İkbâl için ahbabı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirayet yeni çıktı
Sirkat çoğalıp lafz-ı sadâkat modalandı
Nâmûs tamâm oldu hamiyyet yeni çıktı
Düşmanlara ahbabını zem oldu zarafet
Dil-dârdan ağyara şikâyet yeni çıktı
Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram u inayet yeni çıktı
Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hâinlere amma ki riâyet yeni çıktı
Evrak ile i`lân olunur cümle nizâmât
Elfâz ile terfîh-i raiyyet yeni çıktı
Âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı
İsnâd-ı taassub olunur merd-i gayûra
Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı
İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakkî
Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı
Milliyyet-i nisyân ederek her işimizde
Efkâr-ı Fireng’e tabaiyyet yeni çıktı
Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîrâ ki ziyan ortada bilmem ne kazandık
Açıklaması
1- Yükselmek, iyi bir mevkiye gelmek için dostlarını çekiştirmek yeni çıktı, önceleri bu beceriksizliği bilmezdik, bu da yeni çıktı
2- Hırsızlık çoğalıp sadakat sözü moda haline geldi, namusu bitirdik, hamiyet yeni çıktı
3- Düşmanlara dostları yermek bir incelik oldu; başkalarına gönül dostlarından şikayet yeni çıktı
4- Sâdık kişileri aşağılama, reddetme benimsenir oldu; hırsızlara ikram ve yardım yeni çıktı
5- Her ne kadar doğruyu söyleyenler de önceleri nefretle karşılanmışsa da ancak hainlere uyma yeni çıktı
6- Bütün düzenlemeler bazı kâğıtlar ile ilan olunur, söz ile halkın refaha eriştirilmesi ise yeni çıktı
7- Güçsüz olanın en belirgin hakkı saklı tutulur, himaye görenleri her yerde korumak yeni çıktı
8- Gayretli kişiler taassubla suçlanırken dinsizlere özgü derin düşünce yeni çıktı
9- Devletin yükselmesine engel olan İslamiyet imiş, önceleri yoktu, bu rivayet yeni çıktı
10- Her işimizde millî benliğimizi unutarak Batı düşüncesine körü körüne bağlılık yeni çıktı
11- Eyvah bu oyunda bizler yine yandık, çünkü zarar ortada bu konuda bilmem biz ne kazandık
Kayıt Tarihi : 21.12.2013 22:59:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Güç sahibi olmanın üç yolu vardır.
1- Yönetmek, hükümet (iktidar) olmak.
2- Para gücü; zengin olmak.
3- Sokak gücü; sokaklara hâkim olmak, halk desteği sağlamak.
En güçlü olmak için de, bu üçüne veya en az ikisine sahip olmak gerekir.
(Yazımın devamını sayfamdan okuyabilirsiniz.)
*
Ziya Paşa da, çok önemli devlet adamlarımızdan biri ve aynı zamanda pek çok eser veren bir yazar ve şairimizdir.
Yaşadığı dönem gereği “BATILILAŞMA” fikrini savunan aydınlarımızdandır.
“GENÇ Osmanlılar” cemiyeti üyesidir. İstemediği, anlaşamadığı iktidarlarla, paşalarla uğraşmaktan, savaşmaktan geri kalmamış, şiirleri ve yazılarıyla her türlü eleştirilerde bulunmuş ve çözüm yolları aramış bir devlet adamı.
Tanzimat Edebiyatı mensuplarından bir muharririmiz Ziya Paşa…
*
'Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir'
*
'Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde'
Veciz beyitleri ile hatırlanan bir şairimiz…
*
Sadrazam Mustafa Reşit Paşa taifesinden olup, Reşit Paşa'nın vefatından sonra sadrazam olan Mehmet emin Ali Paşa zamanında, yeni görevlere atanarak saraydan uzaklaştırılır.
Londra’ya giderler. Hürriyet gazetesini çıkarırlar.
Mustafa Fazıl Paşa’dan destek görürler. Lakin Ali Paşa hakkında çok ağır makaleler yazınca, Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Fuat Paşa'nın tepkisiyle karşılaşır ve bu tür yayınları engellenir.
Tutuklanma ihtimali karşısında Fransa’ya kaçar. Oradan da İsviçre’ye geçer.
Sadrazam Ali Paşa öldükten sonra İstanbul'a döner.
*
İktidar ve güç sahibi olma mücadelesi hep oldu, her zaman da olacak.
Ziya Paşa da, kendi doğruları için mücadele eden yazarlarımızdan ve aynı zamanda “paşa”lık ünvanı almış, devlet yönetiminde çeşitli mevkilerde ve mutasarrıflıklarda (sancak beyi, vali, kaymakam) bulunmuştur.
Mesele, kimin iktidarda olacağı, hangi düşüncenin, idealin güç sahibi olup yaşatılacağı mücadelesi…
*
Şimdi şiirden birkaç beyite bakalım.
Düşmanlara, dostları yermek ve hatta aşağılamak, küçük düşürmek yeni çıktı.
Daha önceleri yok muymuş?
Olmadığı dönem olacağını tahmin etmiyorum. Güç için, makam mevki için, hep birilerinin ayağı kaydırılmış veya kaydırılmaya çalışılmış, kendinden daha iyi olabilecekler gözden düşürülmek için iftiralara ve aşağılanmalara maruz bırakılmış, kişilikleri rencide edilmiştir. Böylece kendi önlerinde engel olabilecekler tek tek bertaraf edilmek istenmiştir.
Bu anlayış hangi dönemde böyle olmamıştır ki?
Hayali ihracat, hayali faturalar, hayali fabrika temelleri…
İşini bilmeler…
Şapkasını kaptırmamalar, zorda kalınca şapkasını alıp gitmeler…
Bütün iktidarlarda pek çoğumuz bunu yaşadık veya en azından “KADROLAŞMA”lardan müşteki olduk…
Sadık bilinenleri, sadakat ve liyakat sahiplerini yermek alışkanlık haline geldi. Yiyicileri, yağcıları, çıkarcıları övmek, baş tacı yapmak yeni çıktı.
Hangi dönemde çıkarcılar olmadı ki?
Her dönem, her iktidar kendi zenginleri türetti…
Bu arada da bal tutanlar parmaklarını yalamaktan geri kalmadılar.
Yine her iktidar, kendi dönemlerinde halk için çok büyük işler yaptıklarını, halkı refaha ve huzura kavuşturduklarını söylemediler mi?
Her biri kocaman kocaman vaatlerde bulunmadılar mı?
Kimisi, sevgi, saygı, barış, kardeşlik; laik, cumhuriyet vs içi boş sözlerle milleti avutmadılar mı?
Kimisi, iki anahtar vaadiyle; kimisi, Cennet’in anahtarı vaadiyle; kimisi, hakça, adilce paylaşım vaadiyle bu milleti kandırmadılar mı?
Bu millet, kimin doğru, kimin yalancı olduğunu, çaresizce denemek suretiyle öğrenmeye çalıştı.
Bulduğuna inandığı zaman da dört elle sarıldı.
Gayretli, çalışkan kişileri taassupla, mürtecilikle, gericilikle suçlamadık mı?
Laiklik diyerek inananları cezalandırmadık mı?
İlerlemeye engel olarak “İslamiyet” gösterilmedi mi?
Milliyeti, milliyetçiliği, milli değerleri aşındırmak, hatta yok etmek için ayaklar altına almadık mı?
Milliyetçiliği “faşizm” olarak gösterip, Batı’cılık, Amerikan’cılık veya Rus’çuluk yahut bilmem hangi “izm”cilik ön plana çıkarılmadı mı?
Yıllarca “Avrupa ne der, Amerika ne der, İsrail ne der, Rusya ne der?” korkaklığı ve ürkekliğini yaşamadı mı iktidarlarımız?
Belli anlayış, düşünce ve inançlara körü körüne bağlanıp kalmadık mı?
Hâlâ da öyle değil miyiz?
Bu oyunda, geçmişte olduğu gibi yanan yine bizler olduk. En çok zarara bizler uğradık.
İçerde ayrılıkçıların, çıkarcıların, yardakçıların, kaçakçıların, fırsatçıların, kapitalistlerin bilmem daha kimlerin verdikleri zarar yetmiyormuş gibi, bir de dış güçlerin doğrudan veya maşaları, piyonları vasıtasıyla verdikleri zararları fazlasıyla yaşamadık mı?
Yapacağımız bir eylemin getirisini ve götürüsünü hesap etmeden yola çıkarsak, zararını milletçe çekeriz.
Şunu sormalıyız:
Biz ne kazanacağız?
BİZ NE KAZANDIK?
*
Ziya Paşa’ya rahmet diliyor, kaleminin gücünü takdir ediyorum.
Seçici Kurula da teşekkürler.
23 Aralık 2013
Hikmet Çiftçi
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
TÜM YORUMLAR (6)