-1-
Hay 'lardan kazanmış da Huy 'lara vermemişti,
Hasan Tahsin Yıldırım kötü gün görmemişti.
Bilmiyordu dünyada bir denge olduğunu,
Kefeden eksilenin yerine konduğunu.
Sanıyordu hesaplar öte dünyanın işi,
Adamın düşüncesi kırabilmek kirişi.
Kaç köşeyi dönmüştü sayısı hiç bilinmez,
Bilmiyordu kandırmak insanı iflah etmez.
Derler ki; var dünyada çok sağlam muhasebe,
Onun işi dengedir sen onu bilmesen de.
Kimden ne eksilirse o olur alacaklı,
Kim fazladan alırsa o olur verecekli.
Eksik tamamlanmazsa; fazlalar verilmezse;
O hesabı düzeltir, borçlular düzeltmezse.
Hasan Tahsin Yıldırım böyle olmuştu zengin,
'Hasan Tahsin' dediğin şişelerden çıkan cin.
Yani bir tek mikropken oldu koca bir ejder,
Hem de öyle ejder ki; denizi versen içer.
Amansızca öğütür taşı koysan önüne,
Vantuzlarla yapışır önünde gördüğüne.
Az zamanda bu adam kurdu döviz bürosu,
Başlamıştı ötmeye piyasada borusu.
Taşıyordu parayı bankaya vagonlarla,
Depoladı parayı şurya-burya tonlarla.
Ele güveni yoktu, işi kendi yapardı,
Parasına can verir, ilah gibi tapardı.
Öyle çalışırdı ki; sanki resmi daire,
Çalışma saatinden asla vermezdi fire.
İş içinde kat 'iyyen tuvalete gitmezdi,
Paydos-maydos etmeden yemek-memek yemezdi.
Çöpe baksa; çöp olur onun gözünde para,
Para diye bakardı taşlara, topraklara.
Evi-barkı da yoktu bu zengin muhteremin,
Kalırdı odasında istediği otelin.
Çoluk-çocuğu yoktu, zaten umursamazdı,
Sokakta tek kadına, tek bir kıza bakmazdı.
Aklı-fikri paraydı, aldığı soluk para,
Parasız selam bile vermezdi insanlara.
-2-
Bir gün geldi büroya genç irisi bir adam,
Kıl kadar farkı yoktu Yunanlı ilahlardan.
Genç adam fildişinden bir çehre sahibiydi,
Simsiyah saçlarıyla tıpkı artist gibiydi.
Çok kibar giyinmişti, uysaldı davranışı,
Denizlerden farksızdı o masmavi bakışı.
Bir ferahlık, soyluluk yer almıştı sesinde,
Gülün kokusu vardı taptaze nefesinde.
Gülümseyince çıktı inci dişler ortaya,
Bambaşka bir atmosfer iniverdi büroya.
Dedi: 'Affedersiniz, görüşmek istiyorum,
Vaktinizi almaktan çekinip ürküyorum.
Fakat işim önemli, karınız söz konusu,
Bana vakit ayırmak iyi olur doğrusu.
Ziyaretim ilgili yirmimilyon dolarla,
Benim başım hoş değil zıpçıktı bürolarla.
Büronuz çok ciddiymiş, çok duydum şöhretini,
Lütfen değerlendirin benim ziyaretimi.
Efendim, bir teyzem var; cimri, titiz bir bunak,
Asla mümkün olmuyor bu kadına yaranmak.
Allah çocuk vermemiş; kendisi dul kadındır,
Sağolası yine de vicdanlı bir hatundur.
Ben öksüz olduğumdan beni evlad edindi,
İnanın sayesinde ben çok rahat ettimdi.
Teyzemin işlerini bizzat takip ederim,
Yapması gerekeni bizzat ben öğütlerim.
Fakat aksi insandır, kimseye güven duymaz,
Karun kadar zengindir, bankaya para koymaz.
Kar etmeyi pek sever, sinekten yağ çıkarır,
Çıkarına az bassan kıyametler koparır.
Zengin olduğu halde tam hizmetçi kılıklı,
Zaten altmış yaşında, güçsüz ve hastalıklı.
Bilirsiniz; paranın hiç değeri kalmadı,
O kadar kemer sıktık enflasyon azalmadı.
Yani tasarruf etmek en büyük enayilik,
Zira para eriyor durdukça, ilik ilik.
Teyzemin yaşı fazla, yatırım vız geliyor,
Haliyle parası da durduk yerde eriyor.
O düşünmez bunları ama ben düşünürüm,
Çünkü geleceğimi bu servette görürüm.
Teyzem ölüp gidince servet bana kalacak,
O nedenşe bu işe biraz katkım olacak.
Diyeceğim şudur ki; ben dolar peşindeyim,
Yarın için planlar yapacak yaşımdayım.
Teyzemi ikna ettim; eşanjman yaptıracak,
Türk parası vererek biraz dolar alacak.
Talep ettiği dolar şimdilik yirmimilyon,
Bakalım neler saklar öbür yüzde madalyon.
Mayayı saldım gitti, inşallah yoğurt tutsun,
Öyle kar alınız ki; sizi bir yıl korutsun.
Tavuklar esirgenmez kaz gelecek yerlerden,
Yeğenler de geçinsin yaşlanmış teyzelerden.
Demiştim; hastalıklı, yaşlı ve cimri teyzem,
Ben onu döviz için buraya getiremem.
Mecburen gitmeliyiz dövizle ayağına,
Jesttir ki yapmalıyız bu varlıklı kadına.
Yirmimilyon doları çantaya yerleştirin,
Çantanız elinizde benimle eve gelin.
Alın Türk lirasını, teslim edin dövizi,
Teyzem abad eylesin hem beni hem de sizi.'
Hasan Tahsin doldurdu çantaya dolarları,
İndiler inişleri, çıktılar yokuşları.
Yürüyüş on dakika, onbeş dakika sürdü,
Derken yaşlı teyzenin evi-barkı göründü.
Ev tek katlı bir evdi, benziyordu villaya,
Birkaç tık-tak vurdular çift kanatlı kapıya.
Kapıyı teyze açtı, yaşlı, modern bir kadın,
Yüzü-gözü buruşuk, tam Osmanlı bir hatun.
Süsünden, giyiminden belliydi soyluluğu,
Tutumu koymaktaydı ortaya ululuğu.
Dedi: 'Demek geldiniz, buyurun içeriye,
Çok fazla geciktiniz, artık bilmem ki niye.
Buyurun, geçin, geçin, bir kahve pişireyim,
Kahvemizi içerken paketleri göreyim.
İçeriye geçerek girdiler bir odaya,
Odada çok şey yoktu; bir duvarda bir ayna.
Yerde bir-iki kilim, birkaç kirlenmiş koltuk,
Duvarda birkaç resim, hem çok eski hem soluk.
Başka şey de arama; teyze yaşlı. Gerekmez,
Zira; yaşlı terazi herbir yükü çekemez.
Erkeklerin herbiri bir yer bulup oturdu,
Yaşlı, güngörmüş teyze kahveleri getirdi.
Hal ve hatır sordular kahveleri içerek,
Kadın yerinden kalktı paketi isteyerek.
Dövizci çantasından çıkardı paketleri,
Onları sarmaladı teyzemizin elleri.
Kadın saymadı bile paketteki dövizi,
Kayıtsızca gezindi üstünde iki gözü.
Duvardaki küçücük dolabı tutup açtı,
Pakete hiç bakmadan içeriye bıraktı.
Dedi: 'Borcum ne size? Ne kadar vereceğim?
Türk parası olarak peşin ödeyeceğim.
Dövizci gülümsedi: 'Beşyüzmilyar ediyor,
Onların değerini yeğeniniz biliyor.'
Kadın gülerek dedi: 'Parayı getireyim,
Bana makbuz da verin, sizden rica edeyim.'
Kadın anahtarları koydu dolap üstünde,
Sonra odadan çıktı iki eli böğründe.
Dövizci hazıladı vereceği makbuzu,
Delikanlı dedi ki: 'Affediniz domuzu,
Kimseye güveni yok, çöp alsa makbuz ister,
Sanki bütün insanlar ya katil, ya gangster.
Sanki kadın serveti mezara götürecek,
Ahrette zebaniye makbuz ibraz edecek.'
Güldüler, gülüştüler, hayli sohbet ettiler,
Teyze görünsün diye bir hayli beklediler.
Delikanlı gülerek 'Şuna bakayım.' dedi,
'Ya para sayıyordur ya kuyruğu titretti.
Keyfinize bakınız, ben şimdi getiririm,
Geciktiği içn de özürler diletirim.'
Dövizci çok rahattı, zira; dolap önünde,
Üstelik anahtarlar destesiyle üstünde.
En küçük pürüz çıksa, alırdı dolarları,
Gelenler olmayınca çevirdi anahtarı.
Dolabı açıp baktı, inanmadı duruma,
Dolabın dibi yoktu, inme indi adama.
Ya dolarlar? Onlar yok. Yel wsiyor yerinde,
Kasılmalar başladı adamın ellerinde.
Öyle bir haykırdı ki; tavanlar yere indi,
Ne bir kapı açıldı, ne bir kimse gçründü.
Fırladı ki odadan, ev zaten tek odalı,
Sanki yüzyıllar geçmiş hırsızlar kaybolalı.
Ev önünde kükrerken rastladı bir adama,
Adam dedi: 'Bu evi kiraladık onlara.
Ne bileyim a beyim, güya teyze-yeğenmiş,
Baksana, namussuzlar evi çoktan terketmiş.
Yalnız iki gün oldu bu ev kiralanalı,
Böyle iş görmedim ben, ev sahibi olalı.'
Birlikte duvarları dışardan yokladılar,
Dolap hizasındaki kanala rastladılar.
Adam dedi: 'Vay anam, duvarımı delmişler,
Dolabın yam içinden dışarı yol vermişler.
Her ne koysan dolaba haydi yallah dışarı,
Rabbim neden yarattın bu kötü insanları? '
Dövizci saç-baş yoldu, hırladı, inildedi,
Çektiği ızdıraptan yer kalktı, gök gümledi.
Dedi: 'Tanıman gerek ikisinden birini,
Birini bir buldummu bulurum obirini.'
Ev sahibi dediki: 'Kadını biliyorum,
Arada bir tepeye çıkarken görüyorum.
Sanırım ki; bu kadın Huzurevi 'nde falan,
Çünkü başka yol geçmez o tepenin oradan.
Gördüğümde, kadının file vardı elinde,
İnan ki se; o kadın mutlak Huzurevi 'nde.'
Dövizciye gün doğdu, ışıklandı gözleri,
Toplanan insanları yardı, itti elleri.
Zaten polis gelmişti kalabalığı görüp,
Dağıttı topluluğu birkaç düdük öttürüp.
Problem anlatıldı, bilinenler söylendi,
Olanlar sık dokundu, ince ince elendi.
Ev sahibi, dövizci, polis bindi otoya,
Huzurevi 'ne doğru hemen çıkıldı yola.
Az gitti uz gittier Huzurevi 'ne kadar,
İlk soluğu müdürün odasında aldılar.
Öyküler yenilendi, herkes aydınlatıldı,
Teyzenin macerası tümüyle anlatıldı.
Teyze hanım bulundu ve çağrıldı makama,
Bütün gözler dikildi orta yaşlı hatuna.
Herkese tatlı tatlı gülümsüyordu kadın,
Tavrında yeri vardı, merhametin, şefkatin.
Herkesle tokalaştı birşey olmamış gibi,
Hepsine gülüyordu yorgun gözlerin içi.
Müdür dedi: 'Yalnızdır. Yok dünyada kimsesi,
Bu hanım evimizin inanın, bir tanesi.
Adı Müzeyyen Hanım, kendisi Yerköylü 'dür,
Seçkindir, sevecendir, hassas ruhlu biridir.
Yanında bulur onu her kim darda kalırsa,
Dışarı çıkıp gezer canı çok sıkılınca.
Herkese yardım eder, herlese yakınlaşır,
İşlediği mendiller elden ele dolaşır.
Eline her ne geçse yemeyip biriktirir,
En içten sevgilerle ona-buna yedirir.
Ak sütte leke olur, bu hanımda olamaz;
İşi-gücü şükretmek, oruç tutmak ve namaz.'
Hasan Tahsin haykırdı: 'Bu kadın o Teyze 'dir! ..
Ben elleri bilemem, tek tezgahı bizedir! ..'
Dedi: 'Sen almadın mı ellerimden paketi,
Götürüp atmadın mı o dolaptan içeri? '
Kadın gülümseyerek yaklaştı dövizciye,
Dedi: 'Bugün rastladım ben o evde bu beye.
Oluyor iki-üç gün, bir gençle karşılaştım,
Yürüdü bana doğru, onunla selamlaştım.
Elimdeki filede meyve ve sebze vardı,
Yük yaşlı bedenimi çok incitir, zorlardı.
Delikanlı uzanıp aldı filemi elden,
Belli ki; hoşlanmıştı genç adam biraz benden.
Teyzesi vefat etmiş, mezarına gidermiş,
Vefat eden teyzesi tıpkı bana benzermiş.
Beni ilk gördüğünde zannetmiş ki; ben oyum,
Bunları öğrenince kırıldı elim-kolum.
Yakışıklı bir gençti acıdım zavallıya,
Yokmuş bir tek kimsesi, şu zalim dünya bu ya.
Lokantada çalışıp yaparmış yüksek tahsil,
İnce narin bir beden, baldan tatlı güzel dil.
Parklarda yatıyormuş; otele yok parası,
Bekara kiralık ev el vermez, kahrolası.
Dedi 'Bana yardım et, teyzemmiş gibi davran,
Kiralık ev bulayım, böyle istiyor devran.'
İnsanlık ölmüş mü ya? Yaptım dediklerini,
Bularak kiraladık şu adamın evini.
Döndüm binbir neş 'eyle ben bu Huzurevi 'ne,
Sevincimden sığmadı yüreğim içerime.
Biliyordum öyle genç kimseye pek yük olmaz,
Elin garibanının tek ricası kırılmaz.
Yaptığım doğru değil fakat hayırlı işti,
Yoksa delikanlının ömrü kayıp gitmişti.
Telefonla aradı ertesi gün gariban,
Dedi: 'Teyzem, dardayım, muhtacım sana, aman.'
Varıp gittim yanına, sordum problemini,
Görüverdim bu yüzden döşediği evini.
Birkaç koltuğu vardı, bir-iki de kilimi,
Merhamet pençesine almıştı yüreğimi.
Evi tek odalıydı, biz öyle kiraladık,
Hem yeterdi o gence, hem başka bulamadık.
Delikanlı dedi ki: 'Bugün hocam gelecek,
Yazdığı kitapları bu fakire verecek.
Bilmiyor ki; gariban, pis garsonun biriyim,
Fakat onun gözünde tüm gençlerin piriyim.
Aman teyzem. ben senden fazla birşey istemem,
Senin gibi meleğe hiç bir yük yükleyemem.
İstediğim şudur ki; hocamı hoş karşıla,
Gerekeni almışım, bize kahve hazırla.
'Göreyim paketleri' De, odaya girerken,
Vereceği paketi al kahveyi içerken.
Pakette kitaplar var, hocamın eserleri,
Parayla ölçülemez hiçbirinin değeri.
Onları götürüp koy bin özenle dolaba,
Dolabın kapağını yine özenle kapa.
Anahtarı hiç alma dolabın üzerinden,
Güvensizlik sayarak çok üzülür derinden.
Hocam şakayı sever, şakacıya can verir,
Şakayı beğenirse gülücükler gönderir.
Şakacıktan sen de ki; 'Ne kadar vereceğim?
Türk parası olarak peşin ödeyeceğim.
Umarım ki sana der: 'Borcunuz beşyüzmilyar'.
Zaten bir-iki kitap hiç eder mi o kadar?
Yani anla ki; şaka, gülümse, çık odadan,
Yollan Huzurevi 'ne çıkar çıkmaz binadan.
Yalvarırım yardım et, yapıver bana bunu,
İnan ki sen olursun mutlak cennet hatunu.'
Yaptık dediklerini. İstediği nedir ki?
Birini mutlu etmek atla deve değil ki.
Çocuk iyi bir çocuk, soylu yerin evladı,
Yüreğim ricasına hiç fazla dayanmadı.
Benim yaptığım budur, bir hata mı yapmışım?
Sanmayın ki; ömrümde yanlış adım atmışım.'
Anlaşıldı ki; kadın, hırsıza değil ortak,
Yalnız hayır işlemiş kalkıp aldatılarak.
Sorup soruşturdular, kadının bilgisi yok,
Yapılan hırsızlıkla kat 'iyyen ilgisi yok.
Adını bilemiyor üçkağıtçı hırsızın,
Bir tür oyuncak olmuş elinde vicdansızın.
Tek bildiği; o gencin bir gariban olduğu,
Geçimin çarklarında ezilip boğulduğu.
İnanmış ki; kimsesiz, zavallı delikanlı,
Ömrü azap içinde hep feryatlı-figanlı.
Beklemiş, görememiş hiç kimseden iyilik,
Kendine^'İmdat' demiş ömründe ilk seferlik.
Bir aylık kira vermiş evinin sahibine,
Taksitle borca girmiş koltuklarla kilime.
Dikili fidanı yok merhametsiz dünyada,
Serveti iki kitap, onlar da o dolapta.
Alınmamalı gencin iftirayla günahı,
Kalmaz asla kimsede garibanların ahı.
Özetle; hırsız kayıp. Polis dedi: 'Çıkalım,
Merkeze uğrayarak olayı anlatalım.'
Ev sahibi zararsız, hatta karlı durumda,
Dövizciyi sormayın, çok efkarlı durumda.
Ah ediyor Allah 'a, temiz adammış gibi,
Çevreye saldırıyor kuyruğu yanmış gibi.
Bilmez ki; basamağı çıkmak gerek tek ve tek,
Üçer-beşer çıkanlar düşer yelemyelpirdek.
(Hikmet BARLIOĞLU (1933-2003) 'nun
MÜHENDİS BEY isimli Şiirsel Gülmeceler 'inden > 73-85/100)
Kayıt Tarihi : 12.8.2004 15:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

dize dize incileri
sirin sirin cekiyorsun
sira sira bizleri...
TÜM YORUMLAR (1)