her dağ
bir gün açıklar
sürgün bir deniz olduğunu
cam sıkılınca kendinden
kum dilinde konuşur
Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Devamını Oku
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
şiirin yorumlanması veya yorum alması…neden önemlidir diye bir soru mutlaka sorulmuştur bir yerlerde…de acaba bu soruya neden doğru dürüst bir cevap veremeyiz…e… muammalı birkaç (yanıt) ile yetiniriz…
su ile kalemin …hava ile toprağın…yaşam ile uykunun…gece ile güneşin…şair ile ruhun …gizli sımsıkı saklı kalması gereken bazı gizli anlaşmaları olduğunu ne vakit öğrendik…
…geleceğin dünden önce yaptığı bir resim hangi şairin kasasında kilitlidir… yoksa yarın geç mi kalmış olacağız bütün şair ölümlerine…
evet veya hayır …ne ile bağ kurarsınız (bilmiyorum?) …her soruya cevap olması da zaten gerekli ve mühim değil mi diyorsunuz…sadece şiirin ve ırmağın sır aynalarına bakamayacak kadar şairlikten uzak mıyız…yoksa yoksa…şiir bu kadar dar daracık ve bin misli darlık mıdır…
Yo…elbette değil…peki bu sebeple şiirin yakasına yapışmaktan gayrı…sınıra koşan bütün ölümlülere ait hoşnutluk mudur şiir…
hücrelerine kadar emilmiş…kopyalanmış…anıtlara kafası kesilerek oturtulmuş gurur abideleri midir hürriyet…veya veya…hınca hınç katliamlara baş eğen emir demir ilişkisi midir…sevgilerimle LaraAçanba…21.06.2011
İlhan İlhan'a gelince:
Mekandan tanıdık biri olduğu belli; yüzde elliden biri ben değilsem,kesin sizsiniz :))
İlhan Bey ikidir şiir hakkında genel ahkamlar kesiyor:
1. Tanım cümleleri nesnel olmalıymış.Öznel değerlendirmeler tanım cümlesi sayılmazmış,tanımsal tümcelerle yazmak yanlışmış...v.s.
2.'Mutlu aşk yoktur.' minvalinde,iyi şiir için olmazsa olmaz koşulun şairin acı çekmesiymiş(!)
Birinci görüşünün yanlışlığını gerekçeleriyle daha önce açıkladım.
İkinci görüşüne hadi kısmen doğru diyelim; arabesk kültürü göz önüne alırsak az da olsa sayın İlhan Bey'e hak verebiliriz.
Fakat!
Şiirin bir yapma,mimari işi olduğunu göz önüne alırsak,eli yüzü düzgün şiirlerin irticalen söylenip hiç dokunulmamış olmasının kocaman bir yalan olduğunu anlarız; zira en azından bizim şiirimizde büyük ustaların aceleyle bir ıvgayı kaleme alıp daha sonra üzerinde uzun uzun çalıştıklarını biliyoruz.Örneğin Attila İlhan Usta, üniversite yıllarımızda yaptığımız bir ziyarette bize aynen şunları anlatmıştı:
'Gençler,
Şiir sandığınız gibi cuş-u huruşa gelip söz sallama sanatı değil,tam tersine teammüden,hesaplanarak,en ince sinüsü, kosinüsü saptanan bir mimaridir.Ben eğer meyhaneyle ilgili bir şiir yazacaksam, sabahtan meyhaneye gider,gördüğüm her nesneye dokunur,garsonlardan onların adını not alır,demlenenlerin bütün insani hallerini gözlerim.Meyhane jargonuna ait ne varsa öğrenir,ceplerime avuç avuç sözcük doldurur, eve koşarım.Evde, o sözcükleri,aynen ilkokul fişleri gibi kağıtlara yazar; önüme dizerim.Bir inşaaat ustası nasıl çıkarsa duvarı,aynen öyle çıkarım evin dört bir yanını,kolonunu,kirişini...Sonra en güzel çatıyla kapatırım onu.Ardından aylarca dinlendirir, içime sinerse yayımlarım.Benim şiir maceram budur.'
demişti de onlarca şiir sevdalısı arkadaşın ağzı bir karış açık kalmıştı.'Koskoca Attila İlhan da doğaçlama şiir söyleyemiyorsa kim söyleyecek? 'diye hayıflanmıştım.
Bugün anlıyorum ki gerek Yahya Kemal'in bir sözcük için kırk yıl bekleme sabrını göstermesi,gerekse Attila İlhan Ustanın şiir yapma macerası son derece mantıklı davranışlardır.Zira sonsuza kalabilen,klasik dediğimiz eserler en az on kere yazılıp yeniden düzenlenmiştir.(En azından Dostoyevski Suç ve Ceza'yı böyle yazmış.)
Hasılı sayın İlhan İlhan Beyin buyurdukları:'Acı var mı acı? ' edebiyatı geçerliliğini çoktan yitirmiş bir şehir efsanesidir.Abdülhak Hamit Tarhan'ın
ünlü şiiri 'Makber'in,şairin eşi Fatıma Hanım henüz sağken ve sağlıklıyken keyif çatılarak yazılmaya başlanmasındaki ironi 'sözün gerçekleşme gücü'nü göstermesi bakımından da dikkate değerdir.
Erdal Alova,,,,,
Murathan Mungan'la,Arkadaş Zekai Özger şiirleri lezzetinde şiirler yazar ..
sessizliğin sesleridir onlar...
belki de üçü de şiirin caz (jazz) sanatçısıdır..
fakat okuyucu onların şiirlerini bazen klasik bir müzik,bazen türkü,bazen sanat müziği dinler gibi dinler..
bu da Türk şiir insanın kulağının Caz'a da en az diğer müzik türlerine olduğu kadar yatkın olduğunu gösterir..
Ah Sinyali Ustam,aklımızda dolaşıp da cümle haline gelemeyen olanca şeyi nasıl da özetlemişsiniz.Şapka çıkartıyorum.
Sahi ne güzel şiirler yazmış Erdal Alova; bakar mısınız şu güzelliğe:
YANILGI
yetişmez gülüşlerin sarılışı
ne de anlayışın
adımlardan bir çizgi olduğu yaşamın
yetişmez anlatmaya sesinin kırılışını
gözlerinin parçalanışını
alışmadıkları bir soğuktan.
gün bir ağartıyla karşılar pencerenden
seyreder gövdeni alaycı serinliğiyle
der: ‘her şey yeniden başlayacak, yeniden
sen dokunuşlarını getir doğmamış aşkların
ben yayayım çıplaklığımda geçmiş zamanı.’
ve gürültüsü sarar çevreni seslerin, gölgelerin
alırlar seni uzayan bir yorgunluğa
bırakırlar büyüyen ayçasına gecelerin.
sanırsın kimse görmedi ayla başbaşa kalırken
bilmediler ince bir camdan yapıldığını
gülüşlerin..
çünkü kimseler geçemedi dişlerinden öteye
dediler: ‘bu gökyüzü bize yeter! ’
ama ben, kargınmış çocuğu düşlerin,
sanrıların
geometri bozguncusu, büyücüsü kokuların
dinlerim taşların altında yatan yüreğimle
gövdenin kıvrımlarını, titreşen sokakları
giyerim lacivert geceden gömleğimi
derim: ‘ey kent, gel dans edelim seninle! ’
paylaşırım seni akışan bir çığıltıda
sanırsın kimse görmedi
gözyaşın bıçaklanırken
paylaşırım, en güzel sesleri vermek için sana.
ERDAL ALOVA..
şiir yazdıklarını sile sile yazmış...Bu ise şiire hiçlik hissini vermiş...Hiç. zaten içine sonsuzluğun saklanabileceği tek barınak...
Krank mili konusu oldukça abartılı bir yaklaşım.Siz de takdir edersiniz ki böyle kapalı şiirler hangi pencereden bakarsanız başka anlam çıkarırsınız.Nitekim bu şiire yapılan yorumların farklılığı bunun göstergesi değil mi?
İşte tam da bu nedenle şairin hayatı hakkında bilgi sahibi olmak asıl maksadının anlaşılması bakımından
yorumculara faydalı olacaktır diye düşünüyorum.Orijinal olsun derken anlaşılmaz olmak pek de doğru değil.Bu şiir için söylemiyorum bu şiir gerçekten anlamlı.Moda şiirlerin büyük çoğunluğu anlamsız bana göre.Vesselam.
'her dağ
bir gün açıklar
sürgün bir deniz olduğunu'
Sürgün: filiz demek. Yani denizden yükselen bir oluşum; Burada aslını inkar etmeyen bir teim olarak algıladım.
'cam sıkılınca kendinden
kum dilinde konuşur'
Beni kendi diline zorlarsan, senin dilinden anlamadığımdan, kendi dilimi kullanırım.
'gece
bir çakıltaşı operasıdır
kurbağaların söylediği'
Kendin çal, kendin dinle. Değersiz.
'her ırmak
açıklar bir gün
yüzünü hiç görmediğini'
Irmaklar aynaya bakamaz; ama bizler aynaya baktığımız da kendimizi görürüz. Yani nereye bakarsan bak, aslında, kendimizi görüyoruz. Yani, doğa bizim suretimiz.
've sırayla
döneriz yaban yanımıza.'
Evet; sonuç itibariyle: toprağa döneriz.
İmdi: Benim bu tesbitlerimden sonra, Onur hanımın, yorumlarıyla aynı noktada buluşuyoruz. Benim yorumlarım daha çağdaş, Onur hanımın yorumları daha tasavvufi olmasına rağmen, aynı noktada birleşiyoruz.
Şiiri nereden irdelesen irdele aynı kapıya çıkıtor.
Şairi bu anlamlı ve değerli şiirinden dolayı tebrik eder. seçenlere teşekkür ederim.
harika bir şiir ya
ne de güzel irdelemiş şair hayatı ve onunla boğuşan insanı
saygılar selamlar
şiirde anlam sadece ve sadece şairin ambarına hapsettiği his rüzgarlarına ait gizemli pencerelerine ulaşır ve öylece seyrederiz içerisini…yani hepimiz biraz…fazlaca seyrettiği dağların sürüklenmiş deniz otlarına ait kalıntılarına ulaşırken…o vakit sıkıntısından çatlayan saydam bir duruşa yakın doğrulur şiir …yerden toplayabildiğimiz her ısırgan otu kadar acılarımıza çakıl taşı serinliğinde yeşil bir vadi uyanır…
tam burada ve durduğunuz her yerde olsa da şiir…
şimdi okuduğumuz şiirlerde…şairin ne anlatmaya çalıştığının inanın hiçbir önemi yok…o kendi içinde ki cinsiyetinin saklı kapılarını açarken aslında…siz hizmeti eksik bir aşk …veya veya…otobanları olmayan şehirleri…veya…hizmet ifade edemeyen devletin derin yüzünü…dağlarda ki bilinmeyen maceranın asılsız ölümlerini…yeryüzüne inen uzun saçlı melekleri…gecenin aslında hep karanlık değil de…bir kurbağa evrenine ait yeşillik olduğunu…şiirin hep manevra kabiliyetine ne kadar inansam da…sizin sabit durabildiğinizi…aslında tasavvufun… liderlik reddi olduğunu… düzgün kalplerin hep ters ritmine ait yollar çizmek istediğini…yani doğumun vakitsiz bir ölüme denk olabildiğini…
…siz
nerde iseniz…şiir olduğunuz basamakta ki yüzünüzdür…
…şimdi bugün ve yarın…sonra ki gelecek dünlerin…ve geçmiş yarınların sadece şiir adına yorulmak ve ters istikamette ulaşmaktır manaya…ulaşabilmektir kendinize…çünkü hepimiz şiirde ki kendimize koşmaktayız…sadece şiir bunu bilirken…ne kadar yaklaşırsak o kadar uzaklaşırız içimizdeki şairden…çünkü inanmaktayım ki şiir…edebiyattan farklı bir yazım alanına ve bilgisine hizmet etmekte…bu öylesine yalın ve öylesine zor bir duruş ki…şiirler bu sebeple hep yalnız ve hep sessizdir…sevgilerimle…LaraAçanba...21.06.2011
Şiirin varoluşun anlamını sorgulayan dili, bir okur olarak bana taa orta lise yıllarımdan öğrendiğim paleolitik çağ, neolitik çağ, kalkolitik çağ gibi tarih öncesi çağlardan seslenir gibi geldi.
Giriş kısmındaki
''her dağ
bir gün açıklar
sürgün bir deniz olduğunu
ifadeleri şairin bilgi ve irfan sahibi göğsünden fışkırmış. Herkese bir şey çağrıştırır mutlaka. Bana da her nedense bana kıyameti anlatır gibi geldi. Tekvir suresindeki ayetlerin dehşetini bir kez daha hatırlattı.
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Güneş katlanıp dürüldüğünde,
2. Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde,
3. Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde,
4. Gebe develer salıverildiğinde,
5. Vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,
6. Denizler kaynatıldığında,
7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde,
8. Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda,
9. 'Hangi günah sebebiyle öldürüldü?' diye.
10. (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında,
11. Gökyüzü sıyrılıp alındığında,
12. Cehennem tutuşturulduğunda,
13. Ve cennet yaklaştırıldığında,
14. Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.
15. Şimdi yemin ederim o sinenlere ,
16. O akıp akıp yuvasına gidenlere,
17. Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun,
18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki,
19. O (Kur'an), şüphesiz değerli,bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.
20. O elçi güçlü, Arş'ın sahibi (Allah'ın) katında çok itibarlıdır.
21. O orada sayılan, güvenilen (bir elçi) dir.
22. Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.
23. Andolsun ki, onu (Cebrail'i) apaçık ufukta görmüştür.
24. O, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez.
25. O lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir.
26. Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?
27. O, herkes için, bir öğüttür,
28. Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de.
29. Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Bu harika şiiri yazan değerli şaire şükranlarımı sunar herkesi saygı ile selamlarım.
Bu şiir ile ilgili 64 tane yorum bulunmakta