“O bizim için çok acı çekti.” Charles Baudelaire
Bir varmış, bir yokmuş. Bu masal 21. asrın hemen başlarında yaşanacak bir masalmış. 21. asrın hemen başlarında insanoğlu, oturduğu yerden dünyanın heryerini dilediği ânda görebilecek imkanlara sahipmiş ve telsiz telefonlar, cep telefonları adıyla dünyanın dört bir yanında, yediden yetmişe henüz yaygınlık kazanmamış olacak ki; hâlâ evlerin biriciği, biçimi sebebiyle insan elinde hep kavrama ve tutma zevki uyandıran, cazibesiyle hep avuçlanmayı arzulamış o sabit, oturaklı, vakur telefonlarmış...
Bir gün Amerika Birleşik Devletleri'nin Los Angeles vilayetinde otuz yaşlarında, Henry adında bir kimse nedense konuşamaz olmuş. Konuşamadığı için Henry'e ne olduğu bir sır olarak kalmış. Biz masal bilenler de bilemedik bu sırrı. Ancak Henry'nin başından şöyle bir olay geçtiğini periler kulağımıza fısıldadılar: Henry garip bir telefon hadisesi yüzünden konuşamaz olmuş.
Microsoft firmasında uzman teknisyen olarak çalışan Henry, Beautiful Life bulvarındaki en yüksek gökdelenlerin birinin en üst katında yalnız başına yaşıyormuş. Her gece yaptığı gibi yine Camgöz'ün karşısına geçip oturmuş ve Televizyonlu Hayat dizi filminin final bölümünü seyretmeye koyulmuş:
Heyecanlı hiçbir sahnesi olmayan bu diziyi acaba niye seyretmekteymiş?.. Heyecanlı olmasa da diziyi her akşam seyretmeden yatamıyormuş. Çünkü dizide sanki kendi hayatını seyrediyormuş gibi hissediyormuş. Kendisi gibi zenci olan bu aktör, bir odada kendisi gibi yapayalnızmış. Dizideki evinin hiçbir köşesinde Camgöz'ü olmayan bu aktör, her bölümde olduğu gibi final bölümünde de kahvesinden bir yudum çekiyor, masasındaki komputere saatlerce birşeyler yazıyor, sonra kalkıyor, kımıldamadan uzun bir süre evin büyük penceresinden dışarıya uzun uzun bakıyor, sonra dönüyor evin büyük boy aynasında kendine bakıyor, gözünden bir damla yaş süzülüyor, daha sonra aynanın çok uzağında olmayan bir büyük resme yine uzun uzun bakıyor, tekrar pencerenin yanına geliyor, orada bulunan tek kişilik sofaya oturuyor, sofanın yanındaki pufta hep hazır bulunan Edgar Allan Poe'nun şiir kitabından rasgele bir sayfa açıyor, bir kaç mısra okuyor ve sonra kitabı kapatıyormuş. Düşünüyor, düşünüyor, düşünüyormuş. Nihayet tekrar masasına dönüyor, bir yudum kahve daha içiyor ve yazmaya devam ediyormuş.
Bütün bunlar neyse ama, her beş dakikada bir, masanın üstünde duran telefona bakıyormuş. Sanki birinden telefon bekliyormuş gibi veya sanki birine telefon etmeyi düşünüyormuş gibi bakıyormuş. Bu veya öbürü... Fakat telefon çalmaya başladığında, kahramanımız ahizeyi bir türlü kaldırmıyor, gözünü bir noktaya sabitleyip düşündükçe düşünüyormuş. Bu adam nedense, telefonun arada bir, ama sürekli çalmasından aslâ hiç rahatsız olmuyormuş. Telefonun yeknesak sesi bilakis, onu rahatlatıyormuş.
Bu acayip duruma çok şaşıran Henry, ayda yılda bir telefonla arandığını düşündükçe en gâliz küfürleri telefonu kaldırmaya tenezzül etmeyen, filmdeki bu adama ediyor, seyrettiğinin nihayet bir film olduğunu unatarak çok ama çok sinirleniyor, Camgöz'ün karşında hop oturup hop kalkıyor, sinirinden patlıyormuş. Üstelik kendisinin o filmde bulunmadığını, ama gerçek hayatta bulunduğunu unutarak; Camgöz'deki o zenci adama sesini duyurmaya çalışıyor, sesini yükseltiyor, emirler veriyormuş:
- Git ! Kaldır ahizeyi ! Cevap ver! Kaldır telefonu be adam! Haydi oturup durma! Beni deli mi edeceksin sen?! İşte orada! Git, kaldır, aç telefonu!..
Zenci aktör filmde sürekli çalan telefona cevap vermediği gibi, telefonla hiçbir yeri de aramamışmış. Aman Allahım! Bu telefon yoksa bu evde sırf sesi dinlenilsin diye mi varmışmış?..
İşte, Henry filmin finalinde artık bir netice, küçük bir netice olsun beklediğinden olacak; neredeyse çıldırayazacakken filmde birden bir şey olmuş: Camgöz'de hiçbir akşam cepheden tam kendini göstermeyen, sanki hep yüzünü gizleyen ve daha çok sırtı görünen bu adam birden dönmüş, ekrana iyice yaklaşıp, dik dik Henry'e bakmaya başlamış. Bu aslâ mümkün olamaz diye düşünmüş Henry. O bana bakıyor olamaz, olsa olsa ekran camının içyüzüne bakıyor olmalı diye düşünürken; zenci aktör kararlı bir hareketle hızlıca telefona gitmiş, ahizeyi eline almış, telefondaki numaraları ezbere çabukca çevirmiş. Bu esnada kamera zencinin eline ve elin çevirdiği numaralara zum yapmış. Henry hayretle açmış gözlerini: Ordaki adam, inanılmaz ama, Henry'nin numaralarını, Henry'e baka baka çeviriyormuş...
Donup kalan Henry, hem kendine dik dik bakan aktöre bakıyor, hem de kendi evinde çalan kendi telefonuna bakıyormuş. Korkudan ve şaşkınlıktan donan Henry, telefonu açamıyormuş. Açılmayan telefon otomatikman susanca; adam telefonun tekrar düğmesine tekrar basıyormuş. Telefon susar suzmaz tekrar basıyormuş. Bu böyle devam etmiş. Öyle ki film bitse de, Camgöz karanlığa gömülse de, Henry'nin telefonunun hiç kesilmeyen sesi geceleyin Beautiful Life bulvarının tüm sesini bastırmış. Korkutucu ve çıldırtan zil ses büyümüş büyümüş büyümüş, zavallı Henry o geceden sonra bir daha konuşamaz olmuş.
Bu masalda tabiî ki burada bitmemiş: Televizyonlarda gösterilen Televizyonlu Hayat filminin serancamını daha konuşacağız. Beautiful Life bulvarında oturan Henry gibi olmazsa eğer sonumuz...
Kayıt Tarihi : 9.2.2021 04:04:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kaf Dağı 35 / 1996
![Bünyamin Özdemir 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2021/02/09/telefonlu-hayat.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!