Mustafa Sami - Topal Emmi (biyografi) Şi ...

Mustafa Sami
80

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

“Emmi”, Türk halk kültüründe çok kullanılan bir sözcüktür. Halk dilinde “amca”nın karşılığıdır ama “amca”dan daha sıcak bir sözcüktür. Sıfat olarak eklendiği kişiye onurlandırıcı bir anlam kazandırmaktadır.

Aşağıda hayat hikayesi anlatılan “Topal Emmi”, mücadeleci kişiliği ve şahsiyetiyle insanlara örnek olmuş, içinde yaşadığı toplumu olumlu yönde etkilemiş, kendine özgü bir karakterdir. Nur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin diyoruz.

Topal Emmi, 1927 yılında Sivas İli, Gemerek İlçesi, Kümeören Köyünde doğdu. Yörede mertliği, yiğitliği ve misafirperverliğiyle tanınmış “Deli Güççük” lakaplı Güççük Ağanın 9’uncu ve sonuncu çocuğuydu. Doğuştan özürlüydü; sağ bacağı, normal bir bacağın sadece diz kapağına kadardı. Bacağının kısa oluşu hareketlerini kısıtlıyor, büyüdükçe hayatını zorlaştırıyor, örneğin diğer çocuklar gibi koşamıyordu. Hatta kendinden küçük çocuklar Topal Emmi, Topal Emmi diye takıldığında onları yakalayamaz, yakaladığında ise eğer tekmeyle vurursa hiç ağrıtmaz, yumrukla vurursa canlarını alırcasına acıtırdı. Çocukluğundan itibaren, ‘Topal Emmi’ lakabıyla anılmaya başladı. Köyde okul bulunmadığı için ilkokula Gemerek İlçesinde gitti. İlkokul 2’nci sınıftayken yaşamına yön verecek bir alete, dahası sağlam bir ayağın işlevini görecek bir yardımcıya kavuştu. Bu alet, bilek kalınlığında özel olarak ağaçtan yapılmış bir sopaydı. Sopanın ayağın hizasına gelen yerinde, üzerine basılacağı bir eklentisi vardı. Kısa olan sağ ayağını aletin eklenti yerine basıyor, eliyle de sopayı baston tutar gibi kavrayıp, hareket ettiriyordu. Alet basit idi ama işlevi olağanüstüydü. Bu suretle, hayata daha sağlam basmanın yolunu bulmuştu. İçi içine sığmıyordu. Okuldaki derslerine dört elle sarıldı. Öğretmenlerini dikkatle dinliyordu. Derslerinde oldukça başarılıydı. Okumayı seviyordu. Özellikle Türkçe ve Matematiği çok iyiydi. İlçede ortaokul bulunmadığı için, ilkokuldan sonra eğitimine Kayseri’de devam etti. Ancak ülke olarak da ekonomik sıkıntıların had safhada olduğu 1942 yılında, ortaokul birinci sınıftan ayrılmak zorunda kaldı. Okuma umudu sona erince de köyüne döndü. Köyde herkes çiftçilikle meşgul oluyor; toprağı sürüyor, ekiyor, ürünü biçiyor, topluyordu. Tüm bu faaliyetler yoğun emek, fiziki güç ve hareket gerektiriyordu. Bu anlamda çalışamadığı için canı sıkılıyordu. Gelecek kaygısı ile bunalıyordu. Büyümüş delikanlı olmuş, askerlik çağına gelmişti. Askerliğe elverişli olmadığı için çok üzülmüştü. Memuriyet sınavına girerek kooperatif memurluğunu kazandı, özürlü olması nedeniyle, olağanüstü durumlarda kasadaki parayı merkeze götüremez diye işe alınmadı. Yıllar geçip gidiyordu. O dönem yürürlükteki bir uygulama kendisine yeni bir uğraşın yolunu açacaktı. Köy muhtarlıklarının gelirlerini ve giderlerini tutacak, muhasebeleştirecekti. Çevre köylerden de teklifler geliyordu. At sırtında civar köylere gidip gelmeye başladı. Yeni işini çok sevmişti. Bir işe yaradığının, sorumluluk üstlendiğinin bilincine varmıştı.

Köyün salma defterlerini tutarken köy yönetimi de ilgisini çekmeye başladı. Köy muhtarı ne iş yapar, görevleri nelerdir sorup soruşturuyordu. Şimdi en yakın hedefi muhtar olmaktı. Hitabeti iyiydi, karşısındaki insanları ikna edebiliyor, olayları mantık ölçüleriyle ve köy yararını gözeterek değerlendirebiliyordu. Bilgisi, genç yaşına rağmen olgunlaşmış kişiliğiyle sözü sohbeti dinlenir biri olmuştu. Bu özellikleri kendisine toplumda ayrı bir saygınlık kazandırıyordu. 30 yaşında iken yakın çevresinin de desteğiyle muhtarlığa adaylığını koydu. Girdiği ilk seçimi kazandı. Artık köy tüzel kişiliğini temsil ediyordu. İki dönem üst üste olmak üzere toplam üç dönem bu hizmeti yürüttü.

Tamamını Oku