Hiç değilse sınıflı toplumsal yapıya dek, totemizm bir din değil, totem de bir tanrı değildir. Tabu ve totem ilkte kapsar bir ulam oluşla, hiç bir zaman bir din değildir. Neden? Birkaç tanesini hemen söyleyeyim. 1-İlahi bir söylem ve hitap olmamakla totemizm asla bir din olmadı. Evet ritüelleri oluştu saygılamaları oluştu ama imanı hiç oluşmadı. Zaten o yapı aitliği ile doğup, şehadeti istennezdi.
2-Tabu ve totem sanı kanılardan da oluşsa da, bu sanı ve kanıların kaynağı, insan ve insanın doğal çevresinden gelen nesnelliğin; insan düşüncesin içinde yansıtılmasıdırlar. Böylece dini sanı kanıdan ayrılırlar.
3-Sosyal birlikti etnik totemi dönemler, dinlerin vaaz edeceği hiç bir ortam ve zemin ideolojisini, içermezler. Bu neden ile dinlerin seslenebileceği bir alan değildirler. Yani dinlerin bu dönem içinde söz söyleyebileceği hiç bir argüman ve ideolojik tabanları bulunmamaktadırlar. Bu yüzden dinleşemezler.
4-Etnik totem yapı olmaları durumun içten kapalı, kendi üzerine kendisinin yansıması oluşla (tekil grup yansıması oluşla) : bir fiziki flora, fauna ortamla, kendi sosyal yapısı arasındaki alıp verme etkileşimi olmasındandır. Değilse kendi kültürünü dışa ihraç eden bir yayılmacı totemilik katiyetle değildir. Yani totemi argümanlarını ihraç etmelerinin bir nedeni de, henüz o dönemlerde ortalıkta yoktur. Bu gibi nedenlerle totem bir din değildir; bir dini anlayışta değildir.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta