Toplum Ve Halkın Masal Gerçekleri 1

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Toplum Ve Halkın Masal Gerçekleri 1

Sevgili okur, benim hayat perspektifim de, her şey bilinirdir, olasıdır, olamlılık taşır. Ve hiç bir şey de, daim bilinir olmayıp, olası değildirler. Her şeyin görece bağıntılı oluşlarıyla; ya her şey bilinirdir. Yada bilinemez oluşların sınırlılıklarıdırlar. Bilinirler de, bilinmezler de, bu izafiliğin ayrıntı ve kusurlarının, ortaya sunduğu arzların ilişkilenmesinden ötürüdürler. Her şey görece anlayışla biçim bulur. Şu halde bilişlerimizin kesikli ve sürekli bir yapısı vardır. Bu yüzden altı bin yıl önce, buhar gücü bilinmiyordu.

Bu bilinemezlik, bilginin göreceli ve kesikli oluş, sınırlılık lığıdır. Ve bu yüzden de bugün görece buhar gücü biliniyor. İşte bu bilinişlerledir ki o bilginin görece sınırlıklı oluşu vardır. Ve bu, o bilginin sürekli oluşudur. Her bilgi, kendi görece sınırlılığının yanı sıra, bir önceki gelişmenin düzey ve düzlemine göre de olmayan bilginin, şimdiki bilinir hali, o bilginin sürekliliği özelliğini taşır.

Tanrı anlayışımız da bilginin bu kesikli sürekli oluşuyla anlam bulur. Yüce Tanrı kavramımız, en azından çok boyutlu (4.10.12...gibi) girişimlerin, bağıntısında tembelleşen düşünce olmayacak denli, dinamik ve dinginliktir.

Her bir şeyin, her an bilinmez ve mümkün olmayışının iki temel nedeni vardır. Biri, bizim anlayışımızın kendi gezegenimizin sınırlıklı damga patentini taşır olmasıdır. İkincisi genel ve özel bağıntılılığın bir süreç oluş ilişkileşmesidir. Yani sonsuza, son çekilemezliktir. Bunlar apayrı bir anlatım konusu olacak içermelerdir. Şöyle de söyleyeyim. Çok olgu, olayları ile olup bitmiş gibi görünür.

Ancak olmuş bitmiş gibi duran olgu, yeni olgu ve yeni olayları ilişkileyen süreçler olacağından, gelecek olanın daima bir belirsizliği vardır. Geleceğin birazının şimdide olması demek, geleceğin bilinir, tahmin edilir, az çok tasavvur olur yanı var demektir. Ama yeni olguların birbiri ile girişipte, yol açacakları yeni sonuçtan, habersiz oluşları gibi nedenlerle de, gelecek daima bilinemeyen bir yan da taşıyacaktır.

Masalların da, zamanın görece gerçekliğini ve görece ilişkilerini, taşıyan bir yanı var olmalıdır. O ilişki biçimlerini varlaştıran doğal ve toplumsal gibi nesnel nedenleri ve sosyal oluşlar gibi öznel nedenleri zamanla hep ortadan kalkarlar. Bu yüzden o nakil biçimlerinin ifadeleri, şimdiki halde bizim tasavvur edişler alanımıza kapalı olacaktır. Artık bu anlatılar bizlere, masal dediğimiz bir algıyı verecektir.

Aslında masallarda geçmişli ve zamanı gelecek akışlıktır. Somutluğun yansıtılışıdır. Bilmelerimizin gizlenen medyunudur (borçlu olduğumuzdur) . Şimdilerde görece yaşamdaki halkın ve toplumların ütopya, komplo, senaryolarıdır. Bir zamanlar gerçeğinin ve geleceğinin imitasyon el, anlatım ve beyin simülasyonlarıdırlar.

Masallar, yazının bilinemez oluşundaki zaman gerçekliğini ağızdan ağza, düzgün aktarılamayışlarla kaynaklı çarpıtılmasını taşırlar. Bunun yanı sıra bu anlatımı destekleyen, toplumsal, sosyal ve çevre şartlarının şimdi ortada olmayışları gibi bir paradoksu da vardır. Bu şimdiki halde ortada olmayışlar, nakledileni daha bir anlaşılmaz yapıyordu. Anlatıcılar da (raviler de) anlatılan konuları, aslına sadık kalarak anlatma gibi bir misyonu ve misyonun kutsal anlatıcılığını benimsemiştiler.

Bu benimseyişler, naklen anlatılanların, sosyal ya da toplumsal yaşantıların içindeki, deneyimlerin den olmasındandır. Deneyimler, kendisinden sonraki nesillerin kulağına küpe olan, onlara zaman kazandıran, bilmelerdir. Öyle ya, kayadan düşmenin kolunuzu kıracağı bilgisini tekrar tekrar tecrübe etmenin anlamının olmayacağı gibi, bir sahiplenişti bu benimseyiş. Kendisinden sonraya aktarılarak bu tecrübeden yararlanmak demekti. Yaşama kimi yönleri ile tuş olmamanın mantığı ve gerçekliği idi.

İşte masalların gerçekliğini asıl kılan nedenlerle, masaldaki anlatımların, kesikli ve sürekli oluşlarının bilgisi ve gerçekliği böyledir. Ancak bu gerçekliğin görece şimdi ile ilişkisel olamayan ve mantığımızın izanı dışına düşen, anlamamızı zorlayan bir yanının olması da kaçınılmazdır. Şimdilerde, bu masalların izlerini, mantıksal olarak sürmek, olasıdır.

”Bir varmış, bir yokmuş. Allah'ın kulu pek çokmuş. Az gittik, uz gittik, altı ay bir güz gittik. Dere tepe düz gittik. Bir de baktık ki bir arpa boyu yol gittik. Pireler berber iken, develer tellal iken. Ben babamın beşiğini, tıngır mıngır sallar iken. Anam kaptı maşayı. Babam kaptı asayı...'

Masal olayları, aniden ve birden biredir. Aniden cinler, periler, devler belirir, bir peri birden canavara, ağaca, insana dönüşürken, bir kurbağa ansızın insan olur. Adeta zamanlar kısa bir andır. Aslında akan olaylardaki bu kopuk gerçekliği doldurmaya, insan belleği hayli yatkındır. İnsan belleği, karanlıkta ve ıssızlıkta bize oyunlar oynar. Her bir çalılar ve ağaçlar veya kayalar; ardında, hazırda bekleyen, ansızın üzerimize atıldı atılacak bir belirmlerin meşumluklarıyla dolu olduğunu, haniden beridir, bu türden bir ürpertmeyi bize vesile yapmaktadır. Bu bize, sosyal yaşam boşluklarının hem nasıl doldurulduğunu hem de masala yatkınlığımızın, biyolojik ve sosyal eğilimini verir.

Aslında bu birden bire belirişler, daha sonraki kuşakların zamanında olmayan koşulların, öznel (sosyal) ve nesnel ilişkilerin ortada olmayışlarının anlaşılamamasından dolayıdır. Bu, gerçekliğin kopukluğu iledir. Ki, olaylar birden olu vermenin nedenidirler. Geyik birden prens (insan) olur. Bunlar aslında on bin yıl dan bu yana bir sosyal ilişkileniş biçiminin olayı anlatan insan toplulukları ile ittifakı ilişkilere girmesindeki, insan öznel mantığının yaşadığı, çelişki ve yamulmaların kendisini aks ettirmesidir.

Burada geyik, gerçek ve sosyal bir somut algıdır. İnsanlar da gerçek ve somut sosyal algıdırlar. Geyikle insanın ittifaka girmesi de bir sosyal, toplumsal gerçekliktir. Yani geyik, anlatıcı olan insanla, reel bir münasebet içine girdiğinden, insanlaşmıştır. Yani geyik, anlatıcının kendisi ile eşitleşmiştir. Burada, olmayan, ortada kalkan geyik-insan algı gerçeklik, boşluğu vardır. Yani sosyal ve toplumsal geyik-insan ilişkisi olan somut gerçeklikleri, ortada yoktur. İşte bu kopuş yüzünden, geyik birden prens, kurbağa da birden prenses olur.

Sürecek

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 31.1.2009 13:09:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya