TOLGA ÇELİK, 1999’da Adana’da doğdu. İlk ve ortaokul öğrenimini Karacaoğlan İlk ve Ortaokulu’nda tamamladı. Ortaokul 2.
sınıf öğrenimini birtakım zorunluluklardan ötürü Elazığ’da tamamladı. Ailevi sıkıntılar sebebiyle tekrar Adana’ya dönerek eğitim hayatına
geride bıraktığı çevre ile devam etti. Lise öğrenimini Yüreğir İMKB Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde tamamladı. Lise öğrenimi gördüğü
vakitler, Türkiye çapında düzenlenen bir yarışma olduğu haberini aldı ve kısıtlı bir zamanının olduğunu gözeterek inancını ve azmini
esirgemeden “Mehmet Akif Ersoy’un Şiirlerini Ezberleme Ve Hitaplı Okuma” yarışmasında Türkiye çapında 13. oldu ve derece aldı.
"Safahat" isimli eserin ekserîyetine gerek ezber, gerekse yorum ve işleyiş olarak hâkimdir. Yazmayı amaçladığı şiir kitabının oluşum sürecinde; Bursa Uludağ
Üniversitesi, Türkçe Eğitimi Bölümü’nde eğitim hayatına 2. sınıf öğrencisi olarak devam etmektedir. Kendini şiire, şaire ve tefekküre
adayan karşılık gözetmeksizin çabalayan ve belki de gelecek olan ilgili nesillerin diline pelesenk olacak bir edip olma yolunda tüm dirâyetini
ortaya koymaktadır. Çeşitli dergi ve şiir topluluklarına defalarca kendi külliyâtından eser yollamasına karşın, hayattayken değer görmeyen
diğer yazar ve şâir kadrosu gibi geri çevrilmiştir. Yine de yolundan, dâvâsından, amacından dönmeyerek kendini dünyada edebiyatın var
olması için fedâ eden yürekli isimlerdendir. Şiirleri bir zaman, tıpkı ‘Garip’ şiirlerine verilen tepkiye benzer reaksiyonlar almıştır. Şiirleri;
alaya alınmış, bir mizah malzemesi olarak bulunduğu ortamlarda kullanılmış ve hor görülmüştür. Ancak gözlemleri ve aktarımları
doğrultusunda ona inanan ve onu gönülden hisseden insanların varlığından da söz etmiştir. Şiirlerinin genel teması ilk başlarda aşk, kadın
ve şarap gibi yollardan geçerken; sonraları Üstâd Necip Fâzıl’ı tanımış ve ilk başlarda fiziksel olarak olmasa dahî mânevi anlamda kendini onun yoluna
adamıştır. Bu olay, zamanla fiziksel ve içsel bir boyut da kazanmıştır. Dâvâ ve inanış adamı olmak, en temel temennîlerindendi. Sürekli Necip Fâzıl şiirleri ezberler ve onu her yerde zikrederdi.
Üniversite öğrenimi gördüğü vakitlerde, kendi edebî grubunu kurma fikrini edinmiş ve bu duruma en yakın dostlarını müdâhil etmiştir. Bu
üdebâdan ekibe, ilk başlarda birtakım edip müsveddesi azınlık, katılım sağlamış olsa da devamında dünyalık işlere boyun eğmiş ve
gruptan ilişiklerini kesmişlerdir. Tolga Çelik, şiirlerini Osmanlı Türkçesinde "yabancı, garip" anlamlarına gelen (ÂHÂR) mahlası ile gün yüzüne
çıkarmıştır. Gruba müdâhil etmek istediği ilk isim, üniversiteden en yakın dostlarından biri olan Mehmet Arda’dır. Tolga Çelik’in isteği
üzerine hiç tereddüt etmeden ve büyük bir kıvanç ile gruba müdâhil olmuştur. Mehmet Arda da tıpkı Tolga Çelik gibi şiirlerini paylaşırken kullandığı bir mahlâsa
sahipti. Osmanlı Türkçesinde "gizli, saklı" anlamlarına gelen (MAHFÎ) mahlâsı ile şiirlerini toplumun yüreğine işlemiştir. Gruba gelip/gidenler
olsa dahî kadronun kurucu isimleri bu iki değerli ediptir. Tolga Çelik, aile hayatında hep iyi bir ağabey olma yolunda büyük gayret
göstermiştir. Bir kız ve bir erkek kardeşi vardır. Onların iyi bir geleceğe sahip olmaları için –gerekirse- kendinden kısar, onlara eklerdi.
Bunun dışında kendi sistematiğini: “Sonsuza kadar var olmayacak bu üç günlük dünyada dört dönen insanlardan Allah’a
sığınırım!” diyerek sağlam bir raya oturtmuştur. Eserlerini oluştururken ince eler, sık dokur ve okurun karşısına çıkacak şiiri okurun
belirlemesini sağlardı.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!