her dağ
bir gün açıklar
sürgün bir deniz olduğunu
cam sıkılınca kendinden
kum dilinde konuşur
Gözlerim garba çekilmiiş
Bir gurbet akşamı
Mektep dönüşü...
Ağzımda sigara
'Of' çekiyorum,
Dumanlar yükseliyor,
Devamını Oku
Bir gurbet akşamı
Mektep dönüşü...
Ağzımda sigara
'Of' çekiyorum,
Dumanlar yükseliyor,
Değerli Arkadaşlar,
Buraya asılan şiirleri herkes dilediği gibi açıklamada özgürdür. Kim, neyi nasıl algılamak istiyorsa, öyle algılar. Kimse kimsenin arzusuna uygun yazmak zorunda değildir. Ne şair benim arzuladığım tarzda şiiri ne de ben onun arzuladığı tarzda açıklamayı…
Bana göre bu budur, ona göre şudur. Bana göre KIZILCIKLAR, kanlı gözyaşlarıdır, başkalarına göre söylemek istemediğimdir.
Ben böyle mi açıklamışım? Öyle olsun istemişim, demektir. Öyle olmasını istemeyenler de zahmet etsinler, önlerinde klavye, bana laf yetiştireceklerine açıklama yazsınlar. Ben yazayım, beni okuyanlar ilim alsın; onlar da açıklasın, onları okuyanlar ilim alsın.
Kimsenin kurallara uygun yorumu kimseye saygısızlık değildir. Kimsenin nasıl düşündüğü kimseyi ilgilendirmez. Ismarlama yorum yazacak değilim. Herkesin eli var, parmakları var, arzu ettikleri yorumları kendileri yazsınlar.
Bu şiir buraya gece asılıyor. Bu zamana kadar duruluyor duruluyor da tam ben açıklama yazınca neden her kafadan bana yönelik sesler çıkmaya başlıyor?
Şiir, sağ taraftan böyle görünüyor, sol taraftan öyle görünüyorsa, bulunulan taraftan nasıl görülüyorsa öyle anlatılsın. Kimseye engel olan yok. Benim açıklamam beni bağlar.
Şaire saygısızlığı düşünenler, bana ve düşünceme saygıyı da ihmal etmesinler. Canı sıkılan bana sataşmasın! Önlerinde klavyeleri, bana yazacaklarına şiire yorum yazsınlar. Ben kimseye cevap vermek istemiyorum.
Neden yorumuma müdahale ediliyor? Bakış açıma neden karışılıyor? Şair karışıyor mu bana? Karışmaya hakkı var mı? Diyebilir mi ki:
“Hey, okur! O şiirim var ya o şiirim, onu böyle anlayacaksın! Ben orada bunu bunu demek istedim. Sakın başka türlü anlamaya kalkma ha!.. Yoksa bana saygısızlık olur, külahları değişiriz!”
Buna hakkı var mı? Ya da ben ona:
“Neden bunu böyle yazdın? Şöyle şöyle yazsaydın ya!” diyebilir miyim?
Herkes arzu ettiği gibi yazar, herkes arzu ettiği gibi yorumlar! Nasıl görüyor, nasıl görmek istiyorsa; nasıl anlıyor, nasıl anlamak istiyorsa, işine nasıl geliyorsa öyle yazar!
Ben şiire sağdan soldan değil, tam karşıdan bakıyorum. Ekran karşımda. Şiir frontal duruş halinde, II. Ramses'in mumyası gibi oturuyor. Buradan, bu haliyle çok sevimli görünüyor. Gülümsüyor bana. Diyor ki:
“Beni yazan kişi çok akıllıdır. O, nerede daha çok kalacaksa, oraya daha çok yatırım yapar.”
Ben de ona diyorum ki:
“Karşımdakini kendim gibi biliyorum. Söylemene gerek yok. Güzellik, gören gözdedir. Bana çok güzel görünüyorsun! Seni seviyorum!”
Lütfen kimse sevimsizleşmesin! Herkesi sevmek istiyorum.
Söyler misiniz benim suçum ne? Yazdıklarımın kimseye zararı yok. Klavyemden çıkanlar, sadece beni bağlar. Günahı da sevabı da bana aittir. Anlaştık mı?
Sevgiler…
Onur BİLGE
Özgürlük güzeldir ...
Tersinmek: Aslına dönmek, geri dönmek, rücu etmek...
Tersinmek: Terslemek...
İki anlamda da kullanılıyor. Terslemek, yöresel...
Ben bu kelimeyi ilk defa duyuyorum,
burası da bir okul gibi ancak sınıfımız hababam sınıfına benziyor :)
Her neyse araştırmalarıma göre
TDK na göre..... =Tersinme işi
Osmanlı ya göre ..=Süzmek
Onur ablam'a göre...=Geri dönmek
Ha babamca :) ........=Ters-inmek
En doğrusunu kim bilir? Cevap=Kim bilir? :)) ..(Şairi bilir allahu alem.)
O da açıklarsa şiirin orijinalliği kalmaz belki açıklar belki susma hakkını kullanır.
Tersinden mi doğrusundan mı her neresindense ; şâir , güya bazı kelimelere bilmecemsi bazı açıklamalar getirmiş...Lâkin bu açıklamalara daha onlarca katı eklenebilir...
Güya bir yemek yapılmış ; lâkin , tadı , tuzu , yağı , suyu yok...Buharda türlü haşlaması...Etsiz de üstelik...
İçmeye de yaramaz ...Bilmece çözmeye de...
''Her dağ
bir gün açıklar''
neden
hep gelinlik giymiş bulutları öptüğünü...
''Cam sıkılınca kendinden
kum dilinde konuşur''
Anlatır bir zamanlar içinden
ne panzehir ne zehirler döktüğünü...
''Gece''
Görünmezliğin bir heyula şeklidir
korkutan bir kara ejder
kimbilir nereden nereye aktığını...
Sonsuzluğun yanaklarında
mavi bir öpücüktür gök...
''Kızılcıklar ''
her defasında telef oldu çamurda
kim bilir kimlerin kurşun sıktığını...
''her ırmak
açıklar bir gün''
neden ıslak suyunun hiç kurumadığını...
ve sırasıyla döneriz
ilk halimize...
Vuslat denen denize
insanlık denizine ,
hadi koşup gelsenize...
Bir sürü ıvır zıvır...BENDEN 6 puan...
Nereden nereye şairim. Buram buram bir felsefe şiiriniz. Yorumlara göz gezdirdimde bazılarına yazık diyorum. Herneyse gelelim tekrar şiire. Dizelerinizin her biri muhteşem, her dağ sürgün bir deniz.. ve cam sıkılınca kendinden kum dilinde konuşur, 'sonsuzluğun dudağında mavi bir uçuktur gök' gerçekten üstün tasvirler benim nazarımda. Tebriklerimle. +10
ZORLA TERSİNMEK İSTEYEN DE VARMIŞ. TERSLENMEK...
Bir lafa bakarım, laf mı diye; bir de söyleyene, adam mı diye...
'Biliyordun da neden ben yazıncaya kadar durdun bilgiç!' demek istiyorum. Muhatap almak istemiyorum.
İki lafı bir araya etirip doğru dürüst yazamaz, şiiri anlamaz, yoruma yorum yazar, zorla satşır, LAF ister, sabah sabah! Acınası yaratık!
Bilmez ki ÖĞRETİDE, EN ALT DÜZEYDE İDRAKE SAHİP OLAN ÖLÇÜ ALINIR. Onun anlayacağı tarzda anlattım, nihayet anladı, koştu geldi, anladığını anlattı.
'A F E R İ N !' dedim ona. 'A F E R İ N !.. Otur yerine!'
LAF
Konuştukça eksilir insan
Gözü döndüğünde hırstan
Savrulur yardan yara
Ruh paramparça
Akıl çepeçevre yara
Yüz kara
Maskara
Tuhaf tuhaf tuhaf
Susarak da savaşılır
Maksat gerçeği aramaksa
Sabır Sabır Ya Sabır
Haykır haykırabildiğin kadar
Haykır
Keyif çakır
Belki deli
Muaf muaf muaf
Akıl tatile çıkmış
Fikir taralelli
Bu yaştan sonra
Çocuk avutmak da varmış
Ninni bebeğim ninni
Bir dağ var masalda
Kaf Kaf Kaf
Bir anadan bir babadan
Kardeş kardeşe düşman
Aman aman ha aman
Biraz ümit biraz da
Havf havf havf
Gümüş söz paslı teneke
Sükût altın pırlanta
Birikmiş bin kıranta
Hakaret eden de var
İftira atan da
Gördün mü böyle adet
Ananda atanda
Gaf gaf gaf
Kim
Nerde
Ne yapıyor
Ne yapsın
Zaaf zaaf zaaf
Keyfinin kâhyası mısın
Sana ne ondan bundan
Kim ne yaparsa yapsın
Saf saf saf
Züğürdün çenesini yorar
Zenginin malı
Konuşulacak yerde konuşmalı
Susulacak yerde susmalı
Lâf lâf lâf
Onur BİLGE
Ters-inmek gibi bir anlam da verilebilir pekala :)
Allah (cc) ın adaletini sorgulayacak kadar üstün! zekalar var hala:(
...
Allahın adaletini var mı?
herkes her kul sorsun kendine...
o kadar açlık
o kadar sefillik
o kadar adaletsizlik...varken?
...
Allahın adaleti var mı büyük insanlık...var mı?
Tersinmeler
her dağ
bir gün açıklar
sürgün bir deniz olduğunu
cam sıkılınca kendinden
kum dilinde konuşur
gece
bir çakıltaşı operasıdır
kurbağaların söylediği
sonsuzluğun dudağında
mavi bir uçuktur gök
kızılcıklar
o yanık yağmurlar
her ırmak
açıklar bir gün
yüzünü hiç görmediğini
ve sırayla
döneriz yaban yanımıza.
Erdal Alova
Tersinmeler
TERSİNMEK: Geri dönmek, rücu etmek.
Tersinir: Kimyasal, fiziksel ve mekanik olarak geri dönüştürülebilir, demektir. Maddenin hal değiştirmesi olayları tersinirdir. Halden hale geçmesi... Su için donma, çözülme, tekrar donma gibi...
HER ŞEY ASLINA DÖNER.
TERSİNMELER : Aslına dönüşler
“her dağ
bir gün açıklar
sürgün bir deniz olduğunu”
her dağ sürgün bir deniz olduğunu bir gün açıklar
Dünya, sularla kaplı olduğu, tek parça halindeki karaların parçalanma neticesinde büyük kara parçaları halini aldığı, sıkışmalar nedeniyle de dağların meydana geldiği söylenmektedir. Bu durumda dağlar, topraktan sürgünün çıktığı gibi denizlerden çıkmış oluyor. Nihayet, dünyanın da sonu gelecek, kıyamet kopacak ve dağlar pamuk gibi atılacak, yok olacak. Muhtemelen, karalar gibi denizler tarafından yutulacak.
Dağ, deniz seviyesinden en yüksek noktaya ulaşabilen varlıktır. Deniz de aksine, yerin dibine en çok inebilen… Bu iki varlık, birbirlerinin tamamen tersi konumlardadır. Denizler içbükey, dağlar dışbükey… Denizler, dağları yutmaya hazır beklemekte, adeta: “Benden çıktın, bana gel!” demektedir.
Volkanik patlamalar, depremler, yağmur, sel, heyelan, fırtına gibi çeşitli etkenlerle dağlar da yavaş yavaş erimekte, insanların yaşlanmaları gibi küçülmekte, insanların kabirlere akmakta oldukları gibi denizlere akmaktadırlar.
Dağ, insandır. Yeryüzünün en güçlü varlığı... Yıkılmaz gibi görünen... 'Dağ gibi adam, devrildi gitti!' derler, öldüğünde.
Deniz, kabirdir. Toprak, güçsüz gibi görünür, nice pehlivanların sırtını yere getirmiştir! Nice büyük zatları, hükümdarları, hatta peygamberleri bile yutuvermiştir.
Deniz, dağı mutlaka yutacaktır. Dağlar, denizlere sürgündür. İnsanlar kabirlere… Biri artı değerli, diğeri eksi değerlidir. Negatif pozitifi götürecek, varlık sıfırlanacak. İki zıt yönlü uzantı, yoklukta, yani orijinde buluşacak. Her şeyi zıddı yok edecek. Varlığın ana maddesi olan ölü toprak, canlılık kazandırdığı her şeyi kendi birleşimine döndürecek.
“cam sıkılınca kendinden
kum dilinde konuşur”
cam kendinden sıkılınca kum dilinde konuşur
Camın ana maddesi silisyum, yani kumdur. Darbe, genleşme veya sıkışma gibi etkenler sonucu parçalanır, zamanla kum halini alır. Her şey gibi aslına döner.
Eğitim alan kişi, kum iken cam olur ama eğer adam olamamışsa, sıkışıverince kibarlığı, nezaketi yok olur, foyası çıkar, aslını inkâr etmez, kum gibi basitleşiverir. Bir insanın aslını merak ediyorsak, kızdırırız. Gerçek yüzü dışına vuruverir. Aslı balsa bozulmaz, yağsa kokar. O nazik insan gider, yerine bambaşka bir canavar gelir. Asıl ara, soy ara; bulamazsan, ne çare!
“gece
bir çakıltaşı operasıdır
kurbağaların söylediği”
gece kurbağaların söylediği bir çakıl taşı operasıdır
Özellikle geceleri hep birden öten kurbağalar, adeta bu gerçeği haykırmaktadırlar. Çakıl taşlarından bahsetmekte, onların öykülerini koro halinde söylemektedir. Toprağın aslı da taştır. Ufalanmış, o hale gelmiştir. Her şey topraktan gelir. İnsan da öyle… Akla gelen her şey… Onun için ona toprak ana derler.
“sonsuzluğun dudağında
mavi bir uçuktur gök”
gök sonsuzluğun dudağında mavi bir uçuktur
Yedi kat gökler bile içten bakıldığında sağlam görünmekte, sonsuz oldukları zannı uyandırmaktadırlar. Oysa dışardan bakıldığında, sonsuzluğa oranla o kadar küçüktür ki, onun dudağında uçuk gibidir. Yani geçici bir rahatsızlık gibi… Hoş renkli sağlam bir kubbe gibi de olsa, sonsuzmuş gibi de görünse, sonsuzluk o ve o kadar değildir. Sonsuzluğun yanında esamesi okunmaz! Onun da sonu vardır. Sonsuzlukta yok olacak, sonsuzluk da uzayı yutacaktır.
“kızılcıklar
o yanık yağmurlar”
kızılcıklar o yanık yağmurlar
Kızılcık, iri gövdeli bir ağaçtır. Yaprak açmadan çiçeklenir. Sonra yapraklanır. Taneleri kırmızıdır. Kanlı gözyaşlarını temsil etmektedir. Yanık yağmurlar da azap çekerken, sağanak halinde dökülen gözyaşlarıdır. İri gövdeli ağaç, kendisidir. Kızılcıklar dökmektedir, yanık yağmurlar halinde…
İnsan, özeleştiri yapınca, hatalarını idrak eder ve pişmanlık duyar. Pişmanlık, gözyaşıdır. Gözyaşı nedamettir. Nedamet, tövbe etmeyi gerektirir. “O kadar pişman olmalı ki kanlı gözyaşları dökerek tövbe etmelidir.” derler.
“her ırmak
açıklar bir gün
yüzünü hiç görmediğini”
her ırmak bir gün yüzünü hiç görmediğini açıklar
Herkes ırmağa bakınca, sudaki aksini görebilir. Irmak hiç kendisini görmemiştir. Çünkü onu yansıtacak, kapsayacak büyüklükte ayna ve aksi istikamette parlak bir yüzey yoktur. Bizler de Allah’ı hiç görmedik ama Allah’tanız ve gerçek yüzümüzü hiç görmedik. Aslımıza rücu edince, vuslat mümkün olunca göreceğiz.
Allah, sıfatlarıyla en çok insanda tezahür etmiştir. Sıfatlarından bize az da olsa bahşetmiştir. İnsanda, yani bizde zuhur eder ve biz O’nun varlığıyla var olduk, O’nun varlığında yok olacağız.
“ve sırayla
döneriz yaban yanımıza.”
ve sırayla yaban yanımıza döneriz
Sırayla ilk hallerimize döneriz. Topraktan geldik, toprağa gider, toprak oluruz. Allah’tan geldik, Allah’a gider, Bir ile bir oluruz. Minallah! Allah’tanız! Allah’a gitmekteyiz.
Allah’ım, ölmeden yaşatsın pişmanlığı bize. ÂMİN!..
Dünyevi ve Uhrevi Mutluluklar...
Onur BİLGE
Bu şiir ile ilgili 64 tane yorum bulunmakta