Bu yüzden, her topluluğun totem hayvanı, o topluluk üyesinin eşitidir, kendisidir. Ve ancak o klan üyesinin canı yerine, o totem bitkisi, ya da totem hayvanın canı, yer değiştirebilirdir. Bu insanın canını kurtardığı, değişilmeye duyulan minnetin, kutsallığı idi. İnsanların kurban ediliş travması, ancak böylesi bir sembol üzerinde geçişerek, yamyamlıktan bir nebze uygarlığa doğru meşruluk kazanabilmiştir.
Deve totemli bir toplumlarda, devenin özellikleri kutsanacaktı. Örneğin, devenin doğumlardaki iniltili ses çıkarmasını, kendisi de taklit edecekti. Devenin etinin musmul (bir inancın kendi akidesine göre yenme ve kullanımına, izin verilmesi. Bunların ne şekilde kurallarla tüketileceğine uygun olması halidir) kabul edilip helal kılınması bu kabil bir meşruiyettir. Devenin sidiğinin sayrısal kaygılarla içilmesi yine bu kabil kutsallık izafeli anlayışlardır. Kulağı kesik devenin nitelenmeleri de günlük dilin kullanımı içine girecekti.
Zaten o çağlarda, kutsal gibi olma, ya da bir özellikli yaratığın hassası insanların övüncü idi. Becerikliliğinin farkında olamayan insan, tazı gibi koşacaktı. Kartal gibi görecekti. Aslan gibi güçlü olacaktı. Kuş gibi uçacaktı. Bu övünmeler güncelin dahi benzetimleşmesidir.
Böylesi öykünüşler, kutsal olanlarla, kendisini özdeşleştirmeye varacaktı. Tüm yaşantı, düşünce misalleşmeleri de, özelde kendi kutsallık nesnesi üzerinedir. Karşı gruba göre anlayış ve sakınma da, o gruba (Deve grubuna) benzememenin, bir ayırt edici özelliğidir. Yani deve aidi, deve adamlardırlar. Boğa aidi gibi olmamaları gerekirdi. Bir deve kişi deve tabusunu (yasak ve izinlerini) , iyi öğrenmeliydi. İyi bilmeliydi ki ileride kiminle cinsel ilişki kurup kuramayacağı tabusunu yerine getirebil sindi. Artık deve olan biri, deve ile evlenemezdi.
Şunu iyi belirtmekte yarar var. Farklı totemli olmak demek, size birçok koruyuculuklar ve yarar zararlar sağlamaktır. Söz gelimi; o totemin bağıl ruhu, sizi koruyup gözetir olacaktı. Nelere uyup nelere uymayacağınızın enformasyonlaşmasıdır. İttifak öncesi sosyal birliklerde de bunlar vardı. Ancak orada bir deve insan, bir deve insanla evleniyordu. İç evlilik vardı.
Farklı totem demek, totem gruplarının bir birine benzemesinin hiç iyi görülmediği, yasakçı olan, ayırt edici bir özelliğidir. Bu yüzden, bir totemin aidi, diğer totemin kutsallığını inkâr etmek, ona benzememek zorundadırlar. Masallardaki bu türden tabu yasağı olan bir cinsel birleşmeler, hem eski anlayışların felaket mantığını, yani laneti işletirdiler. Hem de yeni ve zorunlu dönüşmelerin, bu türden evliliklerden doğan güçlü kişilerce gerçekleştirildiğinin legal meşruiyet dönüşmesini algılarlardı. Kurnazca sofistikçe işlenen bu yaklaşımlar çok büyük nefret ve tepki ile sosyal olaylara neden olabildiği gibi, sosyal ve toplumsal gelişme ve yaşamın dönüşmesindeki anlaşılmayı da ancak böyle sindirebiliyorlardı.
Söz gelimi, gök yerli biri ile (melek, cin, peri gibi insanlarla) topraktan yerli birinin evlilik ya da çocuk yapmalarının felaketleri, masal söylencelerinin en dip hafıza aktarımlarıdır. Bir peri kızı ile insanoğlunun evlilikleri ve çocukları gizlenirdi. Bu, dıştan evlilik yasağı, insanların, toplum olmazdan önceki, etnik sosyal birlik yaşamlarının çok sıkı bir kuralıydı. Yine bu yasaklar, ittifak grupları içinde, farklı totemle evliliklerine izin verince, gizlenen çocuklar kahramanlıklar yaparak halkın gönlünü fethederdi.
Ancak bu evlilikler de kendi dışlarına göre, bir iç evlilikti. İttifak dışındaki (şehir-site beylik gibi devletlerle) evlilikler tabusu devam ettiriyordu. Tıpkı yakın zaman kadar totemi farklı olan bir İngiliz’le, bir Türk’ün evlenememesi gibi. Tabu yasak olanı ve izin verileni içeren bir anlayıştır. Totemse, bir devinim alan özeğini (merkezini) temsil eden, tabuyla irad eden, sosyal ve toplumsal olanı, o günlerde sembol olarak üzerinde dönüştüren kutsallıktır.
Bu ittifakların içine hiç almadıkları totem anlayışları, hatta yakın çevrelerinde dahi olmayan farklı etnik yapı ve tabuları bilmiyor olmaları da çok muhtemeldir. Böylesi bir totem etnik yapı ile tarihi şartlar içinde ulaşım gücü ile karşılaşabilirler. Ticaret ederek karşılaşabilirler, savaş fetihlerinin ulaşması ile karşılaşabilirler. Bu ilk karşılaşmaların izlenimi, karşılaşan gruplarca çok etkileyici ve etkilenici bellek yapar. Örneğin tatar ve Türkmen ulakların at üzerinde akrobasili hareketliliği, karşı topluma bu pire gibi oluş algısını verir.
İttifaklar hiçte öyle kolayına olmamıştır. Alabildiğine sancılı olmuştur. Ve her sancılı buhran yeni bir doğumla günümüze değin süre gelmiştir. İnsanlık daha baştan, Tevfik Fikret gibi: “Toprak vatanım; Nevi beşer milletim –aidiyetim_” diyemediği için, elbette bu olgunlaşma, çok uzun bir süreç olacaktır. Bu yüzden sık sık görülen, sosyal buhranlar, çeşitli gelişmiş görünümlerle, sıkıntılarını ittifakların sırtına sarmıştır.
Özellikle ateş kült ile çoban kültün ittifakı ve deve kült ile pire kültün ittifakı ilişkileri, alabildiğine bellek yapıcı ola gelişmiştir. Ki bu nedenle bu tür bellekler söylence edebiyatının ve kültürünün, adeta bir miladıymış gibisine aktarılmış olmalıdır.
Develer tarihin belli döneminde, kendi kültlerini dış toplum içine yayıp, nüfuz geliştirmek istemiş olabilirler. Bu ihracı bellek yapacak türden, şiddet ile gerçekleştirmiş de olabilirler. Önce sulhçu bir davet duyuru biçiminde bir yaklaşımda sergilemiş olabilirler. İşte tüm bunların izlencesi, belleklerde girişip yansılanması, çok farklı olabiliyor. Bir başka kült, ihraç olunan külte hiçbir zaman iyi gözle bakmaz.
Bir kült ne kadar uygar ve gerçekçi olursa olsun, diğer kült üzerinde, bir travma algı olmaktan kurtulamaz. Propaganda ile tanıtım ve davetler o kültün giderekten de kendisini eften püften bahane kılmasına neden olur. Söz gelimi davetime uymadınız da cezalandınız. Yada elçime iyi davranmadınız da cezalandınız gibi. Böylece bu davet savaş yolu ile ihraç edilip karşı tarafın eline tutuşturulur. İşte bu tellâliye davetler ve tellâliye daveti ele tutuşturmalar esnasında, pire toplumlarla da karşılaşmışlardı.
Bu tellâliye davet ve ilişki biçimleri sıradandaki karşılaşma çatışma ve algılamalar bir tellâliye ilişkilerinden çok çok farklı olmalı ki, aktarımların adeta günümüze gelen zarfı olmuştur. İşte bir zamanların bir toplumsal ilişkileniş ve düzenleniş biçimi ve yaşam formu olan bu tanımlılıklar şimdilerde unutulmağa yüz tutmuş yaşantılardır. Tellâliyeci kült ile pire kültlü karşılaşma, hem kendilerini, hem de diğer ulus toplulukları hayli derinden etkileyen bir ittifak iye belleği ve toplumlarca unutulamayan iyi bilinirlik oluşturmuş olmalıdır.
”Develer tellal iken” bu türden bir hafıza edilişin anlatımını pekiştirirdir. Yani deve aidi toplumların dünya görüşlerini ve kendi inançlarını, çevrelerine ve dünyaya eğmen kıldıkları ve kendi dünya görüşlerinin egemenliğini yaydıkları şöhretli dönemin etki izlerinin yansıtılmasıdır. “Develer tellal iken”. Bu tür bir nam salışın aks edişin, bu anlatımının, şifre edildiği bir anlatış ve söylence şeklidir. 1001 gece masallarının kaynağını ve zamanını da böylece ele verirdir.
Masallar çok belirgin süreçleri anlatmakla, bazen üç aşağı beş yukarı, yuvarlak bir zamanı bize tahmin ettirebilirler. Örneğin, sert doğa koşulları içinde, gelenekçi göçer yaşamları olan pire insanlar, zaman içinde gezginci yaşantıyı zorunlu olarak bıraktılar. Yerleşik yaşama geçtiler. Bu yerleşikliğin oturması için iki ya da daha çok taraf gruplarca düzenleşip, kaynaşmaları henüz yapılaşırken, diyelim ki yeni bir grupla, ağaç insanla ittifaka girişmiş olsunlar.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 7.1.2010 12:11:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/01/07/toplum-ve-halkin-masal-gercekleri-6.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!