Tellak Şiiri - Yüksel Önaçan

Yüksel Önaçan
146

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Tellak

Yurdumuzdaki kaplıca suları bizler için Allah’ın en büyük nimeti. Hepsi de düzenli bir şekilde devam edilirse organizmaların genç, dinç ve sağlıklı kalmasını sağlıyor.

Eskişehir’in kaplıcaları da meşhur.
Yıllar önce yazdığım makalelerin hâlâ kaplıca duvarlarında olup olmadığını görmek, ter ve kir atmak için merkezdeki kaplıcaya üç-beş gün devam etmek istedim.

Ayakkabıları alıp dolap anahtarını veren görevli genç unutmamış, birinci kattaki en gözde yeri, 41 numarayı verdi. Sadece o değil, peştemalcısı, havlucusu, çaycısı, kesecisi de herkesin dikkatini çekecek bir şekilde karşıladılar beni. Çoğuna gözüm aşinaydı, hatta bazılarının aile hayatlarına varasıya dinleme şansım(!) olmuştu.

Başımdaki kalabalık dağılmış, sağa sola çerçevelenip asılmış yazılarımı gördükten sonra ceketimi dolaba asmıştım ki birisi elimi çekip, “hoş geldiniz,” diyerek, bana uzun gelen bir süre elimin üzerinden dudaklarını kaldırmadı. Yüzüne ve üzerindekilere baktığımda tanımadığım bir tellak, yani keseci olduğunu görüm. Yeni hamamdan çıkmıştı ve dinlenme sürecindeydi.

“-Bir çay al,” dedim. Memnuniyetle kabul etti ve çaycının getirdiği çayı alıp, karşıma geçip saygılı bir şekilde oturdu.

Ben, hamama yürürken ayağa kalkıp:
“-Siz terleyince haber verin bana,” dedi.

Has Hamam’ın havuz suyu her zamanki gibi tertemizdi diğer yanları gibi. Ne var ki sorumsuz kişilerce musluklar açıktı yine ve şarıl şarıl sular akıp gidiyordu. Az sonra birileri tarafından açılıp, sonra da umursamazcasına açık bırakılıp terk edilecek muslukları kapatıp, havuzun kenarına uzandım ve terlesin diye vücudumu serbest bıraktım.

Tellak, bir tas çok sıcak suyla başladı mesaisine. “Sıcak! ” dediğimde, ‘sıcak suyun vücut için iyi olduğunu ve kirlerin, eskimiş derilerin daha kolay çıkacağını’ ondan öğrenmiş oldum.
Derimi kazırcasına yaptığı bir keseden sonra Subay Ordu Evi’nin duşundan alıp yanımda getirdiğim şampuanın kapağını açıp, benim şaşkın bakışlarım eşliğinde beyaz mermere döktüğünde de ‘her türlü şampuanın zararlı, sabun gibi faydalısının da olamayacağını’ öğretti bana. İri bir kalıp sabunla başımı sabunlayıp, sık sık da elindeki halı fırçasına benzer fırçayla sert rüzgârlara dayanamayıp birazı dökülmüş saçlarımı tararken, “Kızılderi misin? Kafa derimi yüzüyorsun! ” dememek için kendimi zor tuttum.

Bir peştamal serip beni yüzükoyun uzatmasına da ses çıkaramadım.
Kürek kemiklerimin göğüs kafesiyle iç içe geçtiğini zannettim bir an.
“- Yavvaşş! ” diyebildim.
“- Ben, masörlük kursu aldım müdürüm. Hayatında böyle kese yapan görmemiştirsin,” deyince, sustum.
Bir zaman sırtımı yumrukladıktan sonra sol kolumla sağ bacağımı birbirine bağlama kalktı.
“- Yavvaşşş! ” diye bağırdım yine.
“- Beni tanımadınız müdürüm. Size çok şey borçluyum. Okulun bahçesinde arkadaşlarımı etrafıma toplayıp sigara içtiğim için beni esaslı bir dövmüştünüz. Ondan beri sigara içmiyorum,” demesiyle, sağ kolumla sol bacağımı bağlamaya kalktı.
“- Sakatlıycan be adam! ”
“- İlk kez yapmıyorum müdürüm. Herkes memnun ayrılıyor,” dedi sakin sakin. Sonra da böbreklerimde problemim olup olmadığını sordu. Almanya’da böbrek taşlarımı kırdırdığımı söyledim.
Söyler söylemez sağ böbreğimin üstüne bir yumruk kondurmasın mı..
“- Hay senin! ”
“- Taşlar kum halinde kalmış olabilir; yerinden oynatalım da dökülsün hepten,” dedi sakin sakin ve devam etti sırtımdaki olmadık kulunçlarımı ezdiğini söylerken. Bu arada anlatıyordu: “Bir seferinde de kızlar tuvaletine girip, çişini yapan kızları ıslattığım için dövmüştünüz sınıfımıza gelerek. Ondan beri kızlara yaklaşmıyorum. Size çok şey borçluyum müdürüm,” deyip, akabinde sol böbreğime bir yumruk patlattı.
“- Ananı! ”
“- Sayenizde evlenmedim. Evlenseydim çoluk-çocuk derdi. Boşanma, nafaka, falan da filanda. Görüyorum evlenenlerde işte. Sayende huzurum bozulmadı müdürüm,” deyip, iki ayağımı kavrayıp, kürek kemiklerime yapıştırdı.
Kalkmama yardım ederken:
“- Size borcumu nasıl ödeyebilirim, bilmiyorum müdürüm. Şimdi havuza girip, yarım saat de öyle ter atın. Yine beklerim,” deyip, dışarıya yürüdü.

Acele duş alıp, kendimi soyunma odasına attım. Kese parasını vermek için nerede olduğunu sordum, çalışanlar mesaisinin bittiğini ve gittiğini söylediler.

Şimdi mi nasılım?
Sol bacağım çekiyor ve zor yürüyorum. Sanırım hastanelik oldum.

Yüksel Önaçan
Kayıt Tarihi : 5.6.2010 00:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yüksel Önaçan