Radyo, televizyon, pikap, kaset gibi eğlence araçlarının olmadığı dönemlerde, köy ve kasabalarda bulunan köy odaları ve kahvehanelerde, ehli diller, halk âşıkları halkı eğlendirmek, için halk hikâyeleri anlatırlardı.
Günümüzde eğlence araçları çoğalınca, bu güzel geleneğimizde maalesef unutulmaya yüz tuttu.
Kahvehanelerimizde, insanları sadece oyalayıcı olan, oyun çeşitleri ile meşgul edilerek. Kültür etkinliklerden uzak tutulmaya başlandı.
Hatırlarımda, eskide Ramazan ve kış gecelerinde, kahvehanelerde gece sahura kadar “Halk âşıkları” bir hikâyeden başladılar mı? En az on, on beş gün devam ederdi. O günlerimizi şimdi ne yazık ki arar olduk.
Bu halk hikâyelerimizden kısa bir örneğini aktarayım ki ”Türk Halk kültürüne” bir hizmeti yerine getirmiş olayım.
TEMBEL OĞLAN
Memleketin birinde bir Padişah yaşarmış. Padişah, zaman, zaman ailesini yanına alıp, derin sohbete dalarmış.Bir gün laf dönmüş dolaşmış aile birliğine ve kuruluşuna gelmiş..Geliş nedeni de belikli padişahın güzel ve yetişkin bir kızı varmış. Onunda evlenme zamanının geldiğini ima etmeye çalışmış padişah. Onunu içinde ortaya şöyle bir soru sormuş.
Yuvayı erkek kuş mu kurar? Yoksa dişi kuş mu kurar? Demiş.
Kız “-Baba yuvayı dişi kuş kurar“ demiş.
Padişahta “-hayır erkek kuş kurar” demiş.
Kızı diretmiş ”hayır baba yuvayı her zaman dişi kuş kurar”
Bu kesin tavırlı ve birazda isyan kâr bir eda ile söylediği söze padişah içerlenmiş. Kızına belli etmese de, içinden; bu kıza bir ders vereyim de, hayatı öğrensin diye düşünmüş.
Bir zaman sonra, vezirini yanına çağırmış.”-Vezirim tüm ülkeyi ara memleketin en tembel genç adamını bul, bana getir' demiş.
Veziri seferber olmuş, her tarafı didik, didik aramış, tembel adam bulmaya çalışmış. Aylarca aradıktan sonra; birisi vezire “ şehrin kenar mahallelerinde bir yaşlı kadın var. Bu kadının öyle tembel bir oğlu var ki, doğuşundan beri, suyunu anası içirir yemeğini anası yedirir,”-demişler
Vezir gitmiş yaşlı kadının evine durumu yerinde öğrenmek istemiş. Evet denilen sözler doğru imiş hemen durumu padişaha bildirir. “Padişahım şehrin kenar mahallesinde bir yaşlı kadın yaşıyor, bir oğlu var dünyanın en tembel insanı adına tembel oğlan derler. Sizin aradığınız adam budur” demiş.
Padişah hemen yaşlı kadını getirttirmiş kadına demiş ki; 'senin tembel bir oğlun var doğru mu? Evet. Padişahım benim bir oğlan çocuğum var” demiş, yaşlı kadın... Padişah vezire dönmüş,” Hani vezirim sen bana yetişkin oğlu var demiştin, oysa kadın çocuğum var diyor.” vezir şu şekilde cevap vermiş.”Padişah’ım her ananın gözünde evladı hep çocuk kalır, oğlu yetişkin olduğu halde hala çocuk diyor. Zaten ondandır ki oğlu tembel kalmış. Padişah kadına dönmüş demiş; ”Bak hatun senin oğlun benimde kızım var. Ben kızımı senin oğluna verdim.” Kadın aman padişahım bizim ne haddimize, padişah kızı kim, biz kim? haddimizi biliriz. Padişah demiş: Şaka etmiyorum, al gelinini buradan çık git. Yaşlı kadın padişahın dediğini yapar, tutar kızın elinden fakir hanesine götürür. Tabi padişah kızına hiçbir çeyiz altın, akça vermeden göndermiştir.
Gelin eve geldikten sonra başlar düşünmeye “Demek ki babam sözüme gücendi, beni bu yaşlı kadının oğluna verdi. Eğer bende o padişahın kızı isem bunun altında kalmam” der o günden sonra Kollarını sıvamış, işe başlamış. Almış kaynanasını karşısına almış demiş ki: “Bundan sonra oğlunun yemesi içmesi bana ait sen karışma her şeyi ile ben ilgileneceğim.“ Yaşlı kadın hemen söze karışmış “Evladım sen onu bana bırak o daha çocuktur ona ben bakarım “dediyse de kız buna fırsat vermez, duruma el koyar. İlk önce sabah kahvaltısını götürür der ki; ”Ali şöyle doğrul kahvaltını yap “deyince Ali yattığı yerde anasına seslenir ana yemeğimi getir, bu kızda kim? istemem gitsin nereden geldi; anam bana bakar, sen karışma; ” gibi laflar etmeye başlar. Fakat kız buna fırsat vermez dediğini yapar der ki: Ali sen bilirsin ya oturur kahvaltını yaparsın ya da aç kalırsın” dedikten sonra bir kenara çekilir. Ali başlar bağırmaya anasına seslenir benim yemeğimi getir bu kızda kim dediyse de kız buna da fırsat vermez Ali bir müddet böyle devam eder fakat yardımına gelen olmaz. Acıkmaya başlayınca oturmayı kabul eder. Kızın kendi elleriyle ona yemek vermeyi söyler kız şimdilik peki der ve yemeğini verir sıra öğle yemeğine gelince artık nasıl olsa Ali oturmayı öğrendi sıra geldi kendi yemeğini kendisi yemesi. Öğle yemeğini önüne koyar buyur ye der Ali başlar gene bağırmaya “Gel bana yedir “fakat kız oralı olmaz ben önüne yemeğini koydum ister ye ister yeme senin bileceğin şey der kenara çekilir. Ali bir müddet kızın veya anasının gelmesini bekler fakat onlardan biri gelmeyince mecburen kendisi yemeye başlar. Ertesi gün bu sefer kız sofrayı biraz uzak bir yere koyar
Derki; ”Ali ellerini yıka sofraya gel; “Ali gene başlar köpürmeye “sen nerden geldin anam ne güzel yedirir içirirdi sen başımın belası mısın? huzurumu bozdun nerden geldi isen gene oraya git” diye bir sürü laflar eder ama kız oralı olmaz.. Her ne kadar anası oğlunun bu bağırmalarına dayanamayıp yardım etmek isterse de kız mani olur. Bir müddet sonra Ali sürüne, sürüne sofraya gelir ve yemeğini yer daha ertesi gün günlük ihtiyaçlarını kendisi görmesi için Ali’ye gene baskı yapar ve kısa bir zaman içerisinde Ali normal hayatına döner. Bütün işlerini kendisi görmeye başlar.
Günün birisinde kız Ali’yi alır karşısına; ” Bak Ali der artık ben senin karınım bundan böyle sen hem bana hem de anana bakmak mecburiyetindesin, biz ev işlerine bakarız sende dışardan kazanıp bize getireceksin Ali bunu yapamayacağını söyler ama kız kararlıdır Ali’ye yaptıracaktır bu işi
Bir gün Ali’yi çağırır dışarı bir iş gösterir Ali o işle oyalanırken kız kapıyı kapatır ve Ali kalır dışarıda önce kızar bakar ki para etmez sonra yalvarır oda para etmeyince “barı başımın çaresine bakayım” deyip oradan ayrılır. Bir yere gelir insanlar toplanmış bir şeyler konuşuyorlar oda insanların yanlarına varır. Kulak misafiri olur Ali boylu poslu bir delikanlıdır meğerse o zaman bir kervan oraya uğramış develere bakacak biri lazımmiş kervancı başı bunu Ali’ye teklif eder kervan çok uzun yola gidecekmiş gidiş gelişi bir yıl sürecekmiş konuşurlar anlaşırlar. Ali yeni işine başlar ve kervan yola çıkar.
Günlerce haftalarca mola vere vere yolculuk yaparlar. Ne kadar zaman gitmiş orasını yaratan Mevla bilir.
Günün birinde bir yerde konakladılar. O konak yerinde etrafta nehir gölet gibi su ihtiyaçlarını giderecek su yokmuş yalınız orada bir kuyu varmış. Etrafta başka su yokmuş. Ali’nin kuyuya inip su çıkarması gerekirmiş ve inmiş kuyuya, bakmış ki; kuyunun dibinde üç tane elma var.
Elmaları cebine koymuş, normal işine başlamış. Develere suyu verdikten sonra, işi kalmayınca kuyudan çıkmış, vakit tamam olmuş. Yollarına devam etmişler. Gene bir mola yerine gelince karşı yönden gelen başka bir kervanla karşılamışlar. O kervanda çalışanlardan biri Ali’nin baba dostu çıkmış. Ali ona rica etmiş cebinde çıkardığı üç elmayı mendiline sarmış. “Memlekete giderken bunları anama ver” demiş ve vedalaşıp ayrılmışlar. Ali yoluna devam ede dursun biz şimdi kimden haber verelim tabi ki... Ali’nin anası ve karısından haber verelim Ali’nin baba dostu memlekete vardıktan sonra biraz istirahat eder. Sonra hemen Ali’nin evine varır. Ali’nin emanet ettiği elmaları anasına verir der ki; “Ali için, hiç üzülmeyin Ali, çalışmaktadır. Gidiş geliş belki bir sene sürebilir aynı işte bende çalışmaktayım. Gözünüz arkada kalmasın” dedikten sonra oradan ayrılır. Ali’nin anası elmaları alınca sevinir demek artık benim oğlum çalışıyor. Anasına da elma gönderiyor. Evladın ilk kazancı olunca gayet tatlı gelir elmanın birini ağzına götürür dişleri de olmadığı için biraz sert gelir koparamaz evde bir kör bıçak var, onun ile kesmeye çalışır ve. Kesemez. Son çareyi gelinine durumu bildirmeye karar verir.
”Kızım hele şuna bak Ali’nin gönderdiği elma gayet serttir. Kesemedim bu ne biçim elmadır hele birde sen bak diye söyler. Gelini elmayı alır evirir çevirir bu elmaya benzemez. Nede olsa padişah kızı idi, az çok bu işlerden anlıyordu.”Ana dedi sen burada dur be şuradan kesip getireyim. Arkaya geçti iyece inceledi. Evet, yanılmamıştı bu kıymetli taşlardandı hemen öbürlerini de yaşlı karıdan aldı bir kenara sakladı.
Çarşıya çıktı hakiki elmadan bir kilo aldı çaktırmadan al ana dedi ben elmaları yumuşattım. Yaşlı kadım elmaları yiye dursun.
Biz kızdan haber verelim. Kız başladı plan kurmaya aradan birkaç gün geçtik ten sonra, yaşlı kadını çağırdı.”Ana beni iyi dinle şu paketi al tarif edeceğim yere git orada bir kuyumcu var benim adımı söyle ona deki; eğer paran yetişmezse üstünü sonra ödersin sana ne verirse al gel” dedi. Kadın paketi aldı doğrudan doğruya kuyumcunu yanına paketi ve elindeki kâğıdı verdi. Kuyumcu bir çuval dolusu para doldurdu verdi yaşla kadına dedi ki; ”Selamımı söyle bu kadarını gönderiyorum. Gerisini para biriktikçe göndereceğim.” Yaşlı kadın zar zor çuvalı getirdi. Verdi kıza tekrar bir mektup yazdı verdi yaşlı kadına dedi ki; ” Ana al bu mektubu falan yerde böyle bir mimar var adresi söyledi götür ona ver “dedi. Yaşlı kadın aldı mektubu doğrudan doğruya kızın tarif ettiği yere götürdü. Mimar mektubu okur okumaz bütün işlerini bıraktı. Hemen kızın dediği yere koştu Kız mimarı aldı karşısına. Bak dedi; “gidersin babamın sarayına bakacaksın babamın sarayına benzer bir saray yapacaksın en ufak bir hata istemem çevredeki evler dahi öyle olacak tıpa tıp benzeri olacak “mimar” Baş üstüne dedi. Kız ilave etti “paradan yana endişen olmasın bu işi bir sene içerisinde bitirmeye bak.
Mimar kollarını sıvadı, işe başladı. Gecesini gündüzüne kattı dile kolay tabi bir sene dolmadan her şeyi ile mükemmel bir saray yaptı ve teslim etti. O zamana kadarda Ali’nin zamanı dolmuştu kervan geri döndü. Ali artık bir çevik deli kanlı olmuştu evine koştu tabi aklında kazandığı para ile düğününü yapacaktı. O heyecanla evinin olduğu mahalleye geldi. Ama buralar tamamen değişmiş öyle onun evine benzer bir ev yoktu. “Eyvah dedi; Ben aklımı karıştırdım yanlış yere geldim.” Birkaç kere gene denedi fakat her seferinde yolu oraya çıkıyordu.
Öte yanda kız ne yapmıştı. Bir nöbetçi tutmuştu.” Böyle bir adam gördüğün zaman alıp bana getireceksin” demişti.
Nöbetçi bu adamı takibe başladı. Tarifte uyuyordu ve en sonunda yanına yaklaştı.”Beyim sen kimsin” dedi; Ali kendini tanıttı. Nöbetçi dedi ki “efendim bende sizi bekliyordu. Buyurun gidelim” dedi aldı doğru evine getirdi. İçeri girer girmez anasını görünce şaşırdı. Arkasın da hanımı gelmişti sordu “bütün bunlar nedir sizde bir hal var.” Hanımı dedi ki; “Ali önce sen gel istirahatını yap sonra konuşuruz” ve bilahare olan biteni olduğu gibi Aliye anlatı. Ali’yi eğitmek için özel bir hoca tuttu hoca Ali’yle ilgilenmeye başladı. Yemek yemsinden tutunda gezmesine kadar eğitmeye başladı. Artık kız kanaat getirdi ki. Ali bir şehzade eğitimini almış dediği gibi olmuştu.
Bir gün kız Ali’yi karşısına alarak, “ dedi ki; Ali babama gideceksin babamı veziri ile beraber bize davet edeceksin” bütün talimatı verdi. Ali fidan gibi bir delikanlı konuşmasını gezmesini öğrenmiş ki gören parmak ısırıyordu. Ali destur aldı. Padişahın huzuruna çıktı. Olan biteni olduğu gibi anlatı evine davet etti. Davet kabul edildi gün belirlendi. Falan gün size misafiriz denildi ve beklenen gün geldi çattı. Ali padişahın bindiği arabanın bir önündeki arabaya binmişti. Padişah ile vezirde başka bir arabaya binmişti. Geldiler gittikleri yol padişaha pek yabancı gelmiyordu dedi ki” vezirim biz dönüp dolaşıp yine kendi sarayımıza geliyoruz bu ne hal? vezir dedi ki; ”Padişahım sabırlı olun tabi saltanat arabası yavaş yavaş Ali’nin sayrına yaklaşıyordu. Padişah bir baktı ki kendi sarayı. Vezirim bu ne hal benim ile dalgamı geçiyorlar. Vezir dedi ki “padişahım az daha sabırlı olun” ve arabadan indiler. Evet, merdivenden çıkarken kendi sarayı idi bir daha ağzını açmak istedi. Vezir gene mani oldu en sonunda oturma odasına geçtiler. Oturma odası dâhil her şey onun oturduğu mekândı. Fazla bir anlam veremedi biraz sonra baktılar ki hizmetçi elinde tepsi kahve getirdi ancak fincanlar da kendi fincanları. Yalnız hizmetçinin yüzü örtüktü padişah merakla sordu” yüzünü niye kapattın.”Şimdiye kadar kapatmıyordun da neden şimdi kapatın. Artık her şeyi açıklamanın zamanı gelmişti ve padişahın kızı yüzünü açınca padişah her şeyi şimdi anlamaya başladı. Kızı yanına oturdu her şey olduğu gibi padişaha anlatı. Dedi ki; baba işte böyle benim maksadım. Senin tezini çürütmek değil senin kızın olduğumu ispat etmeye çalıştım. Padişah bunların düğünlerini yedi gün yedi gece yaptırdı. Onlar erdiler muratlarına biz varalım selametine.
BİZDE
Okuryazar oran yüksektir Kars’ta
Övünmek olmasın başarı bizde
İçeriz ayranı olmayız hasta
Peynirlerin meşhur kaşarı bizde
Bol nimetler vermiş Cenabı Huda
Hayat fışkırıyor toprakta suda
Doğal yetişiyor bizdeki gıda
En uzun ömürlü yaşarı bizde
Mor koyun besleriz rahat sağıla
Bol bol süt içelim efkâr dağıla
Bu mirastır babasından oğula
Töresinden çıkmaz dışarı bizde
Kalem gibi çıkar ormanda cerek
Mobilyada kullan her şeye gerek
Bir metreden fazla olur mübarek
Lavaşın en güzel pişeri bizde
Gürkaniyem deli gönlüm çağlıdır
Yemeğimiz bol bol tereyağlıdır
Her kes candan birbirine bağlıdır
Olmaz hiç yolundan şaşarı bizde
ÂŞIK GÜRKANİ
Âşık Enver GürkaniKayıt Tarihi : 29.1.2008 22:36:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tattım bilmez miyim kaşarınızı Kızımdan öğrendim başarınızı Belki okşamıştır haşarınızı Disiplin birazcık aşırı bizde.....Osman Öcal TEBRİKLERİMLE SELAM VE DUA ÜSDAT.KIZIM DÖRT YIL ÖNCE KÖYÜNÜZDE ÖĞRETMENLİK YAPMIŞTI. Yiyip durursunuz tere yağ balı Sizde ithal olmaz hep yerli malı Misafir dediğin ağırlanmalı Grupta bulunur aşeri bizde.......Mehmet nalbant Gurbette nerde o tereyağlı bal Durmadan yiyiyoruz hep yabancı mal Kulturumuzude bilmesek kalicaz ac Bizim Türk yemeklerimiz dir tac... Aynur Sair Ağa,Asık Gurkani Hocamız sizin kaleminizin yanına gelemem ama benimde yüreğimden bunlar döküldü:_))) Selam sevgiler tüm grup arkadaşlarıma 6/5 lik arızasız bir hece şiiri...abab, aaab, kafiye düzeniyle üstadlığınız konuşmuş yine...Aşık kültürünü yansıttığınız bu şiir için kutluyorum sizi...Saygılarımla.... YILDIRIM UZUN
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!