87.
Yalnızlığa tahammülsüzlüğü o zamanlardan miras kalmış olmalı. Onlarla beraber olabilmek pahasına içini acıtan her şeye ses çıkarmadan katlanıyordu. Tabiat ve eşya da o zamanlardan oyun oynamaya başlamıştı onunla. Mevsimine göre giyinmek diye bir şey vardı mesela ama o hiçbir zaman bunu becerememişti (hala da beceremiyor ya) Yağmur altında giydiği incecik penyeler ya da otuz derecede giydiği uzun kollu hırkalarla alay konusu olmaktan kurtulamıyordu. Neden en azından hırkayı çıkarmak aklına gelmiyordu? Belki de geliyordu da mahsustan böyle yapıyordu. Bilinçaltı denilen bir şey vardı -tabi o zamanlar onun bundan haberi yoktu- ve o mekanizma ona böyle şeyler yaptırıyordu. Aykırı ol! Böyle yaparsan seninle ilgilenirler. İlgisizliğe, bir kenarda unutulmaya tahammülsüzlüğü de o zamanlardan başlamış olmalı. -Hava sıcaksa hırka soğuksa ince penye giymelisin böylece istemediğin kadar ilgilenirler seninle- Onunla alay etmelerini, yok saymalarına yeğliyordu belki de. Her şeyiyle o kadar sıradandı ki dikkat çekmek için fazla bir şansı olduğu da söylenemezdi haliyle. Ne sıra dışı fikirleriyle arkadaşlarını peşinden sürükleyecek lider ruha sahipti, ne ilgi çekecek kadar yakışıklıydı ne de arkadaşlarını gazoz ya da simitle bağlayacak kadar zengin. Herkesten kötü top oynuyor, herkesten yavaş koşuyor, kendisinden daha küçük çocukların tırmandığı ağaçlara tırmanamıyor ve aklınıza gelebilecek her şeyden ölümüne korkuyordu. Henüz hiçbir şey kaybetmemişti ama ileride kaybedecekleri içine doğmuş gibi anlamsızca tutunmaya çalışıyor, omurgasız bir hayvan gibi oradan oraya sürünerek ve kendisinde olmayan tüm bu çocuk becerikliliklerini görmezden gelerek aralarına karışmaya uğraşıyordu. Okul denen ucube hayatına girene kadar olanca saflığıyla sürdürdü bu çocukluk oyunlarını ve derken günün birinde babası elinden tutup onu oraya götürdü..
Kayıt Tarihi : 23.6.2015 16:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)