Aksi halde siz, trafikteki haklı konumdaki bir durumunuzu, haklılığınız nedeniyle öfkelenip; elinizdeki tır arabayı öfkeye neden olanın üzerine sürmekle; öfke haklı nedeninizi, ezen bir öfkeye dönüştürürsünüz. Bu da; halkın tır şoförünü, yani öfkeyi olumlamasıdır. Tır şoförünün, bu öfke düzeyine gelmesi nedenini halk, şöyle bir kanaatle makul kılarlar! “” “”Böylesi adamları, Taksim'de sallandıracaksınız, bakın bir daha olur mu? ”” demesi, gibi kısa devre yapan bir düşünme ve boş sözlülük, oluşuna benzerdir öfke gösterisi. İnsanca olabilir, ama toplumca yeri değildir.
Toplumlarda öfke; halk içindeki gibi, en çok bağıranın itibarilik sağladığı bir durum süreç yeri değildir. Bu tür öfke küpü oluşlar zaten, halkın kıyım ve katliam gibi önlenemez taşmalarının nedeni olabilmektedir. Toplum öfkelenmez, öfke yerine o sorunsala etraflıca cevabı üretir. Yani toplumun cevabı öfke ile olmamalıdır.
Halkın gelenek ve göreneği, uygulanır olması açısından gerçektir. Halkın böylesi bir tavır içinde oluşu, belirtildiği gibi, iki bakımdan da, halkın anlayışıyla çok uygundur. İlkin halkın zamanının halka göre ayrı olması ve farklı akmasına uygundur. İkinci olaraktan da bu tür yaşama anlayışı özelliklede, öznel yaşantılaşmada, kendini ele veren davranışlardır. Halk, tanımı gereği ve genel olaraktan da, çoklukla; çağdaş kültürü bilenlerin sosyal ortalamasından uzak oluşlarıyladır ki bilgiyi kullanamazlar. Bu nedenle kullanabildikleri örfleri vardır.
Halkın içinde elbette toplumun bildiği, en üst düzey, üst yapı oluşumlarını bilenlerde vardır. Ancak bu tür donanım halk içinde işlemez. Bu nedenle halkın beliriş tarzını daima genel ortalamanın yoğunlaştığı yöne eğilimli görmek olasıdır. Bu ortalamalar ve belirişlerde pek çok çeşittendir. Bu nedenle de halk, daha çok da, gözlemsel olanı, otoriter olanı yeğlerler. Sosyal öğrenmeler burada çok belirgindir. Sosyal öğrenmeleri de gelenek ve inançlarıdır. Gelenek ve inançlar geçmiş zaman toplum ve halk ilişki düzenini formüle eden, şimdi ile uyuşmayan, donuk biçimselliklerdir.
Halkın beliriş ortalaması, ne kadar çok ve farklı düzlemleri varsa, ileri akışı yavaşlar. O kadar çokça zaman geriliğiyle, kendi içinde de ve toplumla da, sürtüşme alanı da var demektir. Halk bunların hepsini de aynı anda çatışma ve sürtüşme alanına sürmez. Bu geri kalmış zaman tutumlarını yaşantılaştırıp, kurallarla bezerler. Özekleşip etrafında eksenledirler. Başkalarının da aynı tutumu benimsemiş olmaları, başkalarının da onlara benzer olmaları, onlar için bir doğru oluş kriteridir. Hem de bu birliktelik, halkın; “elle gelen, düğün bayram” diyen, kanaat sınmasıdır.
Yani halkın zamanının geriliği, kişi-kişi ve kişi-gruplar arsı ilişkinin geleneklerle dünden beri uygulanarak gelir oluşundandır. Yine halkın zamanca geri olmasında, geleneklerin plastik bağ içinde olmayışıdır. Plastik tutumdan yoksun oluşunun zorunlu sonucu olarak, değişmemeyi de dayatır olmasıdır. Ki halkın zaman geriliğinin temelini bunlar yapılandırmaktadır. Bunun tek temel nedeni; halkın nesnel bilgiyi, sosyal yaşamına yansıtamaz oluşlarıdır. Yani kendilerinin teknoloji üretemez oluşlarıdır. Ve yine, bilgi ile sürekli haşir neşir olamamalarıdır. Halkların sosyal yaşantıları, insan-insan ilişkisini açıklar. Bunlarda halkın kendine özgü, bünyesel var oluşundaki belirişin, zorunlu nedeninden ötürü bu böyledir.
Halkın gelenekçi olmasında, ikinci neden de; halkın birey bilgileri, kişi sanıları çok özneldir. Kişi sanıları parçalı yaygınlıktır. Ve halkın bilim felsefesini genelde bilemez oluşlarındandır. Bunları, zaman zaman birbirinin içine geçmiş olaraktan, karışık kullanırlar. Zaten halkın öznel bireyleri; nesnelin bilgilerini yaşantılaştıra bilecek düzey araçlarından ve bilgiyi kullanabilir olmaktan uzaktır. Araştırma ve geliştirme tutumundan, bilgi bankasından da, bihaberdirler. Bu durumlar da, halkın zamansal geriliğinin ve geleneğe sarılışın, nedeni olabilmektedir.
Halk bir yanı ile toplumsal iken, bir yanı ile ve kendi var oluşuyla haklı olarak, toplumsal yanı hiç temsil etmezler. Halkın bu fazla toplumsal olmayan yanı, yine halkı; genel olarak belirler. Halkın toplumsal yanı, halk yanını bir sürüklenişe zorlar. Değilse halk, bilinçli bir sosyal var olmanın üretimi değildir. Halk alanının üretimde olmayan durumun ortaya çıkması ile halkın kendilerini yoğunlaştırması için, bir arada olmalarını sağlayan, insan-insan ilişkileri; başat bir sosyal ilişki ortaya koyuşlarıdır.
Bu söylem, tüm dünya halkları için böyledir. Halk rasyonel değildir. Daha çok yönlendirilirler Duygu tepkilidirler. Maddi üretim yapamadıkları için yarınlarını planlamaktan da acizdirler. Yarınları, girişen toplumlar tarafından planlanır. Bu yüzden, halkın nazarında; onların inançları hem geçmişi; hem onlara göre şimdisi ve geleceğinin planlanmasıdır. Bu yüzden inançları da daima geleceğe ilişkin, mistik kehanetler ortaya çıkarırlar. Bu nedenle halk pasiftir, kendisini üretip geliştiremez. Böyle olunca da genelde cahilce denen tutumludurlar. Bunun en temel ve açılımlaşabilir tespiti; “”Halk zamanı ile toplum zamanın farklı”” olmasıdır. Bu terim diğer birçok tespit tanımlamalarım gibi tamamen bana aittir. Bu kavramda zaman yazı dizimde işlendi.
Toplumsuz bir halk; ilk varoluş biçimine dönerdi. Tekrardan; canlıların ilk doğal yaşam hali olan, sürü yaşamına dönerlerdi. Halk, toplum sayesinde ürünün kullanım değerini tüketerek ihtiyaçlarının doyumu nedeni ile medenileşir. Halk zorunlu olarak, topluma yakın tutulur.
Halkında sanatı varsa da, genellik arz eder bir durum değildir. Halkın sanat yapan kişileri de topluma daha yakın olmuşlardır. Sözün gelişi, toplumun üretim durumu, genellik arz eder bir durumdur. Birey-kişi insanlar, toplumuna üretim için giderek, toplumsallaşır. Ve birey-kişi insanlar, halk içine giderek de, sosyalleşirler. Aynı zamanda da halk, olabildiğince dar ve kısır çekişmelerin sansasyonelliğindedir.
Birey, toplum içinde iken, özgecil yanını toplumsal yana götürebilen bir diyalektiktir. Halk içinde iken, biraz daha bencilliğe kayabilmektedir. Halktan kişiler, değerleme yargılarını kişi bazlı anlayışla, genelde bencilliğe taşırlar. Halk içinde, bencilliklerini geliştirebilecekleri en fazla aşamalaşışlarını cemaatleşen yapılara götürürler. Burası tamamen kapalı bir oluşumdur. Buralardan da, kişiye iyi bir tutum aldırışlarla, kişi egolarının, toplumsal yapıyı destekleyen anlamalara götürülmesi; olasılıkla güçlendirilebilir. Kişilerin egosunu, zaten toplumun içinden gelen aile bireyleri; kişilikleri toplumsal kılmaya yönlendirirdir. Ama yinede halktan kişilerin toplumsal değerleme yargıları gevşektir. Kişi halka ait bio insan birimdir. Birey ise, toplumun aidi olmuş insan birimdir.
İnanç, halk içindeki insan için elzem olurken, toplum içindeki bireyin üretimi elzemdir. Ve inanç bireyin içindedir. Yine inancı bireyin toplum ilişkisi için gerekmezdir. İnanç, bireyin kendi ilineği olarak ancak var bulunabilir ve olacaktır da. Ancak inanç toplum kabulünün bir gerekliği değildir.
Toplum, belli kurallara sahip olmasının ve birey ihmallerini sıkça hoş görmezlik esneksizliği içermemesini; tutum yapmıştır. Bu tutumlarını toplumda üretimi sağlar olmanın ve üretimi sürdürebilmesinin koşulu yaparlar. Toplumun bireyleri bu monotonlukta soğuklaşırlar. Halkın kişileri aynı grup cemaat bağlarını, kendi grubu hoş görmese de kırıp, değişik farklı grup ve cemaatlerle yeni ilişki bağı kurabilir. Yani kişi, esneklikler buldukça daha bir candan özden sıcaklaşabilmektedir.
Sürecek
a href='http://www.ozgurlukicin.com' mce_href='http://www.ozgurlukicin.com' target='_blank'img border='0' alt='Pardus... Özgürlük İçin...' title='Pardus... Özgürlük İçin...' src='http://www.pardus.org.tr/banner/bts01.png' mce_src='http://www.pardus.org.tr/banner/bts01.png'/a
Bayram KayaKayıt Tarihi : 28.7.2009 09:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

sanırım bu seri çalışma burada sona erdi.tam puanla tebriklerimi sunuyorum hocam.
TÜM YORUMLAR (1)