İki koltuk değneğiyle gerçekten topaldı. Biz Topal Hüsamettin derdik. Ayakları dizlerinin olduğu yerden de pek bükülmüyordu galiba. Oturduğu zaman ayaklarını uzatırdı. Hatta kendisi uzanır vaziyette dururdu.
O zamanlar bir radyosu vardı. Ondan ajansları dinlermiş. Gülerek anlatırlardı, bir gece yarısı “Baba, kalk kalk Ali Butto’yu astılar” diye bağırarak babasının kapısına dayanmış. Zavallı adam uyku sersemliği ile “Neee, arılığı mı bastılar?” diye fırlamış yataktan.
Askerlik yapıp yapmadığını bilemem, ama nereden öğrenmişse iğne yapardı. Özel kutusunda bir şırınga takımı vardı. Çocuğu hasta olanlar onu çağırır, o hiç erinmez topal haliyle her yere giderdi. Bazen de hasta çocuğu onun ayağına getirirlerdi. Şırınga kutusundaki iğneyi büyük bir özenle gaz ocağında kaynatırdı. Hazırlığını tamamladıktan sonra iğneyi popomuza öyle zalım batırırdı ki !! Dayardı penisilini.
Yaramazlık yaptığımızda büyüklerimiz bitişikteki Mehmet Amcama haber etmek için elleriyle ahşap yüklük kapağına vururlar, karşıdan da ses gelince tık keserdik yaramazlığı. Ama yaramazlığımızın dozu fazla kaçarsa “Hüsamettin’i çağıralım da bir iğne yapıversin” dediler mi ortalık sütliman olurdu.
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta