Timurlenk... Edgar Allan Poe

Tacettin Fidan
167

ŞİİR


28

TAKİPÇİ

Timurlenk... Edgar Allan Poe

I.

Ey mübarek rahip, seni ben çağırttım;
Ama sebebi sarhoş bir umut değildi,
O belli başlı bir arzu ıstırabıdır
Buna kaderi utandırmak,
ve kusurundan galibiyet almak derler
Ki cinayetin cüret ettiği rüyadan daha fazladır
Bu saatte sana yaptığım davet:
Baba efendi, bu mevzu değildir –
Deli değilim ki, farz ola güç
Dünyasında ben itiraf edince günahı
- affedilirim diyerek avunayım
Doğaüstü gurur cümbüş yapmıştır orada –
Onun için, ey ihtiyar, sana ahmak diyemem,
Ama, ümit sadece sizin hediyeniz değildir;
Eğer ben ümit edebiliyorsam: Ya Mevla! Ediyorum
O ebedi bir tapınaktan iner.

II.

Bu şenlik duvarının cicili bicili kulesi
Etrafımda büyüyor ama loş - ölüm yaklaşıyor.
Sanmamıştım şimdiye kadar, bu vakit
Dünyadan geçerken, duyunun
Olmayacaktı bir nevi gölgesi
Hayatta bir bir yaptıklarım
Bütünen sır, müstesna basit bir isim,
Belki kudret bilir esrarını canın
Kedere baş eğmişin, ve hicabın –
Buna hayâ mı dersiniz siz?
Hay hay, onun varisiyim
Tabi nefret edilen bölümün şöhretiyle,
Dünyevi görkem, bana kendini göstermişti
Bir iblis-ışığı çevresindeydi tahtım,
Kavurdu kızarmış kalbimi acıyla
Cehennem bile korkutmaz beni bir daha.

III.

Ben hep böyle değildim –
Bu alnımdaki ateş gibi parlayan tacı
Zorla kazandım ve sahibi oldum
Evet – aynı miras
Roma’yı İlhana – bunu bana vermiştir
Kraliyet zekâsının veraseti
Ve çaba eden gururlu bir ruh
İnsanoğlu ile böyle utkuludur.
İlk soluğumu dağ havasında aldım;
Kafkasların buğusu çiğ döktü
Her gece benim genç başıma;
O an beynim onların zehirini içmişti,
Çok tehlikeli bir günün mücadelesinden sonra
Dağkeçisinin bile sığınağına el koyar,
Hakimiyet gururumda pineklerdim,
O zamanın ufak hükümdarı gibiydim –
Zira, her gecenin dağ çiğiyle,
Ruhum takdis olmayan duygu içmişti;
Ben o varlığın aşırılışını sezerdim ve
Rastgele gördüğüm rüyalarda – aydınlık vaktinde
Etrafta dolaşan ve üstümüze ışıldayan buluttan,
Yarı kapalı gözüme her an görünürdü
O Tekerklik Görkemi!
Şiddetli şimşeklerin heybetli yankısı
Telaş içinde üzerime işlerdi, ve bana
Atfen savaştan ve kargaşadan bahsederdi, o an sesim
Kendi yaban sesim, sersem çocuk! acayip yükselmişti
(Ah benim çılgın yüreğim nasıl sevinirdi
Ve ta içimden bir naraya fırlardı)
İşte o zafer muharebesinin narasıydı!

IV.

Başımın üstüne yağmur yağdı
Ama ancak güçbela barınabildi – ve rüzgar
Çabucak üstümden geçti gitti – ama kafam
Kudurmuştu – zira insandı
Üzerime o çelenkleri koyan – ve koşuşma
Soğuk sel gibi akan serin hava
Kulağıma hoş çağıldadı çatırtısı
İmparatorlukların, tutsağın duası,
Taliplerin mırıltısı, karmaşık ses rengi ile
Hükümdar tahtının etrafındaki
pohpohlamalar.
Ve uyandım – fırtına göçmüştü –
Ama can’ı beni beşikte sallamıştı uykuya
Vede o benden geçip giderken,
Sanki üstümü acayip bir ışık kapladı,
Ruhum halen gizem uykusunun içindeydi
Çünkü artık ben eskisi gibi değildim;
Doğa evladı gibi,
Geçen manzara hariç, kaygısız
olduğum kadar da endişesizdim. –

V.

Benim şehvetlerim, o bahtsız saatte
Gaddarlığı gasbetti, ki erkekler arasında bu
Hüküme ulaştıktan sonra addetmekmiş,
Benim irsi tabiyatım olmuş – olsun:
Ama, Baba hazretleri, o zaman yaşayan, o kişinin yangını –
O zaman, çocukluğumda, ateş gibi
Çok daha şiddetli bir şevk ile yanmıştı;
(Zira şehvetlerin süresi gençlikte sona erer)
O zaman bile, bu demir kalpliyi sayanların
Sanırım, kadın zaafinde şahsi hisseleri vardı.
Yazık be! Başka söyleyeceğim yok,
Tabi aşkı layıkıyla sevmekten başka bir sözüm yok!
İzini bulma teşebbüsüne bile cüret etmem
Hani nefes almakta olan güzel çehrenin,

Ki benim hırslanmış aklımda bile
Geriye onun hatırası kalmaz.
Hiç yaşam ilkbaharında ikamet etmemiş olanlara
Hususunda bir takım bazı amaç hoşgörenlere
Sadık gözde, sen his duyana kadar
Dünya dönmüş – öngörü bitmiş mi yani?
Andacın gözünün önünde tuttuğum
Tek bir şey var –
ondan hariç olmayan nesnelerin içinde, ta ki
Onun hakiki şekli beni geçip gider,
Fakat ben de, içimde halen onların etkisi kalmıştır.

VI.

’Size adlandırmamalıyım –’
Siz yetişemezsiniz – düşünmeye bile cüret edemezsiniz
O sihirli imparatorluğun şöhretini
Ki bu çok tehlikeli eşikte bile
Affedilmemiş olduğu halde, ruhumu ayarlamıştır
Şehvet için kaybedilen nesne – cennettir.
Sevdim – ve ah, ne kadar da şefkat doluydu sevgim!
Evet! O kız her aşka değerdi!
Böyleydi benim küçüklüğüm
Buna rağmen o zamanlar tamamen şehvetle dolamazdım
Gökteki melek şuurları gibiydi her şey
Haset kabil – o genç kızın kalbi ise mabetti
Ona benim her düşüncem ve ümidim
Enfiye - tütsüydü – o zaman o ise hoş bir armağandı bana –
Çünkü bizim ufaklıklar günahsız, ve epey çocuksuydular,
O genç kızın verdiği örnekler ise tertemizdi; Ve
Acaba neden terk edip başıboş bıraktım,
O emaneti içimdeki kararsız yıldıza?

VII.

Onunla beraber, aşk içinde yaşlandık,
Yabanı da ormanı da dolaştık;
Kış havasında göğsüm ona kalkan olur
Güneş ışığı cana yakın güldüğü vakit
O dilber açılmakta olan gökleri nişanlardı,
Ben onun gözlerinden başka bir cennet görmedim –
Çocukluk bile insan kalbini tanır;
Çünkü, güneş ışığında ve gülümsemelerde,
Bizim bütün endişelerimizden gayrı,
Gülerken onun yarı saçma hilelerine,
Kendimi onun çarpışan göğsüne atardım,
Ve içimi gözyaşlarımla birlikte ona dökerdim,
O benim şaşkın gözlerime yükselir –
Gerisini anlatmağa lüzum yok –
Onun müşfik kaygılarını uslandırmağa da gerek yoktu –
O dilber hiç sormadı niçin sebebini.
O senelerin kutsallaşmış hatıraları
Aklıma gelir bu tenha vakitlerde,
Ve, tatlı bir şirinklikle, o görünür
Tuhaf yaz çiçeklerininin esansı gibi;
Bizim önceden kokladığımız çiçeklerden
Anımsamalarda görünen küçüklük mazisi yanaşır
Bu ehemmiyet – yalnız çiçeklere değil – daha ziyade
Bizim dünyevi hayatımıza, aşka – ve herşeyde hepsine aittir.

VIII.

Evet! O dilber bütünen her aşka değerdi!
Öyle ki kahrolası bunca zaman
Canım şiddetli fırtına ile çabaladı
Dağ zirvesinde yanlızken
İhtiras ona yeni bir ses verdi
Ve ilk önce cürüm rüyasını önerdi
Çılgınlığım onun sinesine ders verdi
Halen küçüktük: bundan daha saf düşünce de yoktu
Seninkinden daha yüksek melek sınıfının göğüsünde ikamet ettik
Zira ateş dolu aşk halen yine mübarektir
Onu ancak bir meleğin verebileceği bir sevgi ile sevdim
Bütün yaşayan ışıkların ışını ile
Aşk tanrıçası Ediz’in tapınağında alevlenmiş gibi.
Tabi adlandırmak asla günah değildir,
Böyle benim gibi – o gizemli yalazı,
Senden hariç benim başka bir varlığım yoktu!
Dünyanın bütün ışıldayan sıra maiyetinde
Ve mutlu güzel
(zira benim için her şey tanımlanmamış bir zevkti)
Dünya – onun neşesi – onun acı hissesi
Ki ben hissetmedim – onun bedensel niteliklerini
Çeşitli varlığın kapsadığı
Fırtınaların vücutsuz canlarını,
Güneş ışığı, ve sukunet – ülkü
Rüyaların uçup giden kibirleri,
Müthiş zarafet! o hakikat
Öğlen vaktinin uyanık yaşam hiçlikleri
Görünüyor ki, o sihirli hayatın,
O didişmesi, şimdi maziye baktığım zaman
Güçlü ve fena bir şeytanın işiydi
O iblis beni şerir bir vakite nakletti
Bütünen duyduğum hisler, gördüklerim veya düşündüklerim,
Birikirken, şaşkına dönmüş gibi oldum
(Senin doğaüstü güzelliğinle doldum)
Yüce Sen – ve bir ismin hiçbir şeyi.

IX.

Aşk içinde alevlenmiş can, bilmiştir
Hissetmiştir derinlerden gelen sakin sesi
Ve onun kendi üstünlüğünü, –
(Size açıkça söylüyorum,
Delilik peçe ile örtmekse düşünceyi
Bu sancılı bir göğüse yüklenmiştir)
Kalıtımsal hakkını duyan ruh –
Gizemli imparatorluğu ve yüce hakimiyeti
Faal kudretin verdiği
Yaradılıştan vaktinde doğan istidadı;
Tabi bilir (ki, inanın şu anda,
Yalan söylemek on-katı suç olsa,
Hakimiyet vardır o yüksek ruhta
Varisi olacağı kaderin malumiyetine)
Yine de, böyle bir hakimiyeti tanıyan ruh
Kendini hükmeden iktidarın Gurur olduğunu sezer.
Evet! Mağrurdum – ve siz biliyorsunuz
O kelimenin büyülü anlamını,
Ki sık sık ters sapkıya uğramıştır o laf,
İhsanlanacaktır tahkiriniz, belki, duyunca
O mağrur canın koparılıp kırıldığını,
Gururlu yürek ızdıraptan patlamıştı
Bir azarlama veya nişan kelimesiyle
O dişinin, o putperest yüreği –
İhtiraslıydım – siz biliyor muydunuz
Onun alevli aşk ateşini? – yok katiyen bilemezsiniz –
Bir çiftlikçi gibi, bir taht hedefledim kendime
Dünyanın yarısı benim olsun diye
Ve o aşağılık hisseye mırıldandım!
Fakat o rüya gibi benden geçmişti
Uslu adımın, çiğin uçuşu gibi,
Tutuşan düşünce – ışık saçmadı
Güzelliğe, ondan rehberlik bile gelmedi
Zulmeder, bitmez tükenmez uzun yaz günü
Aklım, iki misli narinliğiyle –

X.

Taç yaylasında beraber yürüdük
Aşagıya doğru yönelen yüksek bir dağdan
Onun gururlu tabii kulelerinden uzak
Tepedeki, taştan ve ormandan –
Çardakların arasından, ufalıverdi yokuşlar
Dilberin ak elleriyle çevrede yetiştirdikleri,
Fışkırdı velvele ile bin çeşit küçücük derelerden
Sanki, yönlenen periler ükesiydi burası
Onlar bizim küçük iki köyümüzü kucakladı –
Yalnız olsak bile – huzurlu ve mutluyduk –

Dilbere gurur ve hakimiyetten bahsettim –
Ama gizemli, aldatıcı bir kisve tarzında,
Bunu hiçbir şeyin dışında sansın diye
Gözlerinde o an’ın karşıtını
Okudum (belki çok ihmalkar bir şekilde)
Benim kendi duygularıma katılan bir duygu;
Bana, onun yanaklarındaki parlak kızartıyı
Sanki bir kraliçelik tahtı konmuş gibi gösterdi
Layıkıyla, bırakmalıydım artık
Karanlık yabanda, yapayalnız bir ışık.

XI.

Orada – o saatte – bir düşünce geldi
Aklıma, bundan önce hiç bilinmeyen –
Dilberi halen ikimiz de gençken bırakmak, –
Ali talihimi takip etmek,
Ve uluslar arasında yapılan didişmede
Aylak lafları ıslah etmek, artık bir rüya gibi
O an dilberin pervasız kulağına seslendi –
Ben de tereddüt yoktu – korku nedir bilmedim
Benim yabani mesleğimdeki muhatara
Bir imparatorluk kazanmak, ve nikah çeyizi gibi
Bir kraliçenin tacını yerlere sermekti,
Tek bir duyguya sahipti,
Dilberin kendi imgesiyle, benim meraklı sinem –
Genç köylünün bağrında bulunan o zamanki
Giz dolu düşüncesini bilen o kişi
Onu bir hiç saymıştı, şefkatte
Erkekler arasında fantezinin
idraktan yanlışa sürüklediği bir kimseye
İhtiras zincire vurulmuş – ve de beslenmemiştir
(Çöldeki gibi, muhteşem,
Vahşi, ve zarafet ateşini yelpazelemek için
Onların kendi nefesiyle komplo kurdu)
Düşünceler ile bu tür duygular komut eder;
Kontolsüz istihza ve tahrirden dolayı
Çok zordur insanların tasavvur etmeleri:
Bulundukları dünyadan “büyük“ bir kimsenin
doğabileceğine – hep inanmayacaklardır:
Avluda her gün gördükleri bir kişiye,
Hele -hele, bir gün onun önüne eğilip itaat etmeyi,
Bunu samimi bir tarzda yapmayı, Talih güneşinin
Verdiklerini, onun üzerine akan o harika parlamayı,
Alçak seviyedekiler - ve onların kendi derecesindekiler –

XII.

Hayal gözümde canlandırdım
Dilberin suskun, derin hayretini
Çabucak geçmiş gitmiş bir kaç yılları
(Zira, yüce ümidimin çok çaresiz amacına
kısa bir süre için ödünçlendi,)
Dilber belki hatırlar, şöhret
Yıldızlarının kapladığı bir fatihin adını
(İhtişam ile – belki ilham edercesine
Mecburen, aklından geçen bir düşüncede,
Kendi ateşinde solmuş ve infilak etmiş
Saydığı o kişiyi, beni gitmiş de
Bir hain olmuş, hani gerçeğe yaptığı tecavüzden dolayı
Gençliğinde azap çekmiş olduğundan, zanneder,)
Dilberin kendine has İskenderi, teminat vermesi gerekli olan
Tekrar, o zamanki gibi aşk temin eden –
Ve küçüklüğünün zevkini yüze çıkaran, o
Timurlenk’in gelini ve kraliçesi –

XIII.

Parlak bir yaz gününün öglen vaktinde
Hasırlarla örtülmüş kuşağın altından geçtim
Orada, derince, dingin bir uykuya dalmıştı
Benim dilber sevgilim Eda. O asude vakitte,
Suskun bir bakış benim ona elvedam oldu.
O zaman – başka bir tesellim yoktu kendime
Onu kaldırıp, bir yalan söyleyecek
Sahte bir seyahatten bahsedecek gibi, tekraren
Kalbimin zaafına güvenerek
Yumuşacık, heyecan verici sesinden ayrılmak zor olurdu
Böylece mutlu, halen uykuda
Zevk dolu rüyasındaydı o, zannetmedi ki
Uyandığında, ben ayrılma düşüncesine dalmıştım
Çılgınlıkla doluydum;
Eyvahlar olsun! Kadın kalbini anlayamıyordum,
Sevdiğim ve sevildiğim halde – geç-git deyip vazgeçmiştim. –

XIV.

Hasırlarla örtülmüş kuşağın altından dışarı çıktım,
Ve delicesine telaşla yoluma koyuldum:
Ve beni evimden uzak tutan dertten ırak,
Her uçup geçen saatte hayli neşe hissettim;
Dünyadan gelen bir ıstırap var
Ki halen ülküsel olsa bile
Faniliğin en kötü acısıdır,
O kendi gerçeğinde saadettir,
Ama canlıların gögsünde daha hakikidir
Adam kendi içinden gelmese bile,
Ruhunun rızalı bir piyesini, yine de
Mevlaya, ve yüce bütünlüğe verir –
Aşk dolu canların yaşadığı
Tabii yerler bile, dilberin yaban sokaklardaki
Harikulade yönlerinden bahseder, anlatırken takdis eder
O dilberin güzellik hakimiyetini!
Adama, ızdıraptan daha da çok
Görüş yeteneğinin eksilip kararmasıdır
Üzerinde kendine özgü canlı bakış ile, seyreder
Etrafındaki güzelliği, o güneş –
Mavi gökler – soluk bulutun
Sisli ışığından çıkan renk alametine
Rahmet eder cennet gibi mavi yatağında;
Karartı var! ama herkese aydınlık görünüyor!
Ey Mevla! Yazık! adamın üstüne kopacak
Eğer düşünceler geçip-gitmezse,
Zira, Dünyadan göç etmek Fanteziye verilmiştir,
Az da olsa cennet hariç, yok, diğer kelimeler tanıtamaz.

XV.

Şimdi senin etrafındaki Semerkand’a bir bak hele,
Dünyanın kraliçesi değil mi? izzetinefsi
Bütün öteki şehirlerin üstünde mi? Elinde
kalmadı mı onların kısmetleri? Hepsine nazaran
Komşusu, artık dünyanın bile tanıdığı, iftihar değil mi?
Tekin, şanlı ve şerefli ayakta durmuyor mu?
Ve kimdir şol dilberin hükümdarı? Ben Timur tabi,
Şaşakalmış dünyanın gördüğü bir adamım,
Zafer üstüne zaferle,
İki misline çıkardım çağı! ve dahası, sanırım,
Hala yankıyorum-yeniden Cengiz’in şöhretini.
Ve şu anda ne kaldı onda? Ne! Bir isim.
Geceleyin cümbüş sesi
Birbirine karışan kalabalıktan
Yüksüz bir göğüsün sedası gibi esiyor üzerime
Sanki bu ecel saati, onlara
Sevinç getiren kişinin vakti değilmiş sanılıyor –
Mutlulukla, önderdeki gibi – Hüküm
Zehirini gizlice tebliğ ediyor; demek ki
İnsan yüreklerinde hiçbir şeyim kalmamış.

XVI.

Talih beni kendine nişanladığında,
Ve benim gururlu ümitlerim hüküm tahtına eriştiğinde
(Ki o da bana fayda etmiyor artık, hayırlı frer,
Dünyanın pekala bildiği bir hikayeyi tekrar anlatmak,
Kudretin nasıl ve ne gibi saklı imalleriyle,
Tırmananışımı sarsak yüceliğe,)
Daha çok gençtim, ama iyi tahmin etmiştim
Ruhumda neler olup bittiğini.
Gözlerim halen tantanaya ve hüküme konmuş,
Yaban Kafkas dağlarının vadilerinde,
Eda dilberimin hasırlarla örtülmüş kuşağında,
Şaşkın kalbim çok uzaklara gitmişti.
Uzun bir süre kalmadım Semerkand’da
Önce, bir köylünün mütevazi kılığına bürünüp,
Çoktan terk ettiğim memleketi aradım,
Gözlerime güneş battığı vakit yine
Oraların esmer ihtişamlı dağları yükselmişti:
Gayesizce yollarda dolaştığımda
Kalbim güneş ışınıyla çöktü.
Şanlı yaz güneşine
Dikilip seyredenlere,
Güneş onlardan ayrılınca,
Somurmuş bir kalp ümitsizliği getiriverir.
O ruh nefret eder o akşam sisinden
Çoğu kez hoş, ama yanlış telaffuz edecektir
Karanlıktan gelen sesi
(bu ancak işitebilen ruhlar arasında bilinir)
Sanki birinin gece rüyasında uçuşu gibi
Ama yaklaşan tehlikeye atılamaz gibice.
Gene ay – gümüşe benzer ay
Yoluna ışık saçar, o dilber yüce ay;
Gülüşü ayazdır, ve onun neşri
O hazin zaman içinde, adama
Öldükten sonraki düşeyi gibi görünebilir;
Ufak bir hayat nefesinin, ve gözdeki ateşin
Sureti alındığı zaman, varmış bir zamanlar,
Ama artık geçip gitmiştir, denir.
İzlenen yol bittiği zaman
Böyledir güzel yaz güneşi:
Zira bilgisini bulmak için yaşadıklarımızın hepsi – bilinir;
Ve bütün sahibi olmak istediklerimiz – uçup gitmiştir;
Öğlen vakti güzelliğiyle, her şey tamamdır.
Bırak hayatı o zaman, açan çiçek gibi, düşsün –
Geçici, gündüz-çiçeğinin şiddetli-aşkı
Akşam saatinde sararıp solsun.

XVII.

Evime vardım – yok, benim evim değildi –
Öyle ki, onu bana ev edenler uçup gitmişlerdi –
Yosunlu kapısından dışarı çıktım,
Aylak ifadesiz bir üzüntü içindeydim.
Çocukluğumda tanıdığım, ama şimdi beni tanımıyan
Bir dağ avcısı eşik taşında bana yanaştı.
Eski bir karyola hakkında bir şeylerden bahsetti:
Dedi ki: O daha iyi günler görmüştür;
Eskiden oradan bir pınar yükselirdi, ve orada
Dopdolu, güzel bir sürü çiçek başını kaldırmıştı;
Ama onları büyüten kadın çoktan ölmüş,
Bu çeşit divaneliklere artık kadının katkısı yoktu,
Şimdi bana ne kalmıştı orada? yeis (ümitsizlik)
Kırık-kalbe bir Kraliyet.

© 2011 - Edgar Allan Poe (Edgır Elın Po)
Bildiri:
Bu eserin sahibi Edgar Allan Poenun İngilizce Tamerlane başlıklı şiirinin üstte Türkçe Timurlenk adlı çevirisi Tacettin Fidan tarafından yapılmıştır. Tüm hakları mahfuzdur ve eser sahibi şaire aittir.

Kaynak:
http:www.eapoe.org/works/poems/tamerlna.htm
Ve, bu kitaba bak:
Edgar Allan Poe: 2002, The Complete Tales & Poems, New York, Castle Books.

Tacettin Fidan
Kayıt Tarihi : 7.7.2011 06:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Talat Semiz
    Talat Semiz

    Sevgili Tacettin Bey, başarılı ve etkin çevirinizi özenle okudum. Edgar Allen Poe'nin tarihi ve tarihe malolmuş kişileri bu denli bileceğini doğrusu hiç düşünmemiştim. Bilinen insanlık tarihi Roma, Kartaca, Büyük İskender ve bir de Timur'un kurduğu güçlü dört imparatorluktan söz eder. Buradan anlaşılıyor ki her konuda olduğu kadar tarih konu8sunda da ünlü yazarın en az güçlü bir tarihhçi kadar bilgisi var. Sizleri kutluyorum. Başarılar diliyorum...++

    Cevap Yaz
  • Salim Erben
    Salim Erben


    Sevgiden ve güzel duygulardan yana
    kaleminiz ve o güzel duyarlı yüreğiniz
    hiç incinmesin böyle güzel eserleri
    bizlere sunduğun için doyulmaz bir paylaşım
    yürekten alkışlıyorum sen sevgili kardeşimi
    kutlarım başarılarınızın devamını dilerim

    Cevap Yaz
  • Royal Golddynasty
    Royal Golddynasty

    tebrik ederim...emeğinize sağlık...

    Cevap Yaz
  • Nilüfer Gümüş
    Nilüfer Gümüş

    Kutluyorum.emeğinize sağlık....

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Parlakdemir
    Hüseyin Parlakdemir

    Gönül dostum ellerinize şiir coşkulu yüreğinize sağlık kaleminiz daim gönlünüz güzelliklerde dolu olsun böyle güzel bir şiir yazdığınız için tebrik ederim 10 + puan

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (6)

Tacettin Fidan