Testi İle Kristal Şiiri - Ertan Karaköse

Ertan Karaköse
1

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Testi İle Kristal

Zaman toprağın aşığı,
Toprak zamanın beşiği.
Vuslatı beraber olmuş, beraber yaratılmış.
Birisini ötekine tercih faydasız.
Ayrı ayrı bir bütün.
İşleri ayrı, sonuçları aynı.
Biri eskitiyor, öteki yutuyor.
Biri ortaya çıkartıyor, öteki eskitiyor.
İki kutuplu bir döngü.
Gece ile gündüz gibi.
Yaz ile kış gibi.
Doğum ile ölüm gibi.
Varlık ile yokluk gibi.
Kendi varlıkları ile yokluğun bekçileri.
Yoklukta var olmanın sonsuzluk kapısı.
O kapıdan giren berzaha ulaşır.
Yedi göklerin içinde dolaşır.
Bilmek akıl işi, anlamak gönül işi.
İkisini bir arada tutan sultan kişi.
Akla ve gönüle hükmeden, zamana ve toprağa hükmeder.
Zamana hükmeden, aydınlığı ve karanlığı bir mızrak gibi delerek geçer alemlerin ötesindeki sonsuzluk nuruna kavuşur.
Toprağa hükmeden yaradılışın sırrını keşfeder de sonsuzluk derinliğindeki nura ulaşır.
İkisi ile iç içe yaşayan hangisinden geçeceğini bir ömür boyu bilmez.
Anlamaz.
Zamanı dolar, toprak oldum zanneder.
“Toprak olmadan önce toprak gibi olmak gerek.”
Zamanın örtüsünü tepesine geçirip saymak gerek.
Zehir ile balı beraber yutmak gerek.
Allah Allah diyerek Muhammed(s.a.s) ’i anmak gerek.
Her nefeste şifa, her şifada ölmek gerek.
Ölmek ne demek; sonsuzluğun hayatı, yokluğun varlığı demek.
Topraktan çıkan ölüler, aslında gerçek diriler.
Zamanda yüzen ölüler, sanki hayatta gibiler.
Kimine ölü, kimine diri.
Kalbiyle bakan ile gözüyle bakan bir değil.
Birisi zaman süzgecinden dünyayı görür, öteki toprağın zerresinden yaradanı görür.
Gören göze nur dolar,
Görmez olur.
Görmeye gerek yok anlamak en iyi görmektir.
İdrakin penceresinden anlayan, varlığını hiçliğe çevirir.
Hiçlik içinde var olmayı bilmek, sonsuzluk kapısının anahtarıdır.
Açmayı bilmek gerek.
“La ilahe illallah” demek gerek.
Görmeyen gözlerle gören gönülle dayanmak gerek.
Topraksız zamanı delip geçmek gerek.
Varacağın yerde idrak gerek.

Aslında gittiğin yer gönlünün derinlikleri.
Kapının da kapıcının da “sen” olduğunu bilemezsen topraksız zamana ulaştım zannedersin.
Zan kötü şeydir.
Bilmek gerek.
Bilgi her şeyin kapısı,
Varlığın tapusu.
Efendiler Efendisi(s.a.s) ne demiş? “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? ”
Olmadığını herkes bilir ama kimisi tasdik etmez.
Yunus da ne güzel söylemiş; “İlim ilim ilmektir, ilim kendin bilmektir…
Kendin topraktan, ilmin Allah’tan.
Birleşince adem oldun, böyle emretti yaradan.
Sen toprağı bilir misin?
Topraktır her cismin aslı.
O,yaradılışın özüdür.
O, insanın mayasıdır.
O,ilimdir.
O,varlıktır.
O,içinde zerreyi ve katreyi taşıyandır.
O,tevazudur.
O,enginliktir.
O, yokluğun ve varlığın kapısıdır.
O,berekettir.
İçine aldığını büyütür, besler ve geri verir.
O,içine aldığını çürütür, kendisi yapar.
İstersen sana çeşit çeşit besin olur.
İstersen abu hayat,
İstersen zehir olur.
Toprak her şey olur, her şey topraktan olur.
Sonsuzluk denizinin aslı topraktır.
Sonu topraktır.
Başı topraktır.
Gaybımız Allah’tan, ayıbımız topraktandır.
O,bizi besler, doyurur, yaşatır.
O,bize dert ve çaredir.
O,bize yuva ve haredir.
O,bizim varlığımızın kaynağıdır.
Ondan geldik ona gideriz.
Onun gibi yaşayana ne mutlu.
Ondan gelen bereketi bulan, ondan gelen ilmi alan gerçektir, gerisi yalan.
Toprak olan, toprak alan, toprağı bilen, toprağa bulanan şahlar şahına Efendiler efendisi(s.a.s) “Turabın oğlu” demiş.
Onu övmüş.
Ona varlığını söylemiş.

Su katılmış toprağa, çamur olmuş.
Çamurun adı çamur.
Özü toprak, gözü su.
Birleşince kıvama gelmiş eğilmiş, bükülmüş, incelmiş çekilmiş.
Nakış nakış işlenmiş,tas olmuş,tabak olmuş.
Ham imiş, güneşe konmuş.
Islak imiş kurumuş.
Toprak, su ve Güneş birleşmiş testi olmuş.
Özü toprak ama adı testi.
Su ile yapılmış, içine su almış.
Yavaş yavaş ıslanmış, içindekini serin tutmuş.
Testi demişler ona.
Elden ele gezmiş,nice yangın gönüllere su vermiş.
“Ben toprağım” demiş.
Su ile yapıldım, güneşte kurudum.
Ama yine toprağım.
Gönlüm engin, ilmim zengin.
Yaşam için su taşırım.
Başka şeyler de.Ne koyarsan onu bulursun içimde.

Ama sağlam tut.
Beni bir yere çarpma.
Bana başka şeyi de çarpma.
Beni atma.
Beni düşürme.
Beni koru,
Ben de sana hayatın ilmini öğreteyim.
Testi bu.
Dar boğazından geniş karnına ne dökersen gider.
Ama almaya gelince ters çevirirsin.
Topraktan almak için de ters çevirirsin.
Kazarsın, dikersin, düzeltirsin, beklersin.
Zaman ile toprak birleşince sana istediğini verir.
Testiye ne koyarsan onu alırsın, toprağa ne ekersen onu biçersin.
Testi elden kayarsa parça parça olur.
Her parçası belli, her kenarı aşikardır.
Önce tabanını bulursun.
Taban özdür, esastır, temeldir.
Duvarlarını onun üzerine, koptukları yere tekrar yapıştırırsın. Onun tutkalı yine su ve topraktır.
Yine güneşte kurutursun,
Yine testi olur.
Eskisi gibi olmaz ama yine işe yarar.
Yine içine ne koyarsan onu alırsın.
Testinin ruhu toprak, su ve güneştir.
Hepsi de varlık sebebi, hepsi de eştir.
Biri birini tamamlayınca testi oldular.
Kırıldılar, döküldüler, yine testi oldular.
İçlerinde, özlerinde varlık sebepleri vardı.
Yaradanın adıyla var oldular.
Allah Allah diyen gönüller, testi gibi kırılıp tamir oldular.
Varlığının sebebini unutanlar, bu dünyada ateş ile yandılar.
Daha ölmeden kendilerini narda kavurdular.
Kıvamlarını kendileri verdiler.
Nefislerini ateşe attılar.
Toprak yerine,
“Kum” oldular.
Kum ile karışıp ateş ile yandılar.
Eridiler, kızardılar, aktılar, suyu içlerinden attılar, kendi şekillerini nakış nakış nefislerine işlediler.
Baktılar, beğendiler.
Kimisi çizgi çizgi, kimisi ezgi-büzgü.
Ateş ile buluşunca, kum hamuru “cam” oldu.
Nefisleri camdan olanlar sert ve kırılgan oldu.
Kristalleşip seyirlik istediler.
Bakımlık istediler.
“Dokunma”
dediler.
Çok az ya da hiç işe yaramadılar.
İçlerinden su içilmedi.
İçlerine hiç bir şey saklanmadı.
İçleri hiçbir şeyi kabul etmedi.
Sadece kristal nefis, nefisleri kristal olarak kaldılar.
Ne varlık sebeplerini bildiler, ne toprak gibi engin oldular.
Yalnızca “kendileri” oldular.
Nefisleri, ateşin erittiği kumdan oluşan kristaller, bir gün yere düşünce, binlerce parçaya bölündüler.
Dağıldılar, toz haline geldiler, zerre zerre kayboldular.
Bir daha asla hiç birisi bir araya gelemedi.
Kendi doğalarında, ayrı ayrı, parça parça, irili ufaklı binlerce nesne olarak toprağa kavuşmayı beklediler.
Gidilecek yerin, varlık sebeplerinin toprak olduğunu tekrar anladılar.
Bir dahaki sefere testi olmaya karar verdiler.

“Topraktan geldik, toprağa gideriz” diyenlere ne mutlu. Varlığının sebebini bilenler ne mutlu.
Toprak ile engin tevazu, su ile hayat bulup, güneş ile kuruyan testi gibi kırılınca tamir edilebilen gönüller ne affedici.
Ne kadar engin.
Allah için sevenler, Allah için affedenler ne güzel.
Testi gibi gönüller ne aziz.
Affede affede affa mazhar olanlara ne mutlu.
Ya biz?
Varlığımızın sebebi olan suyun zerresini bile barındırmayan, ateşte kızarmış kumlardan yapılan “kristal” nefislerimiz!
Sert, kırılgan ve tamiri imkansız, nakış nakış işlenmiş seyirlik ve kendini beğenmiş nefislerimiz!
Kırıldığı zaman milyonlarca parçaya ayrılan, bir daha asla tamir edilemeyen, içine hiçbir şey almayan nefislerimiz!
Hiç bir işe yaramayan nefislerimiz!
Su bile tutmayan nefislerimiz!
Akıl ile kavgalı nefislerimiz!
Kalbimizi esir eden nefislerimiz!
Hayatımızın kristal kafesi nefislerimiz!
Kırıldığında dünya harabesi olan nefislerimiz!
Tamiri imkansız nefislerimiz!
İnsanlığımızı unutturan nefislerimiz!
Bizi yerden yere çalan, itibar düşmanı nefislerimiz!
İnce nakışlı, süslü, hata kabul etmez, telafisi imkansız, tek vurumluk kristallerimiz,
Nefislerimiz!
İki nefis arasında iki dünya “testi ile kristal…”
“Toprak olmadan, toprak gibi olmak” dileğiyle…

Ertan Karaköse
Kayıt Tarihi : 4.7.2012 00:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ertan Karaköse