95.
Uzunca bir süre vardiyalı çalıştı babam. Ve hep yorgundu. Gece çalıştığı zamanlar yorgun ve uykusuz gelirdi eve, gündüz çalıştığı zamanlarda da yine yorgun ve uykusuz olurdu. Çocukluğumun özeti uyuyan babamı uyandırmamak için gürültü yapmaktan korkup içimden konuşmaya çabalamaktır dersem yalan söylemiş olmam. Kardeşlerimle bir tür az sözlü bol işaretli iletişim şekli icat ettik kendimize çocuk aklımızla. O günlerden miras olsa gerek hep az laf edip çok anlaşılmak istedim. Hatta bazen hiç konuşmadan anlaşılabilmek uğruna az lafla anlaşılabilme ihtimallerimi bile sakat bıraktım. Ergenliğim boyunca anlaşılamamaktan şikayet ettim hep, büyüğümde de anlaşılmaya çalışmaktan vazgeçtim. Yarım aklımın bana öğrettiği en önemli şey bu olsa gerek. Kimse kimseyi anlamaz, kimse kimseyi yeterince dinlemez, sadece ve sadece dinler gibi görünür ve sıranın bir an önce kendi anlatacaklarına gelmesini bekler. Çok zaman geçti. Baba olamadım. Ama baba mirası mıdır nedir bilmem eve yorgun ve uykusuz gelmeye başladım hep. Tabi biraz geliştirdim bu genetik bayrak yarışını. Eve yorgun ve uykusuz gelip evden yorgun ve uykusuz çıkmayı başarabilecek kadar geliştirdim..
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.