Ne yapmalı susup oturmalı mı?
Bu hisleri içime gömmeli, hiç çıkarmamalı mı?
Ya beni insan yapan bu duygullarsa?
Başım öne eğik mi olmalı?
Sanki utanılacak bir suçlu gibi.
Sanki bir süs, bir kedi, köpekten farksız.
Bir eşyadan, yada kırılacak bir seramikten.
Bu ben miyim diyebileceğim bir yabancı.
Aslında içim yanarken tutkuyla,
Ruhum bu kadar doluyken, susmalı mıyım?
Benim içim dalgalı büyük bir okyanusken,
Taşmadan duramazken, rüzgarı dindiremezken.
O denizi kurutmalı, rüzgarı durdurmalı mıyım?
Kadın, sadece zevk alınacak bir nesne onlar için.
Ruhsuz bir heykel yada bebek,
Sadece hizmet edecek bir köle,
Kaçmasın diye zincirlenen, hapsedilen...
Yük taşımak için yaratılmış, düşünme kapasitesi olmayan biri.
İçimde bu sonsuz okyanus varken; o nasıl kurur ki,
Bir ruhum ve zekam varken nasıl yok sayılır ki.
Belki özgürlük bir zincirle alınabilir, yada hapsedilince kaybolur.
Ama biliyorum; içimdeki sonsuzluk kaybolmaz.
Benliğimde bu özgürlük varken, onu nasıl zincirlerler.
Biliyor musunuz? Ben hissediyorum, hissedebiliyorum.
Mutluluğu, yada mutsuzluğu, üzüntüyü yada neşeyi.
Ben hissedebiliyorum, ben düşünebiliyorum, ben de bu dünyadayım.
Bu ne zincirle, ne de baskıyla yokedilecek bir şey değil.
Çünkü insanın cinsiyeti, kimliği, yada ırkı ne olursa olsun.
Bu duyguları daima hisseder ve hissedecektir.
Bu özrgürlüktür.
Özgürlüğümü odalara da hapssetseniz, yada örtüler altına da gizleseniz
Var olacak ve var olmaya devam edecek.
Bu evrenin sonsuzluğuyla karışacak.
Taki bir olana dek.
Çünkü özgürlük, benim.
Gor(John Norman’ın romanlarındaki hayali gezegen) sana karşı duruyorum, acımasızlığını şevkatle öldüreceğim.
Sevgisizlik ve nefretini ise sevgiyle.
Sen ki dünyadan daha yaman ve daha vahşi bir gezegensin.
Hayatın hiçe sayıldığı, ölümün altın kupayla içildiği yersin.
İnsanların insan olmadığı, kadınların bir hayvan yerine konmadan kadınlığını kanıtlayamadığı...
Erkeklerin dünyasısın, vahşi ve acımasız.
Öl ve öldür.
Dünya bu kadar kötüyken ve acımasızken, iki yüzlülük hat safhadayken.
Sen ondan daha gaddar, bencil ve acımasızsın.
Gerçekleri hiçe sayan iki yüzlü bir kültür, acımasız ve bencil insan topluluğusun.
Senden ne kadar nefret etsem azdır, sanki dünyanın acımasızlığı yetmezmiş gibi.
Şimdi senin acımasızlıklarına dayanıyorum,aslında dayanamıyorum.
Bana başını indir diyorsun, ben ise başım dik yürümek istiyorum.
Bana kadınlar güvenilmez, sözlerini tutmaz diyorsun, peki o zaman neden bu kadar yalancı erkekle karşılaşıyorum.
Bana tek başına yaşayamazsın, bir erkeğin kölesi ol diyorsun.
Bense bir başına hiç kimse yaşayamaz, ama köle olmak kimseye yakışmaz diyorum.
Sana bile yakışmaz, sende senden daha üstün bir topluluğun kölesisin.
Ortaçağa hapsedilmişsin.
Eğer kendi yüzeyinde yaşayan kadınlarına bu kadar zalimce yaklaşıyorsan,
Rahip kralların düzeyine yükseliceğini hiç düşünme, zaten onlar sizi ilkel tutmayı çoktan başarmışlar bu yolla.
Vahşi yaşadınız, vahşi bir hayvan gibi nesiller boyu böyle yaşayıp gidiceksiniz.
Sonra kendi kodunuz olan yeminlerin arkasına saklanıp iki yüzlülüğünüze devam edeceksiniz.
Senin gibi bir gezegenden ne kadar nefret etsem yeridir.
Yada üzerinden yaşanılan hayat tarzından.
Bilmediğin bir şey var, çünkü ben daha üstün bir uygarlığın ürünüyüm.
Benim uygarlığımda kadınlar onurlandırılır, önlerinde saygıyla durulur.
Orada kadın: Birinin kızı, bir anne, bir kız kardeş, sevilen bir eş yada çok sevilen bir teyze.
Orası bir cennettir ve harika bahçelerin olduğu, herkesin özgür olduğu bir yer.
Sevgi ve huzur doludur, erkekler ise gerçekten onurlarıyla yaşar.
Onursuz orman kanunlarının arkasına saklanmayan gerçek erkeklerdir onlar.
Senden nefret ediyorum Gor gezegeni, çünkü onuru olduğunu söyleyen onursuz insanlarla dolusun.
Sana göre dünyada olan haksızlıklar kendi yüzeyinde normal sayılıyor.
Bana anlat sevdiği biriryle evlenmek isterken başlık parasıyla satılan kızları.
Acaba kaç inekle veya tarn’la (John Norman’ın Gor kitaplarında bahsedilen yük kuşları) alakası olurdu.
Namus cinayeti için öldürülen kadınları göstereyim sana, sırf bir şüphe yüzünden.
Senin kırbaçlarından veya zincirlerinden daha acımasız mıdır? Ölüm ve daha büyük bir ceza; idam.
Bu içine sinmemiştir belki: Ya yürürken, hiç tanımadığı hoşlanmadığı bir adamın şidetine maruz kalan bir kadın(cinsel yada sözlü) .
Senin için ne gündelik vurdumduymaz bir görüntüdür.
Kadınların göbek atmadan, açılmadan saçılmadan,meta olmadığı bir dünya sana ne kadar garip gelir.
Kadın dediğin zaten, başka bir işe yarar mı göz doldurmaktan.
Oturduğu yerde oturur, özgürse özgürlğü başa bağlanan, bazende yüze örtülen bir bez parçasıyla alınır, senin gibi hastalıklı bir dünya için ne normaldir bu.
Kişiliksiz kimliksiz kadın suratlarının gezindiği bir yer,
Örtünmenin kadın özgürlüğü olarak sunulduğu...
İkisinin bir ortası olamazdı zaten; senin için.
Senin gibi bir dünyadan ne kadar nefret etsem azdır.
Kadınların aslında satılık olduğu bir yer.
Eğer bir kişiliği bir konumu varsa, o kadına güvenmiyeceksin değil mi?
O sorumlu bir insan değil, mahküm edeceğin yeni bir kurbandır.
Daha fazla konuşmaması ve susması istenir.
Dur birileri uyanmasın, o zaman rahip krallar hala bu dünyayı yönetmeye devam etsin.
Sizde vahşi koyunlar, hayvanlar gibi yaşayıp gidin. Zaten daha fazlası size çok gelir sayın Gorlular.
Kayıt Tarihi : 26.4.2008 23:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu satırlar bir bilim kurgu, fantazi romanı olan Amerikalı yazar John Norman’ın Gor romanlarına göndermedir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!