”Pireler berber, develer tellal iken” Eski yaşantı biçimlerinde çok hareketlilik vaz geçilmez bir yaşam biçimi idi. Zıplamak, atlamak, en enerjik olmanın ortaya konuş biçimidir. Özellikle haydut yaşamı, çoban yaşamı ve toplayıcılık, avcılık uğraşları meşguliyetleri zamanında, hayatta kalışın tek zorunlu bir beceriklilik ve koruyuculuk özelliğidir çeviklik.
Engeller atlamak, ağacın en yükseğine sıçrayıp meyve toplamak, dal eğmek, düşmanla kavga ederken zıplayarak hücum edip, vaki hücumu savuşturmak, kılıç, kargı hamlelerinde ardışık zıplamalar ortaya koymak, koşarken duvar, hendek, çit, gibi engel mesafeleri sıçrayarak geçmek, yüksekten zıplamak gibi hayatta kalma, özelliklerinin bir tutumlaması idi.
Her yaşam pire gibi zıplama işini az çok yapar ve başarır. Ama bazı toplumlar bunu diğerlerinden daha bir ustalıkla yapar. Örneğin, seyir halindeki bir ata, süratle zıplayarak biner. Yine ha keza, seyir halindeki atın, altına, üstüne dolanarak geçiş hareketliliklerini, pire gibi saklanma durumlarını ustalıkla ortaya koymakta idiler.
Bunu çok iyi başaran toplumlara zıplamalarından ötürü pire gibi toplum; Ya da pire toplum diye anılır olması bir vakayı adettendir. Örneğin, tatar boylarının bir zamanlar, han seçimi, iki aşamalı zıplamalı yarış hareketinde, en başarılı ve en yükseğe sıçrayanın hakan seçilmesi ile son bulur muştu.
Adaylar bir ormana gider yüksek bir ağacın dalına en yakın olacak şekilde zıplama yarışı düzenlermiş. Bu aşamanın en iyileri, ikinci aşamada, yakılan yüksek bir odun yığını ateş alevinde atlayarak zıplama yarışı yaparlarmış. Vücuttaki kıvılcım yanıklarını, pire ısırığı gibi duyarlarmış.
Yükseğe zıplamanın, günümüzde de bir olimpiyat konusu olduğuna bakmayınız, eski uygulaması çok hayati idi. Hele derebeylikler döneminde, kale surlarında, hendeklerde atlayıp zıplamak, temel savaş oyunları arasındaydı.
Böylesi bir pire topluluk, ağaçlar üzerinde maharetle yaşayıp, daldan dala atlayarak düşmana şaşırtma veren yağmacı birlik üyeleri, çok sonraları sosyal, toplumsal girişmelerin esas alındığı yaşantılaşmalar dönemlerinde yerleşik düzene geçmiş olmalılar. Bu yerleşik yaşamla beraber, bir kısım pire topluluğu üyeleri, bir yörede belirgince berberlik yaşantısı sürmeye başlamış olmalılar. Örneğin, haftada bir gün bir köye, Ya da kasabaya gidip ahalisini tıraş ediyorlardı. İşlevleşme, halkın seç imlediği anlatımlardır.
Bu bir şaşmayı, yani zamanla iş ve meslek değişmesini anlatıyor olacaktı. Hem de bir yeni tutumlaşışı yansıtmaktadır. Pireler yerleşiklerle uzun temaslarla girişmiş olmalılar. Yerleşik her ailedeki, her bir erkek bireyler başına, senede bir, bir kaç şinik buğday karşılığı, berberlik işi yapılır olması gibi bir ilişki düzenleri olabilir. Böylece, toplumsal iş bölüşüşüne katılan, bir zamanların pire insanlarının, berberliği meslek edinmeleri olaydı. Bu olayın uyumlaşma dönemine ilişkin olumlu olumsuz gelgit dengeleşme varyasyon çalkantıları yapmıştı. Bunlar halk nazarında bir olayın tarih edilmesi, misal kılınması söyleşi hikâyesidir: ”Pireler berber iken” anlatımı, hayli macerayı belleğe çağrıştırıyor olmalıydı. Yine sosyal bir olayı, diğer bir sosyal ya da toplumsal olayın beraberinde, gölge algılamanın da göreceli kılınması, buralarda esastır. Bu türden, sosyal ve toplumsal girişmeler, her daim yerel söylemlerin hafızalardaki çağrışım miladı olmuştur. Bu türden yaşam ilişkilerine değin kimi anılar, hafızalarda eskiyip unutulan bir ittifakın, ilişkisel düzenlenme söyleminin, açık deşifresi olmaktadır.
Bazı bölgelerin çevresel özelliğinden yararlanan insanların bu özellikleri savaş güçlerine yansıtmaları kaçınılmazdır. Örneğin, Timur'un 1402 Yılında Anadolu içlerine fillerle girmesi, hem bir endişeyi, hem de bir “ fil adamlar” algısını oluşturmuştu. Bu algılar günümüze, Nasreddin Hoca etrafında örgüleşen bir halk belleği biçimindeki hikâyeler şeklinde anlatılmaktadır.
Yine, boğa kültlü totem aidiyetli bir toplum olan Makedonlar, boğanın güç ve bereketini simgelemeyi yaşantılaştırmışlardır. Boğanın böğürmesini, göğün gürlemesi korkunçluğu ile birleştiren simgeleyişli görünüşleri vardı. Ha keza çakal adamlar da benzer bir andırışlı görüntüyü görselleştirmişlerdi.
Boğa boynuzu görünümlü, maske ve baş zırhları takınmış savaşçı güçlerin (İskender ve orduları) Asya 'da Semitik toplumlar içinde Zulkarneyin (boynuzlu adamlar) efsanesine dönüşen imgesel anlatımların miladi dönümleri vardır.
Zulkarneyin gibi anlatışlar, İsa öncesinden beri, İsa sonraya değin bir bellek hatırlaması tanımlılığının olaydan etkilenen taraflara, hikâyecilerin ders nitelikli aktarımlarıdır. Bir aidiyetin, diğer bir karşı taraf aidiyetler gözü ile tanımlanıp, söylencelikle belirtilmesidir. Hala da birçok inançlar, bu aidiyeti, gizemsi bir anlatışla hikâye ederler. Benzer söylemlerden bazıları da Kızılbaşlar ve Yezidiler gibi söylemdirler.
Ağaç adamlar, çakal adamlar gibi tanımlılıklar; Kızılbaşların Kızılbaşlı olmaması gibi ya da Sümerlerin belki de Karabaşlılar olmaması gibi boynuzlu adamlar da (zulkarneyn) boynuzlu, değillerdir. Bunlar toplulukların yer yön ve totem aidiyet kutsallığı sıfatları ve genel, özel isim olabilen tanımlılıktı. Masallar bu açıdan yaşanan ilişkilerin değişen koşullardaki tedirginliklerin geçmişe dönük özlemsel beklentileridir. O günlerin düzeni, sıklıkla birleşip ayrılan, tedirginlik veren bir yapılaşma idi. İttifaklarla kurulan yeni düzene insanlar tamda alışmışlarken yenisi karşısında algı dağınıklığı ve kavranma zorluğu nedeni ile travmalar yaşanması kaçınılmazdı. İşte önceki tecrübelere sığınan tutunmalar, aynı zamanda, insanların hayal güçlerini hareketlendiriyordu.
Bu nedenle ilk karşılaşmaların unutulamayan bellek fotoğrafı, insanların söylence imitasyonlarını da hayli biçimliyordu. İlk karşılaşmalarında çakal olarak tanıdığı ötekiler, şimdi kendisi gibi insandı. Hem de evlilik yapacakları denli eşitleri olmuştu. iç evlilik yasaklanmıştı. Yani, aynı totem aidiyetinde olmak evlilik yasağı idi. Şimdi, farklı totemle olan girişmeleri, ancak bir biri ile evlenebilmenin izin veriliri idi.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 25.12.2009 23:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!