Nasıl bir ürkek cesaretlerdi bunlar. Öncelikle sen yazılarını okumak, ardından birkaç cümle ile sana yetişmeye çalışmaktı belki de hırslanarak sana olan ilgimi sevgiye dönüştürüp, önce gülümsemeyi, birazcık endişeler duymayı, ara sıra korkularını yaşamayı, kendine has çekingenliğimle elini tutmaya.
Ve evet ve sevgiden söz edecek kadar yakın nefesler almayı öğrendikçe, yabancısı olduğum sevme duygusundan korkmalarımla, sen sevgisini yaşamak oldukça kendi kendine güvenden ziyade, cesaretin aştığı bir anda sevdim seni derken gözlerimden yanılmıyorsam ılık bir sıcaklıkla yaşlar akmıştı ilk defa elimi tuttuğunda.
Yılların tarihini söylemek pek de önemli değildi, sadece sevdim seni diyebildim ki ardından kendime has düşlerle sanki gökyüzüne şemsiye asıyordum.
Sevdim seni ile sevmiştim seni arasındaki farktı ki bu günkü yaşamımda bu farkı düşünmek de garip olacaktı.
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,