Teloğlan İle Korkuluk Şiiri - Ahmet Yozgat

Ahmet Yozgat
2011

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Teloğlan İle Korkuluk

Bir varmış, bir yokmuş...
Dilde var, elde yokmuş.
Dilde olan gevezelik,
Elde olmayan cömertlikmiş,
Cömertlik dediğin elde bulunmaz.
Ciddiyet dediğin kelde bulunmaz.
Oysa kelde sadece saç olmaz sanırdım,
Nereden biliyorsun derseniz,
Eskiden bir kel tanırdım.
Onun adı Keloğlandı,
Aman bir yaman, bir yamandı.
Anasını boyardı, babasını satardı.
Şekere tuz, tuza biber katardı.
Geceleri çıkar Kaf dağında yatardı,
O yatadursun Kaf dağında,
Biz başlayalım bu şirin masalımıza...
Bir varmış, bir yokmuş.
Günlerden bir gün...
Oklavayı kapmış yaşlı anası
Başucuna dikilmiş, sırtüstü yatan Teloğlan'ın
Demiş ki sinirli bir ses ile:
'Bre hayta!
Böyle boşu boşuna yatılır mı bu zamanda?
Kalksana. Kalkıp da işine baksana.'
Oklava bir başında, bir kıçında şaklayınca
Teloğlancık, başlamış yalvarmaya:
'Yapma ana, etme ana!
Kurban olayım sana!
Kalktım işte baksana.'
Teloğlan yoksul, anne yoksul,
Kulübe tamtakırmış.
Elde yok, avuçta yokmuş.
Aile çok fakirmiş.
Tüm varları, yoklar ufacık bir tarlacıkmış.
İşler sarınca iyice sarpa
Oracığa ekermişler bir ölçek arpa.
Ama gel gör ki...
Tarlanın çevresi bir dolu karga imiş.
Meretler ne söz anlarmış, ne lâf dinlermiş.
Varsa yoksa boğazları...
Ne bulursa yerler, ne bulursa yutarlarmış.
Teloğlan kovalamasa tüm tarlanın ömrü bir saatlikmiş.
Bir elinde gürgen değnek, diğerinde meşe sopa...
Teloğlan bir o yana koşuyormuş, bir bu yana:
'Pır pır... Kış kış...' diyerek.
Sinirli sinirli söylenerek.
Aman vermiyormuş hain kargalara.
Ama can bu, nasıl dayansın gün boyu kovalamacalara?
Bir gün değil, beş gün değil.
Kargalarla savaş sürecekmiş tam beş ay.
Vay başına gelenlere bizim oğlanın vay!
Bu onulmaz bekçilik canına tak etmiş Tel'in.
Usanıp bir iyice işinden:
'Hain kargalar gelin.
Bundan sonra tarla da tapan da sizin.' demiş.
Sonra da toprağa yüzükoyun uzanmış.
Kargalar fırsat bilip üşüşmüşler ekine.
Tam darı ekecekken buğdayların köküne...
Teloğlan'ın arkasından bir ses duyulmuş:
'Ne o evlât, ne bu hâl? '
Teloğlan fırlayıp kalkmış ayağa.
Bir sola bakmış, bir sağa:
'Aman o da ne! '
Karşısında bir adam sanki kurbağa...
Gözleri koskocaman, burnu bir kene.
Kısıkmış sesi. Sırtında kilim heybesi...
Elinde kocaman bir asa...
Yani görüntü tamam, bir de vraklasa.
'Sen de kimsin'' diye sormuş Tel ona.
Adam demiş: 'Boş ver onu, bunu. Hele gel buraya.'
Bizimki korka korka yaklaşmış kurbağaya.
Garip kılıklı adam uzatıp benekli elini:
'Yabancı değilim, bir yoksul yolcuyum.
Gelirim her yıl. Beni tanır buralar.
Tarlalara konmasın diye kargalar, korkuluk satarım.
İstersen eğer sana da bir korkuluk satayım.' Diye tanıtmış kendini.
Teloğlancık merak edip demiş ki:
'Nedir o, bir bakayım? '
Çıkarmış kurbağa heybesinden bir korkuluk:
'Bunu,' demiş. 'Çak tarlanın ortasına.
Kargalar konmasın bir daha arpalara.'
'Peki,' demiş Teloğlan. 'Ücreti nedir bunun? '
'Çok değil.' demiş kurbağa.
'Çıkan ürünün yarısı...
Şu yanı benim tarlanın, senin olsun bu yarısı.'
Olurdu, olmazdı derken el sıkıp anlaşmışlar.
'Hasat vakti gelirim.' deyip gitmiş korkuluk satıcısı.
Teloğlan geçirmiş bir kazığa aldığa korkuluğu.
Tarlanın ortasına çakmış.
Olacak ya.
Korkuluk çakılınca yeryüzüne bir hâller olmuş göğe.
Bir yağmur, bir yağmur ki sormayın.
Yağmuru içen toprak, patlamış tabak tabak.
Kuru otlar gövermiş.
Kuru dallar yeşermiş.
Bu arada korkuluk da almış nasibini yağmurdan.
Yaprakları fışkırmış, orasından burasından.
Boy dersen on kulaç birden uzamış.
Koca tarlanın üstünü bile kaplamış.
Olmuş sanki bir katana.
Seslenip bizim Teloğlan'a:
'Heey ufaklık,' demiş. 'Ne arıyorsun burada? '
Telo şaşkın: 'Bu tarla benim. Bekliyorum tarlamı.'
Korkuluk hırçınlaşmış:
'Sus, kızdırma kafamı.
Fazla görünme gözüme.
Haydi şimdi al voltanı.
Karşılık verme sözüme.'
Sonra uzatmış kolunu azman korkuluk.
Koca ovayı göstermiş:
'Görüyor musun? ' demiş. 'Benim kardeşlerimi.
Her tarlada bir tane var.
Bundan böyle buralar sizlere olacak pek dar.'
Sonra da bir tekme vurmuş Teloğlan'ın arkasına.
Atıvermiş zavallıyı ta uzaklara.
Orada rastlamış bizim oğlan, diğer atılanlara.
Meğerse onlar da korkulukçuya kanmışlar.
Birer korkuluk satın almışlar.
Dikmişler tarlalara.
Kızarak zavallı kargalara.
Olan olmuş. İşte sonuç ortada.
Ne arpa kalmış elde ne de tarla.
Yana yakıla akıl sormuşlar:
'Ne yapalım? ' diye Teloğlan'a
Teloğlan düşünmeye başlamış.
Düşünmüş, taşınmış, ensesinden kaşınmış:
'I-ıh! ' demiş kafasını sallamış.
Bulamamış kurtuluşa çıkılacak bir kapı.
Vurarak muzipliğe demiş ki:
'Yutmuşuz bizler hapı.'
Ne edelim, nerelere gidelim derken.
Çıka gelmiş korkulukları satan açıkgöz adam.
Demiş: 'Hayrola? ' bizimkilere.
Demişler: 'Hayrın karşı gele!
Bize bu korkulukları sattın.
Tarlaların yarılarına yattın.
Başımıza belâ ettin korkulukları.
Yağmur yağdı, böyle oldu.
Senin korkuluklar bizi tarladan kovdu.'
Kurbağa patlatıp gözlerini, eğip bükmeden sözlerini:
'Kurtarayım sizi ama isterim ücretimi.' demiş.
Teloğlan sormuş:
'Nedir ücretin? '
Kurbağa gözlü adam:
'Pek bir şey değil canım.' demiş.
Yumurtanın sarısı, tarlanın kalan yarısı...'
'Ne diyorsun sen? ' diye kızmış köylüler.
Korkulukçunun üzerine sinirle yürümüşler.
Keloğlan:
'Durun.' demiş korkulukzedelere.
Ardından tarlasının kalan yarısını vermiş.
'Bu Tel'in bir bildiği vardır.' diye.
Bakmayıp ileriye, geriye.
Köylüler de 'Tamam.' demişler.
Böylece iş bağlanmış tatlıya.
Korkulukların efendisi kaşımış kafasını.
Açmış sırtında taşıdığı sihirli torbasını:
'Eker teker püf! ' demiş.
Bir toz serpmiş havalara.
Tozlar dönüşmüş güveye.
Güveler saldırmışlar tarlalara.
Yapışıp korkuluklara kemir kemir kemirmişler.
Azman ot adamları anında devirmişler.
Ardından kargalar gelip güveleri bitirmişler.
Tarlalar kurtulunca dönmüş Teloğlan köylülere:
'Tutun şu sahtekârı! ' demiş.
Tutmuşlar kötü kalpli köseyi.
'Bağlayın şu direğe! ' demiş Tel.
Direğe bağlamışlar.
'Bundan böyle korkuluk sensin.
Ekinlerimizi sen koruyacaksın! '
Teloğlan almış güve torbasını kuşağına yerleştirmiş:
'Yoksa,' demiş. 'Sihirli güveleri salarım üzerine.'
'Ben ettim, sen etme Teloğlan.' demiş uyanık.
Rol yaparak ağlamış yanık yanık:
'Beklerim tarlaları, kondurmam kargaları.
Bundan böyle yapmam gayrı haksızlık.
Otururum sarayımda alık alık.' demiş.
Teloğlan, bu sözlere gülüp geçmiş.
Sevinmiş tüm köylüler.
Ne korkuluk kalmış, ne de güveler.
Kargalar da uçup gitmiş.
Bu masal da burada bitmiş.
Mutlu olmuş Teloğlan.
Memnun olmuş köylüler.
Biz çıkarken kerevete onlar murada ermişler.

Ahmet Yozgat
Kayıt Tarihi : 20.2.2006 16:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ahmet Yozgat