflığı örnek olur,
Kâh tok gözlü oluşu;
Kâh cehaleti alay olur,
Kâh yoksulluğu…
Uğruna ölesi geldiği milletinin,
Değilmiş gayri efendisi,
Çoktan olmuş kölesi;
Vur sırtına fakirin
Al elinden ekmeği,
Derler ya hani!
Vurmaya gerek de yokmuş!
Öyle sessiz, öyle saf bir adammış ki:
Havalar biraz ısınsa,
Biraz gitse sıcak,
Nasıl aldanırsa toprak.
Güzel söz işte öyle,
Hoş gelirmiş bizim adı meçhule,
Öyle kolay olurmuş tav.
Bilmiyormuş cin olmuş da,
Siyasetçisi, tüccarı memleketinin,
Çarpar olmuş sıcak hava gibi,
Toprak kadar pak adamı.
Zavallının çarpılma vaktiymiş:
Şehirden gelenlerle,
Köy kahvesinde lakırdı yaparken,
Saflığını yüzüne vuranlardan birisi,
Arkasından da vuruvermiş.
Bu köyde toprak gibi saf,
Toprak gibi bire on,
Bire yirmi veren,
Deyivermiş yaşadığını bir isimsizin.
En güzel maskesini takınmış,
Halk avcısı siyasî ile anlaşıp insan tüccarı,
Çıkmış bizim köylünün karşısına.
Öyle şirin görünülmüş,
Öyle tatlı diller dökülmüş ki;
Değil bizim köyün en safı,
En uyanığı da olsa çarpılırmış!
Önce, aç kalmasın millet diye,
Satın alınmış elinden,
Buğdayı, arpası yok pahasına.
Sonra, bayağı da iyi paraya,
Süt peynir ne bulunulursa kapatılmış…
İlk parti malın parası,
Gelmez ayın on beşinde ödenecekmiş.
Beklenmiş gelmemiş…
Gelmeyince inekler de yolcu edilmiş…
Balık kavağa çıkınca ödenecek,
İneklerin parası beklenmiş,
Balığı hep suda yüzer görünce bizim köylü,
Mazotu alamıyorum nasılsa gayrı deyip,
Traktörü, pulluğu da satmış.
Ama yine ne gelen varmış, ne de bir haber veren…
Elde avuçta olmadığı gibi para pul,
Yokmuş senet sepet de.
Öyle batağa girmiş ki bizim isimsiz,
O yıl…
Toprağın ve suyun bataklık olacağını,
Ve adamı yutabileceğini öğrenmiş,
Ama ne fayda…
Utanmış zavallı cahilliğinden,
Neyi varsa elinden kaptırdığı için.
Utanmış eşinden dostundan:
Dertlenip verem olan karısını,
Götüreceği ne doktor bulabilmiş köy yerinde,
Ne hastane, ne ilaç…
Ve merhemde olamadığı için derdine utanır olmuş karısından.
Şehir yerinde okutmak için yılların birikimini,
Üç günde çarptıracak kadar akıl fakiri olduğu için,
Utanmış yine çocuklarından.
Uçup giden sadece emekleri ve birikimleri mi sanırsınız…
Ya umutları ya hayalleri …
Tükenmiş yani bütün sermayesi,
Yönetemediği için çiftini çubuğunu,
Nefret etmiş önce kendinden...
Bir ara
Çivi çiviyi söker diye işe vurmuş kendini.
Fakat vurgunu işten değil,
İçten yemiş.
Daha da içlenmiş hırsızın kabahatsiz,
Güvenin suç olduğunu öğrendiğinde.
Adı meçhul işte alıp başını,
Şu dağlara vurmuş kendini.
Eğer dağda bayırda bir ıslık sesi duyarsanız.
Bilin ki o ses bizim saf köylünündür,
Hani şu ineğini ve tarlasını arayan adam.
Sakın hal hatır sormayın,
Ağlar, hemen ağlar,
Susturamazsınız o zaman...
Çoluk çocuğu toplanıp şehre göçmüş,
Onlar orada ne kadar dikiş tutturdu, bilinmez! ..
Ama derler ki şu kadın kıza laf atan,
Varoşlarda içip içip geceye kurşun sıkan,
Trafiği bir birine katan,
Hani o meşhur maganda işte bu adamın çocuklarıymış.
Bir gün bu köye yolunuz düşerse,
Sakın sormayın,
Köyün yarısı nerede, diye…
Onlar bu ıslığın sesine takılıp çıkmışlar köyden,
Hala bu adamı arıyorlarmış,
Bulurlarsa hep beraber köye döneceklermiş...
Ne dersiniz; bulabilirler mi o adamı?
Kayıt Tarihi : 11.12.2008 20:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiir, devletin köy poltikasına bakışını anlatmak için kaleme alınmıştır.
Uzun ama okurken sıkmayan bir şiir-öykü' dü kutlarım
Saygılarımla
Bu ne güzel bir anlatım.
Şiir çok hoş.
Amacına ulaşmış.
Tebriklerimle listeme aldım. Tam puan diyorum ama puanlama mekanizması arızalı. Yapılınca puan borcumu ödemek üzere.
Sevgiyle kal .
Bir şiir de benden:
AK Çeşme Kurur
Ekinler biçime geldi
Temmuz rüzgarı esiyor hafiften
Deve dikenleri çatladı bir bir
Şarkılardaki kibir bereketinden
Ben olmuş pıtıraklar ak teninde
Ak tenin yayla güneşinden
Bal döker sarıcalar petek petek
Kelebekler rüzgarla boğuşur
Çilesini helaller ardıç kuşu
Su testileri gölgede terler
Seni çağırır türküler
Sevda ekilir yüreklere
Bir baykuş kapar serçeyi
Düşler bölünür
Güneş çarpar hiç yoktan
Yaylacık (*) üstüme üstüme yürür
Ak Çeşme (*) zehir akıtır taş oluğundan
İçesim gelir
İçesim gelir kana kana
Gözlerin doğar ay yerine
Sarı saçların başaklara savrulur
Çocuksu gülüşlerin yayılır
Ahı tutar güzelliğinin
AK Çeşme kurur
* Yaylacık: Mersin'in Arslanköy Beldesi'nin kuzeyinde, şimdilerde Yamaç Paraşütü sporu da yapılan yüksek tepenin adı....
* AK Çeşme: Yine Arslanköy Beldesi'nde Armut Alanı mevkiinde, buğday tarlalarının orta yerinde, taş oluklu, kemerli, malesef şimdi yok olan çeşmenin adı...
Nafi Çelik
TÜM YORUMLAR (3)